Kehanet / Knowing

FİDA FİLM SUNAR
SUMMIT ENTERTAINMENT MYSTERY CLOCK CINEMA işbirliğiyle bir ESCAPE ARTISTS yapımı

Gelecekle ilgili korkunç tahminlerde bulunan ve küresel çaplı bu tahminlerin gerçekleşmesine engel olmak için harekete geçen bir profesörü konu alan, sürükleyici aksiyon gerilim “KNOWING/KEHANET”in başrolünde Oscar® ödüllü Nicolas Cage (“National Treasure: Book of Secrets”, “Leaving Las Vegas”) yer alıyor.
Rose Byrne (“Damages”, “Troy”), Chandler Canterbury (“The Curious Case of Benjamin Button”) ve Lara Robinson da (“Saved”), yönetmen Alex Proyas’ın (“I, Robot”) bir babanın çocuğunu ve dünyayı kurtarmak için umutsuz mücadelesini konu alan bu güçlü yapımda Cage’e eşlik ediyorlar.

1959 yılında, yeni bir ilköğretim okulunun açılış töreninde, bir grup öğrenciden geleceğin neye benzeyeceğini resmetmeleri istenir. Resimleri bir zaman kapsülüne konacak ve 50 yıl boyunca kapsülde saklanacaktır. Ama gizemli bir kız kağıdını rasgele gibi görünen sıra sıra rakamlarla doldurur ve bunların görünmez insanlar tarafından kulağına fısıldandığını söyler.

Yarım asır sonra, yeni bir nesil öğrenci kapsülün içeriğini inceler ve kızın şifreli mesajı genç Caleb Koestler’ın (Chandler Canterbury) eline geçer. Fakat sarsıcı bir keşif yapıp mesajın geçen 50 yıl içinde yaşanan tüm büyük felaketlerin tarihini ve ölü sayısını şaşmaz bir doğrulukla tahmin ettiğini ortaya çıkaran kişi Caleb’ın astrofizik profesörü babası John Koestler (Nicolas Cage) olur. Baba Koestler belgenin içindeki sırlara vakıf oldukça, üç büyük felaketin daha yaşanacağını ve bunlardan sonuncusunun küresel çapta bir yıkıma yol açacağını keşfeder.

John’ın olacak felaketler konusundaki uyarılarını yetkililer kulak ardı ederler. Bilim adamının korkuları Caleb’in bir şekilde bu gizemin bir parçası olduğunu fark etmesiyle daha da büyür. Kehanet mesajının yazarının kızı Diana Wayland (Rose Byrne) ve torunu Abby Wayland’in (Lara Robinson) yardımına başvuran John, nihai felaketi durdurabilmek için zamanla nefes kesen bir yarışa tutuşur.

“KNOWING/KEHANET”in yapımcılığını Todd Black (“The Great Debaters”, “The Pursuit Of Happyness”, “The Taking Of Pelham 123”), Jason Blumenthal (“The Pursuit of Happyness”, “The Taking Of Pelham 123”, “Alex & Emma”), Steve Tisch (“The Pursuit of Happyness”, “The Taking Of Pelham 123”) ve Topher Dow (“I, Robot”) gerçekleştirdi. Senaryosunu Alex Proyas, Stuart Hazeldine (“Riverworld”), Ryne Douglas Pearson (Mercury Rising), Juliet Snowden ve Stiles White’ın (“The Need”, “Boogeyman”) kaleme aldığı filmin görüntü yönetimi Simon Duggan (“Live Free or Die Hard”), kurgusu Richard Learoyd (“I, Robot”, “Fearless”), yapım tasarımı ise Steven Jones-Evans’ın (“Ned Kelly”) imzasını taşıyor.

YAPIM HAKKINDA

Sürükleyici bilimkurgu gerilim “KNOWING/KEHANET”de, bekar bir babanın tek çocuğunu ve 50 yıl önce küçük bir okul çocuğu tarafından şifreyle yazılmış bir mesajı umutsuzca korumaya çalışması insanlığı bekleyen küresel felaketin gerçekleşmesinin önünde duran tek engel olabilir. yapımcı ortaklar Jason Blumenthal ve Todd Black, Ryne Douglas Pearson’ın (“Mercury Rising”) senaryoyla ilgili fikrini duyar duymaz ellerinde unutulmayacak bir öykü olduğunu anladıklarını belirtiyorlar.

