LUKA 3 Eylül’de Sinemalarda

LUKA 3 Eylül’de Sinemalarda

PRODÜKSİYON
Disney ve Pixar’ın orijinal uzun metrajlı filmi “Luka”, arkadaşlık, güvenli alanlardan çıkmak ve hayatlarını değiştiren bir yaz yaşayan iki genç deniz canavarıyla ilgili eğlenceli ve yürek ısıtıcı bir hikâye. Yönetmen Enrico Casarosa, “Bu film bizi değiştiren arkadaşlıklarla ilgili” diyor. “Çocukluğumuzun yazlarına, yani kendimizi bulduğumuz, şekillendiğimiz yıllara bir aşk mektubu.”
Yapımcı Andrea Warren şöyle ekliyor: “Büyülü bir büyüme hikayesi. Yol boyunca bizi şekillendiren insanları hatırlamakla ilgili bir hikâye. “


İtalyan Rivierası’nda güzel bir sahil kasabasında geçen “Luka”, bir çocuğun gelato, makarna ve uzun motosiklet gezintileriyle dolu geçirdiği unutulmaz yazı anlatan bir hikâye. Luka, bu maceraları yeni bulduğu arkadaşı Alberto ile paylaşır, ancak bütün bu eğlence derinlerde saklanan bir sır tarafından tehdit edilir: ikisi de su yüzeyinin hemen altındaki başka bir dünyadan gelen deniz canavarlarıdır.

Senarist Jesse Andrews, “Luka, dünyayı görmek ve mümkün olan her şeyi öğrenmek için gizli bir arzusu olan utangaç, kibar, içe dönük, kurallara uyan bir çocuk” diyor. “Ama tüm hayatı boyunca ona deniz canavarlarının su yüzeyine asla çıkmaması gerektiği söylenmiş ve tüm ilginç şeyler de görünüşe göre yüzeyde.”

Bu nedenle Luka’nın insanlarla ilgili her şeye gizli bir hayranlık beslemesi şaşırtıcı değil. Merakı, yüzeyden aşağı düşen nesneleri keşfettiğinde daha da alevleniyor. Senarist Mike Jones, “Luka yüzey hakkında hiçbir şey bilmiyor” diyor. “Yani bu nesneler, başka bir dünyaya kısa bakışlara dönüşüyor- sanki oraya dünya dışı varlıklar inmiş gibi oluyor. O küçük ve yaratıcı bir çocuk, bu yüzden bu nesneler hakkında gerçek bilgilere sahip olan Alberto’yla tanıştığında bu Luka için inanılmaz derecede ilgi çekici hale geliyor” diyor.

Gerçekten de kendisi de bir deniz canavarı olan ve yüzeyin ötesine geçmiş arkadaşı Alberto, Luka endişelendikçe daha da saygı kazanıyor – en azından Luka ilk şoku atlatana kadar. Çünkü sonra deniz canavarlarının insanların arasına karışma yeteneklerinin çok iyi olduğu ortaya çıkıyor. Casarosa, “Alberto, Luka’yı kelimenin tam anlamıyla sudan çıkmış balığa çeviriyor ve sudan çıktıkları anda deniz canavarlarının kuruduklarında insan formuna dönüşme konusunda sihirli bir yeteneğe sahip olduklarını keşfediyoruz,” diyor. “İlham kaynağımız, kamufle olabilen ve görünüşlerini değiştirebilen ahtapot gibi deniz canlılarıydı.”

Sonuç mu? İnsanların yaşadığı topraklarda dolaşmak için açık çek. Luka bu özgürlüğün tadını çıkarırken, ailesinin onu uyardığı tehlikenin tamamen temelsiz olmadığını da anlıyor.

Luka’yı seslendiren Jacob Tremblay, “İnsanlarla deniz canavarları arasında büyük bir yanlış anlama var” diyor. “Hepsi birbirinden korkuyor. Deniz canavarları yüzeyden kesinlikle kaçınıyor ve insanlar deniz canavarlarını avlamak ve onların var olduklarını kanıtlamak için can atıyor.”
Luka ve Alberto yeni ortamlarını keşfederken akıllarında tek bir öncelik var, kuru kalmak. Jones, “Üzerlerine yağmur yağarsa veya su sıçrarsa, sırları açığa çıkabilir” diyor.

