Mahşerin Dört Atlısı / The Horsemen

20 Mart 2009’da sinemalarda
GEL VE GÖR
Aidan Breslin (Dennis Quaid), eşinin ölümünden sonra oğulları Alex (Lou Taylor Pucci) ve Sean (Liam James)’dan giderek uzaklaşmış, katı bir polis dedektifidir. Kendisini İncil’de geçen Mahşerin Dört Atlısı’nı temel alan sapık seri cinayetleri araştırırken bulur: Aldatma ustası ve fethetmek için her şeyi yapmaya hazır, beklenmedik bir lider olan Beyaz Atlı; masumiyeti alev alev bir öfkeyi gizleyen, İnsanları birbirine düşürme amacına sahip keskin zekâlı bir savaşçı olan Kızıl Atlı; dengesiz ama daima bir adım ileride, insanları yönlendiren ve karanlık bir tiran olan Kara Atlı ve ölümü bir cerrah titizliğiyle yaymaya kararlı, karşı konulmaz güce sahip Solgun Atlı.
Breslin davada açığa çıkan her yeni bilgiyle boğuşurken, yavaş yavaş kendisi ve dört şüpheli arasındaki sarsıcı bağlantıyı keşfeder.
Dört Atlı. Birbiriyle bağlantısı olmayan dört kurban. Dört acı verici sır. Gelin ve Görün.
Jonas Åkerlund (“Spun”)’un yönetmenliğinde David Callaham’ın senaryosundan çekilen filmin yapımcıları Platinum Dunes’dan Michael Bay (“Transformers”), Andrew Form (”The Texas Chainsaw Massacre”) ve Brad Fuller (“The Amityville Horror”). Yürütücü yapımcılar Mandate Pictures’dan Joe Drake (“Stranger Than Fiction,” “30 Days of Night”) ve Nathan Kahane (“Juno,” “The Grudge”) ile Radar Pictures’dan Ted Field (“The Amityville Horror,” “The Last Samurai”) ve Joe Rosenberg (“Waist Deep,” “The Heartbreak Kid”).  Jeremiah Samuels (“House of Sand and Fog”), Mandate Pictures’dan Kelli Konop ve Nicole Brown ile Radar Pictures’dan Mike Weber filmin ortak yapımcılığını üstlendiler.
“Horsemen/Mahşerin Dört Atlısı”nın başrollerinde Dennis Quaid (“Vantage Point,” “Far From Heaven,” “The Big Easy”) ve Ziyi Zhang (“Memoirs of A Geisha,” “Hero,” “Crouching Tiger, Hidden Dragon”) yer alıyor.  Filmin diğer oyuncuları arasında Lou Taylor Pucci (“Thumbsucker”), Chelcie Ross (“Waking Up In Reno”), Clifton Collins, Jr. (“Babel,” “Capote”), Patrick Fugit (“Almost Famous”), Barry Shabaka Henley (“Miami Vice”), Eric Balfour (“The Texas Chainsaw Massacre”) ve Paul Dooley (“For Your Consideration”) ile Peter Stormare (“Fargo”) yer alıyor.
Fİlm ayrıca Åkerlund ile “Spun”da yönetmenin ekibinin bir parçası olan görüntü yönetmeni Eric Broms ve kıyafet tasarımcısı B.’yi tekrar bir araya getiriyor. Yaratıcı yapım ekibinde ayrıca prodüksiyon tasarımcısı Sandy Cochrane (“Chaos Theory”) ve editör Jim May (“The Chronicles of Narnia: The Lion, the Witch and the Wardrobe,” “G.I. Joe”) ile Todd Miller (“Armageddon,” “Transformers”) yer alıyor.
www.horsemenmovie.com

YAPIM HAKKINDA
Yaradılış

Yönetmen Jonas Åkerlund 2002 tarihli ilk filmi “Spun”da izleyicileri sentetik ilaç bağımlılığının –uyarılmış bağımlılar, hazırlayıcılar, dağıtıcılar ve sistemin yürümesini sağlayan Patron ve adamlarının yer aldığı— sert, grotesk, zehirli ve zaman zaman absürt komiklikteki yeraltı dünyasına götürmüştü.