“Senaryoyu geliştirmek için sekiz yıl harcadık” diyor Blumenthal ve ekliyor: “Bunu orijinal bir fikir olarak gördük. Ryne’ın 1950’lerde gömülen ve günümüzde gün ışığına çıkartılan bir zaman kapsülüyle ilgili bir fikri vardı. Kapsülde gerçekleşecek bir dizi kehanet vardı. O anda elimizde çok özel bir şey olduğunu hemen anladık.”

Ortaklar son beş yıl boyunca “I, Robot”un başarılı yönetmeni Alex Proyas’la birlikte bu fikrin beyaz perdeye uyarlamak için çalıştılar. Blumenthal bu konuda şunları söylüyor: “Elinizdeki fikir senaryolaştığında nasıl bir şey olacak asla bilemezsiniz. Hikaye bazı yerlerde küçük değişikliklere uğradı ama ana temalar hep aynı kaldı. Zaman kapsülü ve kehanetler o kadar ilginç ve benzersiz bir fikirdi ki üzerine bir şeyler kurabileceğimizin farkındaydık. Proje bizim için bugün de sekiz yıl önceki kadar heyecan verici. Hayata geçtiğini görmek ise müthiş”.

Proyas, 1994 yılında imza attığı çıkış filmi “The Crow”dan itibaren geliştirdiği kendine özgü film stili göz önünde bulundurularak “KNOWING/KEHANET”i yönetmek üzere seçildi. “Alex’in doğru yönetmen olduğunu biliyorduk” diyor Blumenthal ve ekliyor: “Onun filme ilişkin vizyonu bizim kağıt üzerinde ulaşabileceğimizden çok öteydi. Senaryonun olgunlaşmasına yardımcı olan çok sayıda bilimsel, ruhani ve felsefi fikirler üretti”.

Blumenthal, ilk başta zaman kapsülü olgusunun çok ilgisini çektiğini, ancak son sekiz yılda gerçek hayatta meydana gelen olayların kendisine göre sinemanın en zorlayıcı bazı öğelerinde değişime yol açtığını söylüyor: “Çocukken zaman kapsüllerini duymuştum ve bana çok bilimkurgusal, çok uçuk gelmişlerdi. Bunların gömüldükleri günden çok yıllar sonra açılacak şeyler olduğunu öğrendiğimde müthiş bir ilgi duydum. Geliştirmek istediğim fikirler ararken, benimle duygusal bağlantısı olan şeylere yönelirim; zaman kapsülü de benim için böyleydi”.

Daha sonra, yapımın gelişim aşamasında, Blumenthal’ın hayatı ciddi biçimde değişti. “Sekiz yıl önce baba değildim. Şimdi ise iki çocuğum var. Filmin özünde bir ebeveyn ile çocuğu arasında bir hikaye bulunuyor ve bu aile meselesi gerek şahsım gerek filmde yer alan pek çok kişi için çok önemli” diyen Blumenthal, sözlerini şöyle sürdürüyor: “‘KNOWING/KEHANET’ aklınızı başınızdan alacak özel efektleri olan, heyecan yüklü bir psikolojik gerilim. Ama bunun da ötesinde, film şu nihai soruyu soruyor: Çocuğunuzu korumak için ne kadar ileri gidersiniz? En büyük fedakarlığı yapmaya gönüllü olur musunuz? İçi çok dolu bir düşünce bu”.

Yapımcı sözlerine şunları da ekliyor: “Her virajda karşınıza neyin çıkacağını merak ettiğiniz duygusal bir korku treni bu film. İnsanların konuşmak isteyeceği bir hikayesi var çünkü sinema salonundan çıktıktan sonra bile akıllarda pek çok soru işareti bırakacak. Bence anlatılacak en iyi hikayeler bunu sağlayanlardır”.

