METRODAN KAÇIŞ “THE TAKING OF PELHAM 1 2 3”
Yapım Bilgileri
“The Taking of Pelham 1 2 3/Metrodan Kaçış”ta, Denzel Washington, sıradan günü cüretkar bir suçla, bir başka deyişle bir metro treninin kaçırılmasıyla kaosa dönüşen, New York şehri metro hareket memuru Garber’ı canlandırıyor. John Travolta ise baştan aşağı silahlı dört kişilik çetenin lideri ve beyni Ryder olarak, bir saat içinde yüklü bir fidye ödenmediği takdirde yolcuları öldürmekle tehdit eder. Ayaklarının altındaki gerilim artarken, Garber, Ryder’ı zekasıyla alt edip rehineleri kurtarabilmek için metro sistemi üzerine engin bilgisinden yararlanır. Ama Garber’ın çözemediği bir muamma vardır: Hırsızlar parayı alsalar bile, nasıl kaçabilirler ki?
Columbia Pictures ve Metro-Goldwyn-Mayer Pictures, Relativity Media a Scott Free-Escape Artists işbirliğiyle bir Tony Scott filmi olan “The Taking of Pelham 1 2 3/Metrodan Kaçış”ı sunar. Başrollerini Denzel Washington, John Travolta, John Turturro, Luis Guzman, Michael Rispoli ve James Gandolfini’nin üstlendiği filmi Tony Scott yönetti. Yapımcılığını Todd Black, Tony Scott, Jason Blumenthal ve Steve Tisch’in gerçekleştirdiği filmin yönetici yapımcıları ise Barry Waldman, Michael Costigan ve Ryan Kavanaugh. Senaryosu Brian Helgeland tarafından kaleme alınan film bir John Godey romanına dayanıyor. “The Taking of Pelham 1 2 3/Metrodan Kaçış”ın görüntü yönetimi ASC’den Tobias Schliessler’ın, yapım tasarımı Chris Seagers’ın, kurgusu A.C.E.’den Chris Lebenzon’ın, kostüm tasarımı Renée Ehrlich Kalfus’ın, müziği ise Harry Gregson-Williams’ın imzasını taşıyor.
FİLM HAKKINDA
Yönetmen Tony Scott, yeni aksiyon-gerilim “The Taking of Pelham 1 2 3/Metrodan Kaçış”ta, bir metro treninin kaçırılması ve bunun ardından polis ile suçlular arasında yaşanan kedi-fare oyununu; Denzel Washington’ın canlandırdığı, işi başından aşkın sıradan bir hareket memurunun, sağı solu belli olmayan, intikam dolu bir katille mücadelesini işliyor.
Washington bir aksiyon-gerilim filminin merkezinde en sıradışı bir karakterin yer almasından dolayı rolün kendisini cezbettiğini söylüyor: Canlandırdığı karakter için, “O bir polis değil, sivil bir görevli. Ryder’ın talepleriyle karşı karşıya geldiğinde, ‘Rehine müzakerecisi nerede? Bu benim işim değil’ diyor. Walter Garber bir süper kahraman değil; çok korkmuş biri”.
Benzer şekilde, John Travolta da canlandırdığı Ryder karakterinin pek çok olasılık barındırdığını düşünüyor: “Kötü bir adamı canlandırmak özgürleştirici bir şey çünkü iyi adamlar kendilerini kısıtlarlar” diyerek bunu açıklayan Travolta, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Kötü bir adamı oynarken, karakter için çeşitli derecelerde kendi ahlaki dokunuzu, genellikle de çok geniş bir davranış yelpazesiyle oluşturabiliyorsunuz. Çılgın, sakin, kaçık, çekici ya da ne istiyorsam o olabiliyorum”
“The Taking of Pelham 1 2 3/Metrodan Kaçış” önce John Godey’nin en çok satan romanında hayat buldu. Kim bir metro trenini soyar ki? Bunu yapmak için deli olmanız lazım çünkü metro kapalı bir sistemdir. Parayı alsanız bile, kaçacak bir yer yoktur. Roman ilk olarak beyaz perdeye 1974 yılında uyarlandı ve hâlen bir kült klasik olan filmin başrollerini Walter Matthau ve Robert Shaw.
Senarist Brian Helgeland Scott, yapımcılar Todd Black, Jason Blumenthal, Steve Tisch ve yönetmen Scott’tan oluşan ekip, söz konusu filmin kendine münhasır olduğunu hissettikleri için yeni uyarlamaya klasik bir filmin yeniden yapımı olarak yaklaşmadılar. Bunun yerine, romanı esas alarak, günümüz New York’una uygun son derece çağdaş bir gerilim olarak düşündüler. “Harika ama yeni neslin ya da günümüz sinemaseverlerinin bilmediği bir hikaye” diyor Scott ve ekliyor: “Dünya, özellikle de New York şehri 1974’ten bu yana çok değişti”.
John Travolta, ilk filmden bazı öğeleri barındırsa da, yeni “‘The Taking of Pelham 1 2 3/Metrodan Kaçış’ dopingli, çok yoğun, çok hareketli ve çok çağdaş” diyor.