Şimdi de “Horsemen/Mahşerin Dört Atlısı”nda Åkerlund hepimize çok farklı bir dünyayı gösteriyor. Bu kez günümüzden bir polisin İncil’deki Mahşerin Dört Atlısı’ndan esinlenen vahşi ve garip bir dizi cinayeti saplantı haline getirdiği, normallikle bol miktarda anormalliğin çarpıştığı bir yer söz konusu. Cinayetlere kendini kaptıran polis bir baba olarak kontrolünü kaynetmekte ve oğullarının bir başka anlamda kurban olmalarına neden olmaktadır.
Yönetmen Åkerlund “Bu öyküde büyük çeşitlilik gösteren unsurlar bana çok iyi uydu,” diyor. “Bu film ateşli ama korkunç derecede yanlış yönlendirilmiş dindarlığın oluşturduğu rahatsız edici arka plana yerleşmiş gerilimli suç öyküsü ile duygusal aile dramı bileşimi. Aslında, filmi yönetme konusunda yapımcılarla ilk buluşmamda “Seven/Yedi”, “Kramer vs. Kramer/Kramer Kramer’e Karşı” adlı filmlerin ve “Paradise Lost: The Child Murders at Robin Hood Hills” adlı belgeselin adını andım. Bu kulağa garip gelebilir ama bana göre ‘Horsemen/Mahşerin Dört Atlısı’ tematik açıdan doğrudan bu eserlerle bağlantılı.”
Radar Pictures ve Mandate Pictures kısa sürede Michael Bay’in Platinum Dunes şirketi ile işbirliği yaptı ve projeyi hızla uygulamaya koydu.
“Platinum Dunes’da hepimiz senaryoya bayıldık,” diyor Andrew Form. “Benim için büyük bir şaşırtmacası olan çok heyecanlı bir öyküydü. Bilmediğim şeyler hakkında olduğu için beni tamamı ile sardı. Karakterler, imgeler ve gerçekleşen korkutucu şeyler, okuduktan sonra da peşimi bırakmadı. Böyle eşsiz bir şeyi bulduğumuz için çok şanslıyız.
“Hepimiz filmin çok gerçekçi bir duygu uyandırması ve bir sürü numarayla doldurmaması gerektiğini hissettik,” diye devam ediyor Form. Bu diyalog ağırlıklı bir film ve Jonas bu kadar yüksek düzeyde dram içeren bir öyküyle çalıştığı için çok heyecanlandı. Oyuncularla içli dışlı olmayı seviyor ve bu da çekimlere, mekânlara, ışıklandırmaya, her şeye yansıdı. Detaylar çok önemli; bizim çalışma anlayışımıza uyan da bu.”
“Storyboardlara çok önem veriyorum,” diyor çekimler başlamadan önce tüm senaryonun storyboard’a aktarıldığını anlatan Åkerlund, “ve evet, mekânlara da önem veriyorum. Süper-geniş çekimin ve çok yakın planın hayranıyım. Bu film ıssız kış manzaralarının panoramik görüntülerinden klostrofobik polis sorgu odalarına bir sürü zıtlıkla dolu. Karakterin cildinin dokusunu görebilecek kadar yakın çekimler yapmayı seviyorum.
“Geçmişimde kurgu var,” diyor Åkerlund, “o nedenle öykülerimi daima kamera yerine kurgu ile anlatmaya çalışırım. Kameralarımla bir sürü çekim yapıp filmin tonunu ve temposunu kurguda belirlerim. Yıllar geçtikçe biri öyküyü sinema yoluyla anlatmak için bir sürü farklı tekniğin ve yaklaşımın var olduğunu öğrendim; bana en çok uyan da bu… Galiba bunun benim ‘tarzım’ olduğunu söyleyebilirsiniz. Bu senaryo, kendi öykü anlatım tarzımı yansıtabilmekte özgür olduğumu hissetmem için bana bir sürü fırsat tanıdı.”