Proyas’a göre bu amaca ulaşmanın yolu üst düzey bir aksiyonla, nefes kesen bir gerilimin görsel efektleri ve karakterlerin duygusal serüvenleri arasındaki dengeyi bulmaktan geçiyordu. “Benim için her film büyüktür” diyen yönetmen, şöyle devam ediyor: “‘I, Robot’ teknik açıdan muazzam karmaşıktı, ama her filmin kendine göre karışıklığı vardır. ‘KNOWING/KEHANET’in en harika yanı müthiş duygusal bir öze ve insan etkileşimine sahip olması. Gerçeklik bu hikayenin ta kendisi. Sizden şüpheciliğinizi bir kenara bırakmanızı istemiyoruz. Bu yapımda ortaya koyduğumuz her şey gerçekten olabilecek şeyler”.

Profesör John Koestler’ı canlandıran aktör Nicolas Cage, senaryoyu zamana meydan okuyan bir Amerikan ikonuna benzetiyor: “Senaryo bana Rod Serling’in ‘Alacakaranlık Kuşağı’ dizisini ve dizinin insanda uyandırdığı o güçlü hissi hatırlattı” diyor Cage ve ekliyor: “Bu film bir bilimkurgu-gizem-gerilim, ama içinde dramatik açıdan çok yoğun anlar da var”.

Diana’yı canlandıran Rose Byrne da “KNOWING/KEHANET”i tek bir tür olarak tanımlamanın zorluğu konusunda hemfikir olduğunu ve bunun filmin güçlü yanları arasında yer aldığını şu sözlerle belirtiyor: “Hikayenin çözülüşü gerçekten zekice ve zaman kapsülü fikri de çok etkileyici. Bu film sadece bir gerilim ya da korku ya da bilimkurgu değil, tüm bunların müthiş dengeli bir bileşimi”.

“Film insanların düşüncelerini değiştirme potansiyeline sahip bir. Hatırlıyorum da çocukken “The China Syndrome”u izlemiştim ve o film benim nükleer enerjinin saygı duyulması gereken bir güç olduğunu anlamamı sağlamıştı. Bizim filmimiz de hepimizin öyle ya da böyle etkilenebileceğimiz bazı meselelere dikkat çekiyor. Dünyanın sonu insanların kafasında olan bir şey. Bunu kendimizin yapma gücü var. Soru şu: Böyle bir sorumlulukla ne yaparsınız?” diyor Cage.

“Dünyanın karşı karşıya olduğu çevresel nedenlerden ötürü kıyamet temalı filmler izleyicilere özellikle hitap ediyor” diyen Byrne ise sözlerini şöyle sürdürüyor: “Daha ne kadar zaman dünyada olacağımızı anlamaya çalışmak insanların değişmez bir arzusu. Ezelden beri bunu tahmin etmeye çalışıyoruz. Mayalılar olsun, Müslümanlar olsun, Hindular olsun, herkesin neler olacağı konusunda bir teorisi var”.

Yapımcılar “KNOWING/KEHANET”in izleyicilerin sinema salonunu terk ettikten uzun süre sonra bile üzerinde konuşacağı bir film olmasını umuyorlar. “İnsanlar sinemaya daha önce görmedikleri, büyük, eğlenceli ve özel bir şey izlemek için gidiyorlar. Biz onlara bunu vereceğimize inanıyoruz” diyor Blumenthal.

Yapımcı sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bence izleyiciler kendi sonuçlarına varmak konusunda onlara meydan okunmasını istiyorlar. Bu filmin kesin bir sonucu var ama diğer yandan tartışılmaya oldukça açık. Filmde görev alanların isimlerinin görünmesiyle biten filmler benim için arabada üzerinde hâlâ konuşulan filmler kadar önemli değil. İnsanların bu film hakkında konuşmasını ve kendilerine, ‘Ben bunu yapar mıydım?’ diye sormasını arzu ediyorum. Bunun insanların üzerinde konuşmak isteyeceği bir hikaye olduğuna inanıyorum. Ben bu tür filmler yapmak istiyorum”.