“L.A. Confidential”ın senaryosuyla Oscar® kazanan Helgeland ise şunu söylüyor: “İnsanların uç durumlara yerleştirildiği, işler yolunda gitmediğinde nasıl tepkiler verdiklerini gördüğünüz hikayeler hep hoşuma gitmiştir”. Senarist daha önce yazıp yönettiği “A Knight’s Tale”de birlikte çalıştığı yapımcı Todd Black’e filmi götürdü.
“The Pursuit of Happyness” ve “Knowing” gibi filmlere imza atmış olan Black o günü şöyle aktarıyor: “Filmi tekrar izledik ve ne kadar eğlenceli bir hikaye olduğunu fark ettik. Yeniden yapmak yerine yeniden anlatmanın daha doğru olacağını hissettik”.
Bu yeniden anlatım filmi önceki uyarlamadan ciddi biçimlerde uzaklaştıracaktı. Helgeland bu konuda şunları söylüyor: “Hareket memuru ile tren korsanının arasında bir ilişki yaratmakla ilgilendim. Bana göre, ne roman ne de orijinal film Garber ile Ryder’ı birbirlerini daha iyi anlayabilmek için gerçek anlamda zorladı”.
Hareket memuru Garber sicilindeki bir lekeyi silmeye uğraşmaktadır: MTA (Büyükşehir Taşımacılık İdaresi) idarecisiyken yapılan rüşvet suçlaması hareket memurluğuna verilmesiyle sonuçlanmıştır ve şimdi Garber bu dürtüyle korsanla karşı karşıya gelmiştir. “Trendeki insanlara yardım ederse, hatasını telafi edeceğine inanıyor. Garber aslında kefaret peşinde”.
Ryder ise, aksine, intikam peşindedir. Travolta’nın canlandırdığı Ryder dehşet verici ölçüde zekidir ve tam bir dengesizdir: Bir an merhametliyken, bir saniye sonra ölümcül bir öfkeye kapılır. Suça yönelmeden önceki hayatında, zimmete para geçirme gerekçesiyle hapse düşmeden önce borsada başarıyı yakalamış biridir. Şimdi ise en büyük amacı New York şehriyle hesaplaşmaktır.
Karakterler birbirleriyle içinde yaşadıkları dünyalar kadar zıttırlar. “Garber, MTA NYC Transit’te yerin üzerinde çalışıyor. Araştırdığınızda buranın NASA gibi çok yüksek bir teknolojiye sahip olduğunu görüyoruz” diyor Scott ve ekliyor: “MTA’in sessiz, temiz ve yüksek teknolojili o dünyasını alıp, bunu New York metrolarındaki karanlık, kasvetli derinlikleriyle dengeledim”.
Yönetmen bu vizyonuna ulaşmanın tek bir yol olduğuna inanıyordu: “Tony bu filmi yapmaya karar verdiğimizde gerçek tünellerde çekim yapma konusu üzerinde fazlasıyla durdu” diyor yönetici yapımcı Barry Waldman ve ekliyor: “Metronun Denzel ve John’ın ardından filmin üçüncü karakteri olması için vagonların içinde ve yakınında olunduğunu hissettiren sesler ve hareketler istedi”.
Waldman şöyle devam ediyor: “Genellikle insanlar setler kurup o ortamı platoya taşımaya çalışıyorlar, ama gerçeği yakalamak gibisi yoktur. “Zordur, pistir ama heyecan vericidir. Bu bir meydan okuma, ve ben meydan okumaları her zaman severim. Yerin üzerinde 30, yerin altındaysa dada yüksek dereceleri bulan sıcaklık söz konusu olunca bu gerçekten de bir meydan okumaydı.
Scott sonuç olarak dört hafta boyunca yeraltında çekim yaptı ki bu şu ana dek New York metrosunda yapılmış en uzun ve kapsamlı çekimdi. NYC Transit, yapım ekibine, orijinal filmin yapımcıları da dahil olmak üzere daha önce hiçbir film ekibine izin vermediği bölgelerde çalışma olanağı tanıdı.
400 tonluk trenler bir kaç santim uzağınızdan gürleyerek geçerken, trenin “üçüncü ray ayakkabıları” ya da elektronik kondüktörler içlerindeki 600 voltluk elektrikle daha bile yakınızda bulunurken, tünellerde çekim yapmak sinirleri yıpratıcı bir deneyim olabilir. “Platformdayken trenlerin ne kadar büyük olduklarını fark etmiyorsunuz” diyor Washington ve ekliyor: “Ama aşağıya raylara indiğinizde, bu trenler saatte 70-80 km. hızla gürlerken birer canavar gibiler. Rüzgarları ayaklarınızı yerden kesebilir; bu yüzden kendinize mukayyet olmak zorundasınız”.
NYC Transit yetkilileri güvenliğin sağlanması için her şeyi yakından takip ettiler; yine de, oyuncular ve ekip, tünellere giren herkes gibi, en başından uyarıldı: Trenler herhangi bir anda herhangi bir raydan ya da yönden gelebilir… ve herkesin her an üçüncü rayın elektrik yüklü olduğunu varsayması gerekir.
“The Taking of Pelham 1 2 3/Metrodan Kaçış”ın başında, “Top Gun”, “Crimson Tide”, “True Romance”, “Man on Fire” ve “Déjà Vu” gibi aksiyon klasiklerinin ardındaki isim olan Tony Scott görev aldı.