Macera duyguları – riskler bir yana- büyük ölçüde Alberto’nun saklanma yerinde asılı duran bir Vespa motosiklet imajıyla sembolize ediliyor. Andrews, “Bu, kaçış, özgürlük, dostluk ve etraflarındaki muhteşem dünyayı keşfetme vaadini temsil ediyor” diyor.

1950lilerin sonu 1960ların başında geçen bu hikâye, yaz zamanının büyüsünü ve macerasını yansıtıyor. İtalyan sahil görüntüsü, Casarosa’nın çarpıcı resim stilinde yaratıldı ve onun çocukluğundan alıntılandı. “İtalyan Rivierası’ndaki bir liman kenti olan Cenova’da büyüme şansım oldu” diyor. “Çok kendine özgü bir sahil çünkü oldukça dik. Dağlar okyanustan yükseliyor. Kasabalarda sanki zaman donmuş – tablo gibiler. Onları hep sudan çıkan küçük canavarlar olarak hayal etmişimdir.”

Bu nedenle deniz canavarları – daha doğrusu “Luka”daki su altı canlıları çok da korkutucu sayılmazlar— sümüksü, ürkütücü yaratıklar yönetmenin hikâye anlatımındaki duyarlılığına uygun değildir. Casarosa, “Deniz canavarları, gerçekten farklı veya dışlanmış hissetmenin bir metaforu” diyor. “Tüm karakterlerimizin bir şekilde farklı veya sıra dışı hissetmesini seviyorum. Luka ve Alberto bu diğer dünyanın bir parçası olmayı tutkuyla istiyorlar ama oldukları gibi kabul edilmeyeceklerinden korkuyorlar. Yine de deniz canavarı olmayı seviyorlar.”
Warren şöyle ekliyor: “Yakın ailelerimizin dışında bir şeyin parçası olmayı istemekle ilgili hoş bir tema var- kendi kültürümüzün ötesindeki kültürleri deneyimleme isteği. Luka, kendi kültürünü onurlandırmayı ve paylaşmayı öğrenirken başka bir kültürü keşfetmenin ve kutlamanın gücünü keşfediyor.”
Rönesans’tan kalma eski haritalarda gördükleri yaratıklardan, bölgedeki balıkların bilimsel çizimlerinden, Japon ejderhalarından ve yılanlarından esinlenen sanatçılar, inandırıcı, cazibeli ve en önemlisi ifadeli deniz canavarları yarattılar- çünkü hikâye Luka ve Alberto arasındaki arkadaşlık etrafında dönüyor. İdari yapımcı Kiri Hart, “Arkadaşlıkları Luka’nın en iyi taraflarını ortaya çıkarıyor ve ona kendi kanatlarıyla uçması ve daha fazla risk alması için güven veriyor” diyor. “Bu, dostluk ve arkadaşlarımızın nasıl bazı yönlerimizin kilidini açarak bize kendimiz hakkında bir şeyler keşfetme fırsatı verdiği hakkında kesinlikle çok hoş ve yürek ısıtan bir hikâye.”

Seslendirme kadrosunda Luka Paguro rolünde Jacob Tremblay, Alberto Scorfano rolünde Jack Dylan Grazer, Giulia Marcovaldo rolünde Emma Berman, kasaba kabadayısı Ercole Visconti rolünde Saverio Raimondo, Luka’nın annesi Daniela Pagura rolünde Maya Rudolph, Giulia’nın babası Massimo rolünde Marco Barricelli, Luka’nın babası Lorenzo Paguro rolünde Jim Gaffigan, yerel balıkçılar rolünde Gino La Monica ve Giacomo Gianniotti, Luka’nın büyükannesi rolünde Sandy Martin ve Ugo amca rolünde Sacha Baron yer alıyor.

Pixar Animasyon Stüdyoları’ndan “Luka”, Akademi Ödülü® adayı Enrico Casarosa (“La Luna”) tarafından yönetiliyor ve yapımcılığını Andrea Warren (“Lava”, “Arabalar 3”) yapıyor. İdari Yapımcılığı Pete Docter, Peter Sohn ve Kiri Hart üstlenirken, Yardımcı Yapımcı da William Reusch. Hikâye Casarosa, Jesse Andrews ve Simon Stephenson’a ait; senaryoyu ise Andrews ve Mike Jones yazdı. Müzikler ise ödüllü bestesi Dan Romer’a ait (“Düşler Diyarı,” “Süpermen ve Lois”).