OYUNCU SEÇİMİ HAKKINDA

İdeal yönetmen, bitmiş bir senaryo ve finansmanı sağlayacak stüdyo hazır olunca, yapımcılar başrol oyuncularını bulmaya koyuldular. “Bu noktada en önemlisi bir kahraman bulmaktı. Bizi  taşıyacak kişi kim olacaktı?” diyor Blumenthal.

Oscar® ödüllü uluslararası büyük yıldız Nicolas Cage yer aldığı her projeye özel bir hava katıyor. İşine düşkünlüğü ve bağlılığı sayesinde dünyanın en aranan oyuncuları arasında yer alıyor. “Nic Cage’in bu rol için mükemmel kişi olduğunu hep biliyorduk” diyor Blumenthal ve ekliyor: “Nic canlandırdığı karaktere hem bir yoğunluk hem de gerçekçilik katıyor ki çoğu oyuncu bunu sunamaz. Ayrıca, Nic’in filmde ortaya koyduğumuz pek çok konuya inandığını düşünüyorum”.

Cage’in başrol oynadığı “The Weather Man”in yapımcısı da olan Blumenthal, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bunun yanı sıra şuna da inanıyorum ki rolde ve hikayede ona duygusal olarak hitap eden bir şey var çünkü o da küçük bir çocuk babası. Bir babanın böyle bir durumda neler yaşamak ve neler yapmak zorunda olduğunu çok iyi anlıyor. Ayrıca, Nic inanılmaz bir insan, inanılmaz bir oyuncu. Üstlendiği her role muazzam bir insaniyet katıyor. Nic’in Alex’in büyük bir hayranı, Alex’in de Nic’in büyük bir hayranı olması da mükemmel bir durumdu. Bazen gezegenler doğru açılar yapar ve her şey dört dörtlük gider. Filmimizde olan da buydu”.

Cage de Proyas da projede birlikte çalışma fırsatına balıklama atladılar. “Uzun zamandır Nicolas’la birlikte çalışmak istemiştim” diyor Proyas ve ekliyor: “Her zaman birlikte çalışmak istediğiniz bir insanla nihayet aynı projede buluşmak her zaman heyecan vericidir”.

Cage için, benzersiz ve kışkırtıcı senaryoya yönetmen koltuğunda Proyas’ın da eklenmesi “KNOWING/KEHANET”i dayanılmaz bir fırsata dönüştürdü. “Özgün hikayeler ve bakış açıları bulmak çok zor olabiliyor. Alex çok özgün, çok farklı bir bakışı olan bir sanatçı”.

Oscar® ödüllü aktör, John Koestler rolünü duygusal açıdan özellikle tatmin edici buldu. Bu konuda, “Oğluna bağlılığı kayda değer ölçüde. Buna bir de onu yalnız yetiştirmesinin baskısı eklenmiş. Filmlerde babaların oğulları için duyduğu kaygıyı yeterince görmüyoruz. Filmde yer almak isteme nedenlerimden biri de buydu” diyor.

Cage sözlerini şöyle sürdürüyor: “John için tek öncelik oğlunun güvenliği. Filmde çok duygusal bir an var: Caleb, ‘Şimdi ölecek miyim?’ diye soruyor. Benim karakterim ise, ‘Bu olmayacak. Bunun sana olmasına izin vermeyeceğim’ diye yanıt veriyor. Sözünü yerine getirmek için sınır tanımıyor. Bu noktada, film büyük ölçüde John’ın sözünü tutmak için yaptıklarına odaklanıyor”.

Avustralyalı aktris Rose Byrne kariyeri boyunca hem “Troy/Truva” gibi büyük bütçeli gişe devi filmlerde hem de “I Capture the Castle” gibi küçük bütçeli ama başarılı filmlerde rol aldı. Aktris son olarak başrolünü Glenn Close’la paylaştığı ödüllü televizyon dizisi “Damages”daki performansıyla Altın Küre’ye aday gösterildi.

“Rose da ben de bir süredir birlikte çalışmayı istiyorduk. O, perdede imza attığı her şeye muazzam bir derinlik katıyor. Özellikle bizim filmimiz için bu çok önemliydi çünkü insanların düşündüğü ya da hissettiği şeylerin çoğu sözlerle ifade edilmez” diyor yönetmen Proyas.