Taklit edilemez görsel stilinde hızlı kamera hareketleri ve dönüşleri, dolgun renkler ve özel odaklanmalar yer alan yönetmen, bu gerilim filminde de gitgide yükselen bir heyecan ve dehşet yaratıyor. “Tony aslında bir ressam” diyor Black ve ekliyor: “Metroda sahneleri çekiş biçimi sizi tamamen hipnotize ediyor ve sanki oradaymışsınız hissi uyandırıyor”.
Scott tünelleri eşsiz ve bambaşka bir dünya olarak gördüğünü söylüyor: “Amacım o dünyaya daha önce hiç kimsenin dokunmadığı gibi dokunmaktı”.
31 Temmuz 2009’da sinemalarda.
Dağıtım: Warner Bros.
FİLM İÇİN OYUNCU SEÇİMİ
Yapımcılar “The Taking of Pelham 1 2 3/Metrodan Kaçış”ın yeni bir uyarlamasını yapmayı düşünmeye başladıkları andan itibaren akıllarında başrol için tek bir isim vardı: “Sadece Denzel Washington gibi perdede ağırlığını koyan ve çok yetenekli bir aktör sıradan bir masabaşı işi yapan böylesine sıradan bir karakteri izlenmesi bu denli heyecanlı bir karakter hâline getirebilirdi” diyor Helgeland.
Washington’ın yönetmen Scott’la “Déjà Vu”, “Man on Fire” ve “Crimson Tide” gibi filmleri de içeren uzun geçmişi de elbette bu seçime yardımcı oldu. Aktör, yönetmen için, “O en iyisi, çok güzel bir kalbi var” diyor ve ekliyor: “Tony herkesten daha çok çalışır; bu yüzden, ne zaman arasa koşarak giderim”.
Washington’ın ayrıca kendisine teklif götüren senarist ve yapımcıyla da yakın bir profesyonel ilişkisi vardı. Helgeland, aktörün başrol oynadığı “Man on Fire”ı yazmış, Black ise aktörün iki başarılı yönetmenlik denemesi “Antwone Fisher” ve “The Great Debaters”da yapımcı olarak görev almıştı. Washington, Black’le tekrar birlikte çalışmaya istekli olduğunu şu sözlerle ifade ediyor: “Todd Black ne yaptığını biliyor. O, Hollywood’un en büyükleri arasında yer alan, dört dörtlük, profesyonel bir yapımcı”.
Scott, Washington’ın karaktere yaklaşımından çok etkilendiğini söylüyor ve, “Danzel bana ‘Daha önce FBI ve CIA ajanı oldum’ dedi. Son olarak da ‘Inside Man’de bir rehine müzakerecisini canlandırdı. Bu yüzden, öyle bir rol istemiyordu. Farklı bir şey arıyordu. Biz bu farkı sadelikte bulduk. Denzel, Garber’ı herkesin aşina olduğu, sıradan bir adam olarak, son derece dürüst bir şekilde canlandırıyor, ve böylece John Travolta’nın öfkeli karakterine çok güzel bir karşıtlık oluşturuyor” diyor.
Helgeland ise şunu ekliyor: “Hiç deneyimi olmayan birinin, telefon çalıp, karşı tarafta bir katil olduğunu anladığında nasıl tepki vereceğini kestirmek çok zorlu bir iş”.
Washington rolü için deneyimli metro işçileriyle görüştü. Bunlardan biri 60 yılın ardından yeni emekli olmuş biriydi. Aktör, ayrıca, Ray Kontrol Merkezi’nde çalışan hareket memuru Joseph Jackson’la da arkadaş oldu. Washington’ın karakteri gibi, Jackson da kariyerine bir metro treni sürerek başlamıştı. Her gün, New York şehri kadar geniş olan yeraltı ray sisteminde yolculuk eden beş milyon yolcunun güvenliğinden sorumlu biri olarak, hareket memurunun en önemli becerisi acil durumlarda sakin kalabilme yetisidir. Filmde teknik danışman olarak yer alan Jackson, “Yolcular, özellikle de tünellerdeyken, paniğe kapılma eğilimindedirler” diyor ve ekliyor: “Ayrıca, her trende yardım edebilecek sadece iki mürettebat vardır. İnsanların istasyon aralarında trenden atlamaya kalkmalarını istemezsiniz”. Bu durumda, hareket memuru acil bir durumda ortalığı yatıştıran kritik bir bağlantı noktası olabilir.
Todd Black, hareket memurunu gözlemleyen Washington’ın “her şeyi içine alan bir bilgisayar gibi” göründüğünü söylüyor ve, “Denzel sessizce izliyor ve sonra sorular soruyor. Gerçek insanları nasıl hayata geçireceğini, el kol hareketlerini, neler söyleyebileceklerini nasıl yakalayacağını iyi biliyor. Bu konuda ondan iyisi yok”.
Bir bakıma, Washington bu rol için hazırlanmak üzere yıllardır çalışıyordu denebilir. Kendisi bu konuda şunları söylüyor: “New York’ta büyüdüm. Her gün iki ayrı metroya biniyordum. Çocukken istasyonlar arasında vagondan vagona geçer, trenin kenarına asılırdım, ama asla çok uzağa gitmezdim. Otuz yıl aradan sonra tekrar metroda olmak ilginçti”.