“Jonas görsel açıdan bir dahi,” diyor oyuncu Dennis Quaid.  “Görüntülerle nasıl öykü anlatılacağını gerçekten çok iyi biliyor. Ne zaman geri çekileceğini ve ne zaman izleyicinin daha fazlasını görmek istemesini sağlayacağını biliyor. Detayları yakalamayı da iyi biliyor ve size görsel açıdan çok içten bir deneyim yaşatıyor.
“Yapımcıların bu filmin oluşmasında büyük rolü olduğunu hissediyorum,” diyor Quaid. “Hepimiz aynı öyküyü anlatmaya çalışırken işbirliğine çok yatkın davrandık ve bence, özellikle böyle bir film yaparken aynı görüşte olmanız çok önemli.“
Yapımcı Fuller “Biliyor musunuz, bu film aslında Dennis rolü kabul edince gerçek oldu,” diyor. “Breslin karakteri bu filmin kalbince. İnanılmaz derecede geniş bir duygusal yelpazeyi yansıtabilecek bir oyuncu arayışı içindeydik. Dennis’in en harika yanı da bu. Her şeyi çok iyi beceriyor: dram, komedi, aile filmleri, aksiyon filmleri… Kelimenin tam anlamıyla karakterine büründü ve çekim bitene kadar asla karakterinden çıkmadı.”
“Eh, daha önce de polis rolleri oynamıştım,” diyor Quaid, “yıllar içinde pek çok polis tanıdım; onların da hepimiz gibi kişisel ve mesleki sorunları var. Breslin çok sevdiği karısını kaybetmiş biri. Şimdi iki çocuğunu büyütüp aynı zamanda çok yoğun işini elinde tutmaya çalışan dul bir baba. Bu herkes için zor bir iş.
“Gerçek savaşını çocuklarıyla arasındaki bölünmeye karşı veriyor,” diyor Quaid, “ve seri cinayetler evdeki durumunun daha da zorlaştırıyor. Çocuklarından giderek uzaklaşması Breslin’I çok yıpratıyor.”
Quaid’in kadroya dahil olmasıyla yapımcılar diğer rolleri canlandıracak kalabalık oyuncu kadrosunu oluşturmaya başladılar. Çinli aktris Ziyi Zhang, bu zorlu malzemeye kendini adayan ikinci oyuncu oldu. Zhang reisini Peter Stormare’in canlandırdığı Amerikalı bir ailenin evlat edindiği sorunlu genç kızını canlandırıyor. Tamamı ile İngilizce yazılıp konuşulan ilk filmi olması, Zhang’ın yaşadığı zorlukların daha da büyümesine neden oldu.
“Dürüst olmak gerekirse, İngilizce ana dilim olmadığı için benim için zordu,” diyor Zhang gülerek,” ve çok fazla şiddetli diyalog vardı. Aslında, rol aldığım Çince filmlerde bile bu kadar replik okuduğumu sanmıyorum. ‘Horsemen/Mahşerin Dört Atlısı’ benim için gerçek bir sınav oldu.
“Filmin ana sunduğu güçlü bir dramatik çalışma sergileme fırsatına direnmem olanaksızdı,” diyor çekimler sırasında her gece kâbuslar gördüğünü anımsayan Zhang. “Bu çok karanlık temalara sahip, inanılmaz derecede yoğun bir film. Kristin kötü mü yoksa sadece bir kurban mı? Aklı başında mı yoksa deli mi? İtici mi değil mi? Bir oyuncu olarak, kendimden çok farklı bir karakter yaratma özgürlüğüne sahip olmam çok memnuniyet vericiydi.”
Åkerlund “Ziyi’nin bunca zahmete sadece replikleri öğrenmek için girmediğini biliyorum,” diyor, “asıl mesele replikleri inanılmaz derecede duygusal bir karaktere yakışır şekilde söylemeyi öğrenmekti. Neyse ki sıkı çalışması, oyunculuk yeteneği ve Dave’in (senaryo yazarı David Callaham) yazdığı harika kelimeler sayesinde her şey yolunda gitti. İngilizcenin Ziyi’nin ana dili olmaması gerçeğinin bizi sınırladığını hiç hissetmedik.”