Proyas’ın çalışmalarının uzun süredir hayranı olan Byrne ise yönetmenle çalışmanın “büyük bir artı” olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Alex’le çalışmaktan gerçekten keyif aldım. Ne istediğini tam olarak biliyor. Ayrıca, oyuncularına karşı çok yumuşak. Hikaye ve karakterler onun için çok önemli”.

Aktris açıklamalarını şöyle sürdürüyor: “Üstelik, dört karakterin son derece ciddi bir durumda yaşadıklarına odaklanan bir hikayeye sahip olması filmi bir oyuncu olarak benim için çok cazip kıldı. Canlandırdığım Diana karakteri oldukça karmaşık bir durumun içinde. Gerçekten karanlık bir geçmişi var ve bu geçmiş gelip karşısına dikiliyor. Oysa ki tüm hayatı boyunca bundan kaçmaya çalışmış. Bu açıdan oldukça zorlu bir roldü. Olabildiğince gerçekçi ve güçlü bir portre çizmek büyük bir sorumluluktu”.

Byrne birçok kıtaya yayılan bir seçme sürecinden sonra rolü aldı. “Rose’da çok özel bir şey vardı” diyor Blumenthal ve ekliyor: “Onda bir tazelik var. Alex daha ilk günden itibaren, Rose’un doğru seçim olduğundan emindi. Onun deyişiyle, Rose’da gerçek bir insaniyet var. Bu hikayenin çıkış noktası olan kehanetlerin yıllar önce annesiyle başladığını öğrenince yaşadığı acıyı ve diğer duyguları hissedebiliyorsunuz”.

Byrne, Cage’le çalışmanın, her zaman için, beklenmedik şeyleri vaat ettiğini de sözlerine ekliyor ve, “Onunla çalışmak büyük bir mutluluktu. Nic işi konusunda inanılmaz tutkulu. Ne beklemeniz gerektiğini pek bilmiyorsunuz. İlk sahnemizde bana senaryoda olmayan bir şey yaptı. Bunu prova edip üzerinde tartıştık, sonra sahneyi tekrarlarken başka bir şey yaptı. Böylece sahne oldukça yumuşak ve incelikliden, karakterinin biraz çıldırmaya başladığı bir hâle geldi. Nic’le çalışmak heyecan verici çünkü her zaman bir adım önde” diyor.

Öte yandan, Cage de rol arkadaşının gerçekçiliğinden etkilendiğini şu sözlerle ifade ediyor: “Rose olağanüstü gerçek. Filmdeki durumları son derece somut hâle getirip izleyicinin yüreğinin onunla birlikte atmasını sağlayan bir duygu yelpazesine sahip. Rose olaylar sanki gerçekten oluyormuş gibi hissettirebiliyor”.

“KNOWING/KEHANET”de çok genç iki oyuncu olan Chandler Canterbury ve Lara Robinson da kritik roller üstlendiler.

Yapımcılar, Caleb Koestler’ı canlandıracak genç oyuncuyu bulabilmek için büyük çaplı bir arayışa giriştiler. Chandler Canterbury, “KNOWING/KEHANET”de oynadığı sırada dokuz yaşındaydı ama daha önce rol aldığı televizyon draması “Criminal Minds”daki performansıyla Genç Sanatçı Ödülü kazanmıştı. Küçük oyuncu, ayrıca, Brad Pitt’le “The Curious Case of Benjamin Button”da, Jude Law’la da “Repossession Mambo”da oynadı. “SeçmeIere ilk katılışım annemin internet üzerinden gönderdiği video kaydımla oldu, tüm diğer oyuncular gibi. Sonra, karakterim hakkında daha çok şey öğrenebilmem için tüm senaryoyu okumam istendi. Caleb annesi öldüğü için çok üzgün. Babasıyla göz göze gelemiyor, ama onu gerçekten seviyor. Zeki bir çocuk ama hayvanlara takıntılı”.