“The Taking of Pelham 1 2 3/Metrodan Kaçış”ın oyuncular açısından sıradışı olan bir diğer yönü de ana karakterler Garber ve Ryder’ın filmin çok büyük bir kısmında ayrı olmalarıydı. Garber yerin üzerinde, kontrol merkezindeyken, Ryder onu yeraltından kontrol ediyor. “İlk altı hafta boyunca John’ı göremedim bile” diyor Washington ve ekliyor: “İkimiz de setteydik, ama ben bir odadaydım, o ise bir başkasında. Onun Garber’ı utandırdığı çok ilginç bir sahnemiz vardı; Ryder, Garber hakkında çok şey öğreniyor ve Garber da Ryder hakkında. Her ne kadar çarpık olsa da aramızda bir ilişki gelişiyor. Zıt uçlarda yer alan iki karakteriniz varsa, püf nokta onları nasıl bir araya getireceğinizdir”.
Esasen, Garber’ın youncu seçimi yapıldıktan sonra, Washington’ın dinamik oyunculuğuna ayak uydurabilecek kapasitedeki oyuncuların listesi oldukça kısaydı. Ryder rolü karakteri hayatın kendisinden bile büyük yapacak bir aktör gerektiriyordu. John Travolta bu tanıma uyuyordu. “Ona gerçekten zorlayıcı bir rol verdiğinizde, Travolta ona bence baka hiçbir aktörün yapamayacağı şekilde nasıl renk ve enerji katacağını bilir” diyor Black.
Tony Scott ve ekibi hapishane kültürünü araştırarak, Ryder’ın kısa kesimli saçlarını, pala bıyıklarını ve dövmeli ensesini şekillendirdi. Beyaz yakalılara özgü bir suçtan hapse düştüğü halde, Ryder kökten bir değişim geçiriyor. “Zimmetine para geçirip hapse düşmüş birçok insanın, çıktıklarında bu deneyimden ötürü çok değişmiş olduklarını öğrendik” diyor Helgeland.
Ryder öfkesini, yaşayan, nefes alan, Bizans tarzı bir varlık olarak gördüğü New York şehrine yöneltiyor. Travolta, canlandırdığı karakter için, “İhanete uğramış ve yanlış muamele görmüş gibi hissettiği için şehre karşı kin gütmeye başlamış. Onun bir ölçüye kadar hesapçı, ama aynı zamanda, etki-tepki adamı olmasına karar verdim, yani damarına basabilirdiniz. Yanlış kelimeyi kullandığınızda, patlayacak bir tip olacaktı”.
Yapımcılar, yardımcı roller için, New York şehrinin zengin oyuncu seçeneklerinden yararlandılar. Bunların bazıları daha önce Washington, Travolta ya da Scott’la çalışmış isimlerdi. James Gandolfini yönetmenin “True Romance” ve “Crimson Tide” adlı filmlerinde rol aldıktan sonra “The Sopranos”un suç patronlarından biri olmuştu. Gandolfini “The Taking of Pelham 1 2 3/Metrodan Kaçış”ta mafya patronluğundan New York belediye başkanlığına geçiş yapıyor.
Travolta, profesyonel ilişkileri “Get Shorty”ye dayanan Gandolfini’nin meşhur kötü adam tiplemesinden bambaşka bir role kaymasından duyduğu memnuniyeti dile getiriyor ve, “Onu 14 yıldır tanıyorum; bu birlikte beşinci filmimiz” diyor. Travolta, Gandolfini’nin çizdiği belediye başkanı portresini, konumundan bağımsız olarak varlıklı bir işadamı, azalmakta olan popülaritesinden dolayı rahatsız biri olarak niteliyor ve şunları söylüyor: “James, imajına ve halkın gözünde nasıl göründüğüne önem veren birini canlandırıyor. Bence bu James için hoş bir değişimdi”.
Tony Scott uzun zamandır John Turturro’yla çalışmayı uzun zamandır istiyordu ve birçok projede bunun eşiğine gelmişti ama şimdiye kadar bu isteğini gerçekleştirememişti. Yönetmen, Coen kardeşlerin (“Barton Fink” ve “O Brother, Where Art Thou”) ve Spike Lee’nin (“Do The Right Thing” and “Mo’ Better Blues”) gözdesi olan aktöre, New York Emniyet Teşkilatı’nın rehine müzakere ekibinin başı Teğmen Vincent Camonetti rolünü verdi.
New Yorklu olan Turturro 1974 yapımı filmin de büyük bir hayranıydı. Aktör canlandırdığı karakterin orijinal filmde yer almadığına dikkat çekiyor: “O zamanlarda, NYET bir rehine müzakerecisine sahip değildi. Bu meslek sonradan icat edildi”.
Senaristler rolü NYET’nın Rehine Müzakere Takımı’nın şu anki amiri Teğmen Jack Cambria’ya dayandırdılar. “John’ın repliklerinin neredeyse tamamı doğrudan Cambria’dan geliyor. Kendisi bir teröriste neler söyleyeceğini bize tam olarak aktardı” diyor Helgeland.
Filmde teknik danışman olarak da görev yapan teğmen Cambria, Turturro’yu çok hızlı öğrenen biri olarak övüyor: “Ne zaman tutuklama için bir eve girecek olsak, evden sağ kurtulma ihtimalinin yüzde 50-50 olduğunu biliriz, ama rehineler dünyayı kurtarmanızı beklerler. Bu işi yapmak için belli bir güven duygusu uyandırmalısınız; ve John Turturro bunu yaratmada olağanüstü başarılıydı”.