Oyuncu kadrosu, yapımcı Andrew Form’un “Kendi oyuncular kumpanyası” diye tanımladığı grup tarafından tamamlandı.
“Brad ve benim daha önce birlikte çalıştığımız Eric Balfour gibi isimleri alabildiğimiz için şanslıydık,” diyor Form. “Peter Stormare ve Patrick Fugit de daha önce Jonas’la çalışmışlardı. Bu herkes için çok rahat, tanıdık ve yaratıcı bir ortam oluşmasını sağlıyor. Paul Dooley’den Lou Taylor Pucci’ye bu filmdeki tüm yardımcı roller yaşı ne olursa olsun çok yetenekli ve kendini kabul ettirmiş oyuncular tarafından canlandırılıyor. Bence onları filme çeken ve canlandırdıkları karakterlere bu kadar kendilerini adayarak yaklaşmalarını sağlayan, malzemenin gücü oldu.”
“Horsemen/Mahşerin Dört Atlısı”nın bugüne kadarki en büyük filmi olduğunu söyleyen Pucci için kendisini projeye çeken şey yalnızca malzeme değildi. “Malzemeden önce bu filmi kabul etmemi sağlayan, Jonas ve yapımcılar oldu,” diyor. Bana kendimi çok rahat hissettiren, gerçekten serinkanlı, iyi ve gerçekten yetenekli çocuklar.”
“Lou’nun Alex rolüyle ilgileneceğini umuyorduk,” diyor Pucci’yi “Sundance Film Festivali’nden kaynaklanan saygınlığa sahip” bir oyuncu olarak tanımlayan yapımcı Brad Fuller. “Lou oyuncu olarak çok yetenekli ve Alex’in öykü boyunca yaşadıklarını tamamen özümsüyor. Bu kesinlikle şaşırtıcı ve heyecan dolu bir performans.”

Winnipeg’e hicret

Ocak 2007’de başlayan prodüksiyondan önceki aylar, haftalar ve günlerde “Horsemen/Mahşerin Dört Atlısı”nın yapımcıları, oyuncu kadrosu ve teknik ekbinin büyük bölümü dünyanın dört bir yanından Winnipeg’e akın ettiler. Ekibin İsveç’ten gelen kısmı yönetmen Åkerlund, görüntü yönetmeni Eric Broms, kıyafet tasarımcısı B. ve kamera operatörü Viktor Davidson’dan oluşuyordu. Yapımcılar Andrew Form ve Brad Fuller, ortak yapımcılar Jeremiah Samuels, Kelli Konop ve Nicole Brown ile ana oyuncu kadrosunun büyük bölümü Los Angeles’tan geldi. Başyardımcı yönetmen Phil Hardage Austin, Teksas’tan uçtu. Aktör Dennis Quaid Montana’daki evinden, baş kadın oyuncu Ziyi Zhang Çin’den geldi. Teknik ekibi oluşturan isimlerin birçoğu Vancouver ve Toronto’dan geliyordu. Ancak Wiinnipeg’in yerlisi olan ekip üyeleri dahil olmak üzere kimse prodüksiyona rastlayacak aşırı soğuğa karşı hazırlıklı mıydı?
Åkerlund “Eh, İsveçlilerin ve Kanadalıların çok daha hazırlıklı, çok daha alışkın olduklarını ve soğuk havada gayet iyi çalışabildiklerini söyleyebilirim,” diyor gülerekl. “Bence sürekli yakınanlar yalnızca Kaliforniya ve Teksas’tan gelenlerdi; ama bu anlaşılır bir şey.
“Hava durumu bizi kesinlikle sınırlamadı,” diyor Åkerlund. “Aslında, en soğuk günlerin bazıları bize en güzel görüntüleri sağladı.”