Blumenthal zorluğun perdede çocuk oyuncu gibi görünmeyecek bir çocuk oyuncu bulmak olduğunu söylüyor: “Bulduğumuz kişinin gerçek olması gerekiyordu. Chandler’da özel bir şey vardı, daha önce görmediğimiz bir şey. Hollywood’daki çoğu çocuk oyuncunun sahip olduğu o temkinlilik Chandler’da yoktu. Chandler, Teksas’ta yaşıyor. Hollywood’da büyümemiş olması oyunculuğuna belli şekilde yansıyor”.

On yaşındaki Lara Robinson “KNOWING/KEHANET”de iki zorlu rol üstlendi: Her şeyi başlatan küçük kız Lucinda ile gizemin anahtarını elinde bulunduran ve Lucinda’nın torunu olan Abby. “Filmde iki karakter canlandırmak hoşuma gitti” diyor Avustralyalı küçük aktris ve ekliyor: “Birbirlerinden tamamıyla farklıydılar. Lucinda eğlenceliydi çünkü korkutucu, üzgün ve tuhaf. Abby de eğlenceliydi çünkü normal”.

Aktris, rol arkadaşı için, “Chandler’ı iyi bir oyuncu olarak tanımlayabilirim. Ama daha bir çocuk olduğu kesin. Bana bir film için kafamı kazıtır mıydım, kaşlarımdan ya da bir gözümden vazgeçer miydim gibi sorular sordu. Tüm bu sorulara hayır yanıtını verdim tabi”.

“Lara da Chandler da bir film için neler yapmak gerektiğini fevkalade iyi anlıyorlar” diyor Blumenthal ve ekliyor: “Harikalar çünkü gerçekten çocuklar. Kes diye bağırdığımız dakika çocuk olmaya geri dönüyorlar. Bu çocukların yaptıklarından keyif aldıklarını görmenin çok heyecan verici bir yanı var”.

ADIM ADIM “KNOWING/KEHANET”İN YAPIMI

Koestler ailesinin yaşadığı Boston’ın yerine geçen  Melbourne şehri “KNOWING/KEHANET”in yapımcılarına birinci sınıf çekim ekipleri ve tesisleri sundu.

Blumenthal bu konuda, “Avustralya’da ilk kez çalışıyordum ve çekim ekibi mükemmeldi. Teknik bilgileri daha önce çalıştığımız yerdekilerle baştan sonra denkti. Ayrıca, bu insanlar daha önce de birlikte çalıştıkları için aralarında kolay yoldan anlaşabiliyorlardı. Sinema setlerinde portatif pek çok bölüm vardır; senkronize hareket edilmezse çok sorun çıkabilir” diyor.

Sydney’de sık sık çalışan Proyas için de Melbourne harika bir değişiklikti. “Yeni bazı şeyler görebileceğim ve yeni yerlerde çalışabileceğim bir şehirde olmak heyecan vericiydi. Aslında burada çalışmak, çok fazla trafiğin ve zaman zaman keşmekeşin olduğu Sydney’de çalışmaktan biraz daha kolaydı. Melbourne şu sıralar film yapmak için çok elverişli bir kent” diyor yönetmen.

Melbourne’u Boston’a dönüştürme görevini üstlenen yapım tasarımcısı Steven Jones-Evans’ın, bu konudaki açıklamaları şöyle: “Melbourne son beş yıldır kuraklık yaşadığı için çimler tamamen kahverengiydi. Bahçe gibi yerler aradığımızda işimiz çok zor oluyordu. MIT’nin (Massachusetts Institute of Technology) yerine Melbourne Üniversitesi’ni kullandık. Buradaki çimler de bütünüyle kurumuştu. O yüzden, çekimlerden bir hafta önce gidip tüm çimlik alanı spreyle boyadık”.

Tasarımcı sözlerini şöyle sürdürüyor: “Neyse ki, filmin çoğunluğu sonbaharda geçiyordu ve o sırada Melbourne’da da sonbahardı. Öte yandan, Boston bölgesinde sonbahar buradakinden çok farklı, çok daha renklidir. Biz de bu doğrultuda çekim yaptığımız her yere çuval çuval renkli sonbahar yaprakları savurduk”.