“Her kayıttan sonra, Jack’le konuşuyordum. Çevrenizde bu insanların olması çok önemli. Kendisi çok düşünceliydi ve hiçbir şeyi sakınmıyordu. Bu işi o kadar uzun zamandır yapmıştı ki oyunculuk açısından zor olan şey tamamen hakim olamayacak olsanız bile bu işin bir parçasını kapabilmekti” diyor Turturro ve ekliyor: “Bu nedenle, Jack’e sürekli olarak, ‘Ne düşünüyorsun; sen ne yapardın; gerçekçi miydi; saçma mıydı?’ diye soruyorum ve o da, ‘Evet, inandırıcıydı’ gibi yorumlar yapıyordu”.
Şaşırtıcı olmasa da, Turturro’nun oyunculukla polis işi arasında çizdiği çizgi oldukça ilginç. Eğer oyunculuk bir sahnedeki duyguyu bulmaksa, Torturro’ya göre, “polis olmak da işinizi duygularınızdan ayırmak demek. Bir kaç kez polisi oynadım, biraz araştırma yaptım ve yaptıkları işe muazzam bir saygı duyuyorum. Çok zor bir iş”.
Washington, Turturro ve Gandolfini ile bir araya geldiğinde, farklı bir değişim geçirdiğini söylüyor: “John da, Gandolfini de, ben de New Yorkluyuz. Dolayısıyla çok eğlenceliydi. Onlarla bir odada oturmaya göreyim, ne olup bittiğini anlamadan İtalyan oluyordum”.
Masa başında Garber’ın ensesinden ayrılmayan kişi, NYC Transit’in Ray Kontrol Merkezi’nin başı olan, dik kafalı patronu John Johnson’dır. Michael Rispoli’nin canlandırdığı bu karakter, Garber’ın rüşvet suçlamalarının doğru olduğundan emindir ve ona alenen hakaret etmenin yanında rahatsızlık da verir. Johnson karakteri ismini NYC Transit’in ulaşım baş sorumlusundan alıyor (ama ona dayanmıyor). Rispoli’ye göre, “Gerçek John Johnson oldukça hayranlık uyandıran biri. Ona, ‘Eski bir deniz subayı mısın?’ diye sordum; yanıtı, ‘Eski deniz subayı diye bir şey yoktur’ oldu. İşte o, Kontrol Merkezi’ni böyle yönetiyor, ger.ek bir organizasyon ve hakimiyet yeteneğiyle”.
NYC Transit çalışanları arasında Garber’a inanan tek kişi, yakında hareket memuru olacak olan, acemi Delgado’dur. Araştırmaları sırasında, Ramon Rodriguez, Ray Kontrol Merkezi’nin çoğunlukla yüksek baskılı ortamında hareket memurları arasındaki arkadaşlığı gözlemledi. “Tüm gün talimatlar vermek üzere mikrofon başındalar. Adeta havaalanında çalışmak gibi bir şey. Birbirlerini kolluyorlar. Aralarında bir kardeşlik var” diyen Rodriguez, HBO yapımı “The Wire” ve son olarak da “Surfer, Dude” adlı filmde rol almış bir oyuncu.
Yerin altında, Ryder’ın bel bağladığı kişi hapiste tanıştığı, her an düşünceli duran, hoşnutsuz, eski bir tren makinisti olan Ramos’tur. Onun tüneller konusundaki birinci elden deneyimleri kaçırma operasyonunda, daha da önemlisi kaçışlarında hayati öneme sahiptir. Travolta daha önce de birlikte çalıştığı deneyimli oyuncu Luis Guzman’la karşılıklı oynama konusunda hiç zorluk yaşamadığını söylüyor ve ekliyor: “Luis filmde karakterine çok sade, çok içsel bir yaklaşım getirdi ki bu hoşuma gitti. Ramos bir çılgınlığın ortasında olduğunu görene kadar nasıl bir işin içine girdiğini anlamıyor”.
Guzman ise Ryder’ın Ramos’a böylesine akıl almaz bir plana ikna ettiğini anlıyor. “Ryder tam bir Bay Yumuşak Konuşmacı, Bay Satıcı; Ramos da saf bir şekilde onun tüm planını yutuyor” diyor Guzman ve ekliyor: “Çete treni ele geçirip yolcuları öldürmeye başladığında ise tereddüde düşüyor. Çekimler sırasında kendi kafamın içinde çok zaman geçirdim: ‘Burada ne arıyorum, bundan nasıl kurtulabilirim?’ diye düşünüp durdum”.
Böylesine çeşitlilik gösteren bir yardımcı oyuncu kadrosunun kattığı güç, Washington- Travolta eşleşmesinin ağırlığını daha da yoğunlaştırdı ve vurguladı. “İzleyiciler iki muhteşem aktörün iki saat boyunca birbirleriyle dans edişleriyle doyasıya eğlenmek istiyorlarsa bu filmi görmeliler” diyor Black ve ekliyor: “Film sizi sürekli olarak tetikte tutuyor”.