Çekimler 29 Ocak 2007’de, mevsimin en soğuk zamanlarının Winnipeg’in üzerine çöktüğü günlerde başladı. İlk gün çekim mekânı Winnipeg’in bir saat kadar güneyinde olan Otterburne, Manitoba yakınlarındaydı. Ekip donmuş bir göl üzerinde çekim yapmaya hazırlanırken, sıcaklık (rüzgârın etkisiyle birlikte) kemikleri donduran -35 dereceye kadar iniyordu. Ekibin büyük bölümü, tepeden tırnağa kutup giysilerine bürünmüş ve tanınmayacak bir haldeydi. Gökyüzündeki parheliler (yalancı güneş olarak da bilinir) kimileri tarafından havanın yakın zamanda ısınmayacağının habercisi olarak görülüyordu.
“Winnipeg’de hava için kullanılabilecek tek bir sözcük vardı,” diyor Ziyi Zhang. “Dondurucu! Dışarıda çekim yapmamız gereken günlerde, dev bir et dondurucusunun içinde çalışıyor gibiydik. Kat kat giyinmemiz ve ısınmak için içlerine cep sobaları koymamız gerekiyordu. Dennis’le parkta çekim yaptığımız gün, yüzümün donduğundan eminim. Repliklerimi söylemek için yüz kaslarımı zar zor hareket ettirebiliyordum. Sahne gereği ağladığımda, gözyaşlarım anında dondu. Soğuk bu işte!”
“Horsemen/Mahşerin Dört Atlısı” içinWinnipeg ve civarında sekiz hafta boyunca çekim yapıldı (ilkbaharın erken belirtilerini group hissetmeye yetecek kadar uzun bir süre). Çekimler sırasında Bell Hotel, Metropolitan Tiyatrosu ve neo gotik Holy Trinity Kilisesi gibi, şehrin daha tarihi yapıları kullanıldı.
“Winnipeg’de çekim yapma fikrine başlangıçta şüpheyle yaklaştığımı itiraf edeyim,” diyor Åkerlund. “Yapım ekibi benden lokasyon bulmam için oraya gitmemi istediğinde çok olumsuz ve şüpheci yaklaştım. Açık fikirli olmamı ve bir kere denememi rica ettiler, ben de öyle yaptım. Oraya üç günlüğüne gittim ve Los Angeles’a döndüğümde lokasyonlar, ekip ve kadro hakkında çok olumlu şeyler düşünüyordum. Bu filmi yapmamız için ihtiyacımız olan her şeye sahip olduk.”

Mersiyeler ve Vahiyler

Yapımcı Brad Fuller “Bu filmin kötü adamı ihmalkârlık,” diyor.  Bu, tüm ilişkileri –baba ve oğullar, anneler ve kızlar, katiller ve kurbanlar—şekillendiren ya da etkileyen bir katalizör. Hepimizin bildiği gibi, ihmalkârlık üzüntü, keder, suçluluk ve hatta intikam gibi duygusal olarak çok derin hislere yol açabilir. Dört Atlı’nın seri cinayetleri, bu hislerin doğrudan hayata geçmesi.
Yapımcı Form, ”Bu filmi bu kadar korkutucu kılan da bu, diyor. “Azıcık ihmalkârlık ve sevgi eksikliğinin insanı ağza alınmayacak hareketler yaptıracak kadar ileri gitmesine neden olması çok korkutucu. Yani, bugünlerde gazete haberlerine baktığınızda aile üyelerinin başk ailelerin üyelerine karşı işlediği iğrenç suçları ya da öğrencilerin öğretmenlerini öldürdüklerini görüyorsunuz. Bu tarz vakaları daha derinden incelediğimizde, altında genellikle fiziksel, sosyal ya da duygusal bir ihmalkârlık yattığını görüyoruz. Senaryoda ‘Dört Atlı yok. Milyonlarca var…’ gibi harika bir replik var. Dışarıda nelerin patlamaya hazır olduğunu merak ediyorsunuz. İncil’deki göndermeler aslında dünyanın sonuyla ilgili olsa da bu konsept filmi daha gerçekçi bir boyuta taşıyor. Gerçekten üzerinde düşünüyorsunuz.”