Jones-Evans, Koestler ailesi için tam bir New England evi istedi. “Bunun ardında yatan fikir, karı koca Koestler’ların evi biraz harapken alıp, içinde çocuklarını büyütmeyi planladıkları için yenilemeleri ve tekrar eski ihtişamına kavuşturmalarıydı. Evde kişisel pek çok şey inşa ettik. Caleb’ın odası bunlardan biriydi. Ön tarafta yuvarlak pencereli bir tavan arası yapmaya karar verdik. Bu, Alex’in sık sık kullandığı bir motifti” diyor Jones-Evans.

Yapım tasarımcısı oyuncak hayvanlar ya da manzara resimleri gibi doğa temalı pek çok eşya kullanmasının nedenini de şöyle açıklıyor: “Caleb’ın kendisini Yeryüzü’ne bağlayan şeylere ilgi duyduğunu göstermeliydik”.

Jones-Evans ayrıca filmin gizeminin çekirdeğini oluşturan zaman kapsülünü yaratmakla görevliydi. Zaman kapsülü fikrinin kökeni 1939 Dünya Fuarı’na uzanıyor. Fuarın organizatörleri sonraki nesillere toprağa gömecekleri bir şişe içinde bir tür mesaj iletme düşüncesini ortaya attılar. Westinghouse Company’nin sergisinin bir parçası olarak fuar alanına gömülen metal şişeye iğne iplik gibi gündelik şeylerin yanı sıra bir haber filmi, bir sözlüğün ve Sears Roebuck’ın son kataloğunun mikro filmleri konuldu. Kapsülün 6939 yılında gün ışığına çıkarılmasına karar verildi.

Jones-Evans, “Diğer zaman kapsüllerine de baktık. Pek çok farklı tasarım vardı. Westinghouse kapsülü füze şeklindeydi. Bunun bizim için kullanımımız fazla askeri olduğuna karar verdik” diyor.

Tasarımcı kendi kapsülünün ilhamını 1958 yılından aldı. Bu konuda şunları söylüyor: “Kapsülümüz o dönemden esinlendi ama tamamen nostaljik değil. Biraz klasik bir şekli var ve paslanmaz çelikten yapıldı. İki yandan aşağı katlanan kanatlarla kapanan bir kapağı var. Kapsülü sade tuttuk çünkü kapsülden çok içindeki önemliydi”.

Tasarımcı filmin ilk kısmı için 1950’lerin tasarım akımlarını kullanmanın kendisi için bir zevk olduğunu belirtiyor: “İlginç bir dönemdi. Dünyada çok daha fazla umut, çok daha az kinizm vardı. Kirlilik ve çevre sorunları daha yeni yeni ortaya çıkmaktaydı. Dolayısıyla, çok daha saf ve umut dolu bir çağ yaşanıyordu. O sahnelerde kullandığımız renk paleti daha neşeli ve umutlu bir hava uyandırmak için biraz daha parlak”.

Filmin en zorlu sekanslarından biri olan uçak kazası hem Jones-Evans’ın tasarım yeteneğini hem de görsel efektler ekibinin büyük yardımını gerektirdi. “Alex o sahneyi tek kayıtta çekmek istedi. Uçak gelecekti, bir telefon direğine teğet geçecek ve kanadıyla bir arabaya çarpacaktı. Araba ters dönerken, uçak da ilerideki arsaya düşüp parçalanacaktı. Uçağın enkazını hazırladık ama her şeyi tek kayıtta çekebilmek efekt departmanının büyük yardımı olmaksızın mümkün değildi” diyen tasarımcı, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Yaptığımız bir şeyi büyütmek ya da güçlendirmek için görsel efektlerle çalışmayı seviyorum. Görsel efektler amirimiz önyapımın ilk aşamalarından itibaren bizimleydi. Böylece belli sekanslar ya da sorunlar üzerinde bilgi alışverişi yapma ve bol bol sohbet etme olanağımız oldu”.