YERİN ÜZERİNDE ÇEKİM YAPMAK: SETLER VE MEKANLAR
Manhattan’ın göbeğinde, bulunduğu yer gizli tutulan bir binada, NYC Transit’in yepyeni Ray Kontrol Merkezi bulunmaktadır. Bu merkez, bitip tükenmeyen insan trafiğinin akışını sağlayan metro sisteminin her hareketinden sorumludur. “The Taking of Pelham 1 2 3/Metrodan Kaçış”ta, Garber’ın masasına oturup, Jekyll ile Hyde’ı andıran tren korsanıyla ölüm kalım mücadelesine giriştiği yer işte burasıdır.
Tony Scott’ın uzun süredir birlikte çalıştığı mekan sorumlusu Janice Polley’nin azmi ve NYC Transit’in iletişim sorumlusu Alberteen Anderson’ın sayesinde, filmin çoğu gerçek mekanda çekildiyse de filmin nabzını tutan olayların geçtiği yer kameralardan gizli tutuldu.
Anderson yapımcıları önce Ray Kontrol Merkezi’nin, Brooklyn’deki, kısa süre önce boşaltılmış eski binasına götürdü. Burası “Pelham”ın 1974 uyarlamasında ünlenmişti. Artık aktif olmasa da, mekan hâlâ işlevsel ve yeni merkeze yedek olarak kullanılıyor. “Brooklyn tesisi bize sistemin nasıl yürüdüğü konusunda çok somut bir fikir verdi” diyen yapım tasarımcısı Chris Seagers, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Orada çekim yapmayı çok isterdik ama lojistik açıdan bu pratik olmazdı. Her şey sabitti; masalardan hiçbiri yerinden oynamıyordu; ve elbette duvarları oynatamaz ya da bilgisayar ekranlarını kontrol edemezdik”.
Eski tesise yapılan ilk ziyaretin ardından, Scott ve yapım ekibinden seçilmiş bir kaç kişilik bir ekibe yeni tesise girme izni verildi. “NASA gibiydi, inanılmaz, muazzam bir yerdi” diyen Seagers’a göre, yeni Kontrol Merkezi bir sinema setine benziyordu. “Kendi versiyonumuzu yaratmaya karar verdik. Yeni merkezin tasarımının özünü aldık ve bunu, klasik bir New York yapısı olan kasvetli ve kirli eski kontrol merkezindeki ayrıntılarla birleştirdik” diyor yapım tasarımcısı.
Ekip hayali Kontrol Merlezi’ni Queens’deki Kaufman-Astoria Stüdyoları’ndaki bir platformda hayata geçirdi. Burasının özellikleri arasında 45 metre uzunluğunda, interaktif playback yapabilen video panelleri bulunuyordu. “Chris Seagers, bizim panellerimizi de NYC Transit’in panellerini tasarlayan kişiye yaptırdı; yani gerçekten de oranın tam bir kopyası oldu” diyor Black.
Bu arada, tünellerde sıkışıklık yaşanmaktadır. Trafiğin yoğun olduğu saatlerde metroya binen herkesin bildiği gibi, yer darlığı yaşanır. Yönetici yapımcı Barry Waldman şunları söylüyor: “Bire bir buçukluk bir makinist kabininin içine iki oyuncu, bir makyaj sanatçısı, kuaför, kostümcü ve sesçi sığdırmaya imkan yok”.
Bu durumda, Scott’ın kullandığı dört, bazen beş, kameradan söz etmek de yersiz. “Yönetmenler çoklu kameralar kullanmaya alışmaya başladılar, ama Tony bunu bambaşka bir düzeye taşıdı” diyor görüntü yönetmeni Tobias Schliessler. Scott, bir elma kutusunun üzerindeki tüneğinden, her kayıtta, orkestrasını yöneten bir şef gibi, kamera operatörlerini sessizce idare etti. En küçücük alanlarda bile, Scott genellikle 360 derecelik kamera taşıyıcısı kullandı. Ama böyle bir yönetmen bile oyuncularını, çekim ekibini ve kameralarını, tek bir makinistin çalışması için tasarlanmış bir kapalı alana mucizevi bir şekilde sığdırmayı başaramadı.
Çözüm: Daha iyi bir metro vagonu inşa et. Kaufman Astoria Stüdyoları’ndaki platoda, çekim ekibi gerçek tren parçaları kullanarak sıfırdan bir vagon inşa ettiler. NYC Transit bu konuda yardımcı olmaya istekliydi; ne de olsa 40 ton çeliği geri dönüştürmek kolay değil. (Ama yine de bunu yapıyorlar: Eski metro vagonları denize gömülüyor ve erozyona uğrayan mercanların dibe tutunmalarını sağlıyorlar.)
Yeni metro vagonu yönetmenin istediği tüm kameraları ve hatta fazlasını barındırabilecek şekilde tasarlandı. “İstediğimiz yerde kapılar açabiliyor, panelleri gerektiği gibi kaldırabiliyor, istediğimiz gibi aydınlatabiliyor ve tüm çevresine çekim platformları inşa edebiliyorduk” diyor Waldman. Bir hidrolik sistemin üzerine kurulan ve bir ray üzerine oturtulan vagon, 12 metre gidip, anında durabiliyordu.
Oyuncular bile sahte vagonu gerçeğinden ayırt edemediler. “İlk gördüğümde, New York metro vagonlarından birini alıp stüdyoya getirdiler sandım” diyor Luis Guzman ve ekliyor: “Hatta, ‘Vay canına, bunu nasıl yaptılar?’ diye düşündüm. Ahşap ve metalden yapılmıştı ama kesinlikle sahici duruyordu”.