Albert Dürer gibi sanatçılar, teologlar ve psikologların izinden giden yapımcılar İncil’deki Dört Atlı’yla ilgili göndermeleri kendi usullerince yorumlayarak karakterleri bu suç geriliminin öyküsüne sıkı sıkıya bağladılar.
“Siyah, kırmızı, soluk yeşil ve beyaz. Renklerin hepsi orada,” diyor Fuller. “Jonas’ın görsel tarzı ve Sandy Cochrane’in prodüksiyon tasarımı ile, bu renkler cinayetlerin her birinin çevresindeki mantığı ve gerilimi artırmak için kullanıldı. Burada da İncil’deki göndermeleri mesajı izleyicinin kafasına kafasına vurmak için değil, tüm filmin karmaşık detaylarını vurgulamak için kullandık.”
“Horsemen/Mahşerin Dört Atlısı”nda yapımcı Fuller’ın kastettiği türden çok daha farklı bir gerilim söz konusu. Seri cinayetlerin kökü Vahiyler Kitabı’nın Altıncı Bölümü’nde anlatılan antic kehanetlere dayalı olsa da, kurbanların öldürülme şekilleri yok olmuş Amerikan yerlisi kabilesi Mandan’ın uyguladığı bir ayine kadar uzanıyor. Asılı kalma adı verilen bu kavram, son yıllarda dünya çapında bir alt kültür haline geldi.
Yönetmen Åkerlund “Asılı kalma dünyasını araştırmak gerçekten çok kolay oldu,” diyor. “Tek yaptığım internete girip asılı kalmayı uygulayan binlerce olmasa da yüzlerce farklı grubu bulmak oldu. Başlangıçta biraz iğrendiğimi itiraf etmeliyim; ancak bu, filmin önemli bir parçasıydı ve daha fazlasını öğrenmem gerekiyordu. Bunu uygulayan insanlarla tanışıp konuştuktan sonra, gidip bir asılı kalma olayına tanık oldum ve bu, benim konu hakkında biraz daha rahat olmamı sağladı. Bu insanlar her asılmada mekanizmaları ve kendilerini hazırlamak için çok zaman harcıyorlar. Buna kendilerini adamışlar. O nedenle bir bakıma bunu anlayabiliyorum. Bazıları için saf ve zevkli bir adrenalin deneyimi, bazıları için korkularıyla yüzleşme, bazıları için ruhsal arınma yöntemi; kimileri için de bir tür performans sanatı.
“Yapılma nedeni ne olursa olsun, çok görsel bir deneyim,” Åkerlund. “Asılı kalma alışmamış gözlerle izlenemeyecek kadar direkt bir şey ve filmin dokusunda çok güzel işliyor. Hepimiz bunun bir seri cinayet soruşturmasına getirilecek yeni bir yaklaşım olduğunu düşündük. Bence izleyicileri hassas noktasından vuracak. Ancak insanları bunu yapmaları doğrultusunda özendirmediğimizi açıkça ifade etmeliyim. Çok tehlikeli olabilir.”
Ortak yapımcı Jeremiah Samuels araştırmaları sonunda Pasadena, Kaliforniya’da yapımcıların bir asılı kalma gösterisini kaydetmelerine izin verecek birini buldu.
Samuels, “Telefonun diğer ucunda inanılmaz derecede çılgın birinin sesini duymayı bekliyordum” diyerek gülüyor. “Onun yerine telefona çıkan adamın sesi bir dişçininkine benziyordu. Çok iyi ve inanılmaz derecede bilgilendiriciydi; kendisini kayda almamıza izin vermesini rica ettik ve kabul etti.
“Bir Perşembe günü, güzel karısıyla birlikte geldi,” diyor Samuels, “bu işe meraklı, tatlı, güzel konuşan, alçakgönüllü bir adamdı. Tavanın ne kadar ağırlık taşıması gerektiğini açıklmaya başladı, kullandıkları kancalar, dezenfektanlar ve sterilizasyon işlemleri hakkında konuştu. Büyük bir titizlikle yapılan hazırlıklar tamamlandığında, gelecekte başvurmak üzere kayda aldığımız bir gösteri yaptı.”