“KNOWING/KEHANET” yüksek çözünürlüklü dijital teknolojinin çok hafif son ürünü olan Red One Camera’yla çekilen ilk filmlerden biri. Filmin görüntü yönetmeni Simon Duggan, sinemacıların Red One Camera sayesinde dijital kameralara yeni bir gözle bakacaklarını söylüyor ve, “Ten rengi tonları yumuşak ve çok güzel görünüyorlar. Görüntülerde gürültü ya da leke sıfıra yakın. Amacımız görüntü kalitesini çok hızlı bir şekilde yakalamaktı. Ayrıca, bu kamerayla tıpkı normal çekim yapıyor gibisiniz”.

Proyas ve Duggan dijital formata karar vermeden önce kapsamlı denemeler yaptılar. “Her ikisi de kamerayı kullanma potansiyel karşısında heyecan duydu” diyor Blumenthal ve ekliyor: “Bu kamerayla işler çok hızlandı. Sette çok daha fazla şey yapabiliyorduk çünkü eskiden olduğu gibi, mesela renkleri düzeltmek için, post prodüksiyonu beklememiz gerekmiyordu”.

Duggan ise şu açıklamayı getiriyor: “Alex aydınlatılmış gibi görünen her şeyden nefret ediyor. Red One Camera ile bir ışıklandırma şemasının başarılı olup olmadığını görmek için bir gün beklememiz gerekmiyordu. Her şey anında olduğu için, yaptığımız şeylerde sınırları zorlama konusunda çok daha rahattık”.

Blumenthal’ın, yapımcı olarak, dijital teknolojide bir öncü olmak ile dijital bir kobay faresi gibi hissetmek arasında denge kurması gerekiyordu. Bu konuda, “Ama olabildiğince ileri görüşlü olmaya çalışıyoruz. Bu film de tam bir öğrenme deneyimiydi. Kullandığımız teknik hikayemizi benzersiz ve yeni bir görünümle sunmamıza olanak tanıdı. Teknoloji böylesine hızla ilerlerken, eskiden bilimkurgu olan, şimdi bilimsel gerçek oluyor. Biz bu teknolojiyi kullandık çünkü bize en kaliteli ürünü verebilecekti”.

BİR ZAMAN KAPSÜLÜNE NE KOYARDINIZ?
Çoğu insan gibi, “KNOWING/KEHANET”deki oyuncular ve çekim ekibi üyeleri de bir zaman kapsülüne bir şey koyma fırsatı bulamamışlar, ama hepsinin benzersiz önerileri var.

Lara Robinson: Doğrusu henüz hiç zaman kapsülü görmedim, ama duydum. Kapsüle en sevdiğim şarkıları koyardım. Muhtemelen bazı klasik müzik ve caz eserleri ve biraz da modern müzik parçaları koyardım. Bilgisayar ve elektronik aletlerimizin resimlerini koyardım ki değişip değişmediklerini görebilelim. Hayatımın bir yılının günlüğünü ve Avustralya’nın ünlü yerlerinin fotoğraflarını koyardım. Ve belki değişir diye bir de yerküre koyardım. Son olarak, Avustralya’yla ilgili bir kitap koyardım. Kapsülü muhtemelen yüzyıllığına koyardım ve o dönemle aradaki farklara bakardım.
Rose Byrne: Ben biraz müstehcen ve içinde iyi sırlar olan bir günlük koyardım ki bulan kişi için eğlenceli olsun.
Chandler Canterbury: Birlikte ne kadar eğlendiğimizi göstermek için ailemin bir resmini koyardım. Ve belki bir de Lego.
Steven Jones-Evans: Zaman kapsülüne kendimi koymak isterdim. Kendimi muhafaza etmenin bir yolunu bulup kapsüle kendimi koyabilsem harika bir şey olurdu. Böylece çıkıp geleceğin neye benzediğini görürdüm. Belki sadece beynimi falan koyabilirim.
Nicolas Cage: Bu filmi zaman kapsülüne koyma fikri bana ilginç geliyor çünkü çok kübist bir şey olurdu. Başka şey söylememe gerek yok.

10 Nisan 2009’da sinemalarda.
www.knowing-themovie.com

Resimler:

Bir yanıt yazın