Yapım ekibinden herkesin de doğrulayacağı gibi, New York’ta çekim yapmak başlı başına bir deneyim. Yönetici yapımcı Barry Waldman bu konuda şunları söylüyor: “Dokuz milyonluk nüfusa ve muazzam bir trafiğe sahip. Bu gerçeği tam olarak anlamıyorsunuz ta ki A noktasından B noktasına gitmekten başka düşüncesi olmayan ve sizin film çekmeye çalışmanızı pek de umursamayan arabaların korna sesleri içinde caddenin ortasında durup bir sahneyi görüntülemeye çalışana dek”.
“Paralı koşuşturma” sekansı tasarım ve uygulama açılarından özellikle zordu. On yedi yıldır Tony Scott için dublör koordinatörlüğü yapan Chuck Picerni, “Gerçekte bir araba kovalamacası olmaması açısından eşsizdi. Parayı istasyona zamanında yetiştirmenin yarattığı tehlikeyi içeriyordu”.
Scott, bu filmi ilkinden farklılaştırabilmek için görsel açıdan daha heyecan verici bir atmosfer yaratmayı hedefledi. Bunu başarabilmek için de, 1970’lerin klasikleşmiş filmi “The French Connection”a adeta bir saygı duruşu niteliğinde, yükseltilmiş bir trenin altında “para koşuşturması” sekansını çekti. Yapım tasarımcısı Chris Seagers, “Yükseltilmiş bir trenin altında çok ilginç bir ışık var. Karanlık olduğu halde, binaların arasından ışıklar süzüyor ki yüksek hızla gidilirken bu harika bir görüntü oluşturuyor. Tony bunu yakalamak istedi”.
YERİN ALTINDA: METRODA ÇEKİM YAPMAK
New York şehrinde yeni olanlar için metroyla seyahat etmek Ocak ayında okyanus suyunda yüzmeye benzer: Yabancı, korkutucu ve canlandırıcıdır. Her gün yaklaşık beş milyon insan bu tünellerden geçiyor. Bir asırdan fazla zamandır var olan modern bir ulaşım sisteminin gizemlerini öğrenmek New York şehir kabilesine katılma ayinlerinden biridir. Yolcular zifiri karanlıkta, trenin kapısının ötesinde var olan şeyleri, ara sıra yanan çöpleri, gezinen sıçanları ve merhametsiz üçüncü rayı düşünmemeye çalışırlar.
“The Taking of Pelham 1 2 3/Metrodan Kaçış”ın her gün bu meydan okumalara ve fazlasına yanıt vermesi gerekti ki konusu yeraltında geçen bir film yapılabilsin. Öte yandan, metronun 1904’te açılmasıyla birlikte Thomas Edison’ın şehrin ilk metro hattını görüntülemek üzere trenin üstüne kamera monte etmesinden bu yana, sinemada bu tüneller arşınlanmaya devam ediyor.
Tony Scott’ın yapım ekibi çekimlerin başlamasından dokuz ay önce, Temmuz 2007’de, film için araştırma ve hazırlıklara başlamak üzere New York’a geldiler. NYC Transit’teki bağlantıları ve taşımacılıkla ilgili her şeyin anahtarını elinde tutan kişi, şirketin Film ve Özel Olaylar Kurumsal İletişim Bölümü müdürü Alberteen Anderson’dı. Birimin birincil amaçlarından biri hareket halindeki 400 tonluk çeliğin çevresinde çalışmaya alışık olmayanları eğitmek ve güvenliklerini sağlamak. Birim aynı zamanda film şirketlerinin özel taleplerine yanıt vermeye çalışıyor. Örneğin, 1994 filmi “The Cowboy Way” için, Anderson’ın birimi Manhattan Köprüsü’ne atlar getirilmesine yardımcı oldu çünkü Keifer Sutherland ve Woody Harrelson’ın at sırtından hareket hâlindeki bir trene atlamaları gerekiyordu. Ayrıca, “Money Train” ve “Die Hard With a Vengeance”ın yapımcıları kendi metro vagonlarını satın almak istediklerinde, Anderson bu siparişi karşılamayı başardı (her iki yapım da NYC Transit’in ıskartaya çıkarılacak olan 40 yıllık filosundan birer vagon edindiler).
NYC Transit’in “Pelham/Metrodan Kaçış” için sağladığı şey, daha önce hiç verilmemiş bir izindi. Ekip neredeyse tüm sistemi gezindi, tünelleri, istasyonları, Grand Central’ı ve yeni Ray Kontrol Merkezi’ni. Otuz beş yıllık kariyerinde pek çok çekime gözetmenlik yapmış olan Hızlı Transit Operasyonları Denetçisi Joe Grodzinsky, “Geçmişte platformda ya da trenlerin içinde çekim yapılmasına izin verdik, ama oyuncuların raylara inmesine çok az müsaade ettik. Bu filmde ise oyuncular trenler yanlarından geçip giderken ray hatları üzerinde sahneler çektiler. Bu açıdan benzersizdi”.