Asılı kalmanın video kaydı, Los Angeles’taki özel efekt firması KNB ve sette süpervizörlük yapan özel efekt makyaj sanatçısı Jake Garber için referans malzemesi haline geldi. Kaydı inceleyen özel efekt ekibi, kancaların insane etine girdiği görüntüsünü yaratmak, akıtılacak kan miktarı ve oyuncuları Superman gibi ya da klasik çarmıha gerilme pozunda nasıl asabilecekleri gibi konularda tartıştılar.
Platinum Dunes’la daha önce “The Texas Chainsaw Massacre,” “Amityville” ve “The Hitcher” gibi filmlerde yapımcı olarak işbirliği yapmış olan Garber “Bugünlerde sektörde çok yaygın olarak görüldüğü gibi bir sürü köpük lateks protezler kullandık,” diye açıklıyor. “Lateksin gerginliğini ayarlayarak insan teninin asılma kancalarına vereceği tepkiyi yansıtacak, doğru miktarda esnemeyi yarattık. ‘A Man Called Horse/Vahşi Kahraman’da Richard Harris’in bir arındırma ayininden geçirilirken meme uçlarının delinerek asılmasından çok da farklı değil. Lateks ve silicon ürünlerinin kalitesi o zamandan beri gelişmiş olsa da, efekt aynı mekanizma ve uygulanabilir protezlerle yaratıldı. Bilgisayar efektlerinin özel efekt makyajının etkisini artırabildiği günümüzde bile hâlâ inandırıcı olabilen, harika bir efekt.”    Garber kayda alınan asılı kalma gösterisini izlemenin kendisi için zor olduğunu itiraf ediyor. “Şahsen izlerken zor anlar yaşadım,” diyor, “ama bunu doğru ve gerçekçi olarak yakalamak hayati önem taşıyordu. Yapımcılar izleyicinin ‘ah, deri yırtılmadan bu kadar esnemez ki’ diye düşünmesini istemediler hiç; ancak araştırmamızı yapıp kendi gözlerimizle gördük. Herkes insane derisinin ne kadar güçlü olduğunu görünce çok şaşıracak.
Garber “Bence izleyiciler gerçekten çok korkunç ve sarsıcı şeyler görecekler,” diyor gülümseyerek, “ve bence birçok kişi filmi izledikten sonra internette dolaşacak ve doğru yansıtıp yansıtmadığımızı görmek isteyecek. Ne kadar başarılı olduğumuzu görünce çok şaşıracaklarına eminim.”
Yönetmen Åkerlund izleyicilerin asılı kalma alt kültürünün karmaşıklığını anlamayabileceği konusuna katılıyor ama “Horsemen/Mahşerin Dört Atlısı”nın içeriğinde bu kavrama inanacakları konusunda güveni tam.
“Bu işkence ve cinayetlerin gerçekleşmesinin nedeni, katillerin inanılmaz miktarda acı içinde olmaları,” diyor Åkerlund. “İhmal edildiklerini, yanlış anlaşıldıklarını ve sevilmediklerini düşünüyorlar. Herkesin yaşamında aileleri, arkadaşları ve genel anlamda toplum tarafından yanlış anlaşıldığını ya da kabul görmediğini hissettiği bir dönem olur. Bence ebeveyn, çocuk, arkadaş ya da kim olursa olsun bu filmi izleyenler bu yüzden bir seviyede filmde kendilerinden bir şeyler bulacaklar. Senaryoyu okuduğumda verdiğim ilk tepki bu oldu. Kafamın içinde ve yüreğimde bir yerlerde Breslin ve iki çocuğu arasındaki ilişkinin öykünün merkezi olduğunu biliyor ve hissediyordum. Herkes bir ebeveyn ya da çocuktur ve kimse acı çekmek istemez. Bunlar duygusal açıdan çok büyük tehlikeler. Filmi izleyenlerin evlerine başkalarının acısını dindirmek için biraz daha fazla zaman ayırma düşüncesiyle dönmelerini umuyorum.”

Resimler:

Bir yanıt yazın