Burada film çekmeyi isteyen her yapım şirketinin önce sekiz saatlik bir güvenlik eğitimi alması gerekiyor; aynı şey tünele adım atan her NYC Transit çalışanı için de geçerli. “Pelham/Metrodan Kaçış” için, bunun anlamı tüm oyuncu ve çekim ekibi üyelerinin, yani toplamda 400 kişinin bu eğitimden geçmesi gerekti. Anderson, “Çok etkilendim. Bazı yapımlar yan çizmişti, ama bu grup şunu anladı: Aşağıda çekim yapmak gerçekten korkutucu ve bu yüzden her şeyi dosdoğru yapmak çok önemli. Yaklaşımları şuydu: ‘Buradan taşınarak çıkartılmak istemiyorum; eve aileme gitmek istiyorum’.”.
Raylardaki ışıkları andıran kırmızı ve yeşil dairelerin giriş ve çıkışları belirlediği, okuldan dönüştürülmüş eğitim merkezinde, oyuncular ve çekim ekibi, NYC Transit Eğitim Merkezi eğitmenlerinden Bob Willis’in gözetiminde tren yollarında nasıl gezineceklerini, tehlikeleri nasıl tespit edeceklerini ve en önemlisi de, üçüncü ray olarak da bilinen elektrik ileti rayından nasıl sakınacaklarını öğrendiler.
“John Travolta derslere bayıldı çünkü ulaşım çok ilgisini çekiyordu” diyor Willis ve ekliyor: “Luis Guzman da New York’ta büyümüş ve çocukken tren sahalarını seyredermiş”.
Üçüncü ray namına yaraşır ölçüde tehlikelidir. Bir dokunuşla bir uzvunuzu ya da yaşamınızı kaybedebilirsiniz. Washington, “Bize üçüncü raya dokunduğunuzda ne olduğunu sergileyen bir fotoğraf gösterdiler. Hiç mi hiç hoş değildi”.
Öğrenciler dersten sonra bir metroya atladılar. Ayaklarında güvenlik postalları, üzerlerinde güvenlik yelekleri ve ellerinde fenerlerle bir bir aşağıya metroya indiler. Film yıldızları da yapım asistanları da çöplere, atılmış şırıngalara ve tünellerin sunduğu diğer şeylere bastılar. Her türlü su birikintisinden sakınmak da önemliydi çünkü, Willis’in dediği gibi, “New Yorklu iseniz, bu birikintinin sandığınız şey olduğunu varsayabilirsiniz”.
Üçüncü raydan sonraki en büyük tehlike gelmekte olan bir trendir; aslında her iki yöne de bakmamak metro ölümlerinin en birinci nedenidir. Peki tüneldeyseniz ve bir trenin geldiğine işaret eden iki sireni duyarsanız ne yapmalısınız? Willis bu sorunun cevabını şöyle veriyor: “Kendinizi kolonların ortasında konumlandırın ve omzunuzu birine bastırın, avucunuzu düz bir şekilde diğer kolona bastırın. Sonra da kımıldamayın. Elleriniz ceplerinizde durursanız, rüzgar sizi içine çekebilir. Tren geliyor mu diye başınızı çıkartıp bakmaya da kalkışmayın!” Tren kulakları sağır eden bir gürlemeyle geçip giderken bir toz ve duman (ve kim bilir daha neler) bulutu kaldırır; bir bina kadar yüksektir (pencerelerden içerisini göremeyeceğiniz kadar yüksektir)… ve bir tren önünüzden, diğeri arkanızdan geçerken bu olanlar iki kat yoğundur. “Sakın bakmak için sırtınızı dönmeyin!” diyor Willis.
Willis’in dersleri çekimler sırasında en büyük öncelikti, hatta çekimlerden bile daha önemliydi. Grodzinsky bu konuda şunları söylüyor: “Tony Scott biz bir sahnenin daha güvenli ve daha uygun şekilde çekilmesine ilişkin tavsiyelerde bulunduğumuzda dinledi. Daha önce de pek çok sinemacıyla çalışmıştık ama Tony en açık ve uyumlu olandı. Her gün bir süt kasasının üstüne çıkıp, tavsiyelerimiz doğrultusunda bir güvenlik konuşması yapıyor ya da yapılan değişikleri açıklıyordu. Çekim ekibi rayların olduğu bölgede herhangi bir şey yapmadan önce Transit personeline sorular sormayı alışkanlık hâline getirdiler”.
Yapım tasarımcısı Chris Seagers’ın da belirttiği gibi, “Çekim yapmak her gün olağanüstü karmaşık, son derece organize bir askeri harekat yapmak gibi oldu”.
Keskin nişancı sahnesi, suçluların kaçışı, makinistin bedeninin vagondan atılması gibi birçok sekans Brooklyn’in merkezindeki Hoyt-Schermerhorn istasyonunda çekildi. 50 ila 100 çekim ekibi üyesi dar platformu doldururken, altlarındaki oyuncular, tozlu, çok karanlık bir “hayalet tünel”de görüntülendiler.
Çekimler çok zahmetliydi. Her türlü metal (kamera ayakları, kameralar, kamera kolları) elektriği iletmemesi için dört kat bantla sarılıyordu. Ekip ahşap merdivenler yaptı ve Transit çalışanları da üçüncü rayı ağır kauçuk paspaslarla örttüler. “Ekibin bir sahnenin çekimini tamamlayıp teçhizatlarıyla birlikte başka bir bölgeye geçmesi gerektiğinde, tüm hatlardaki elektriği kesiyorduk ve ancak ondan sonra yapım ekibinin bölgeye girmesine izin veriyorduk” diyor Grodzinsky ve ekliyor: “Hazırlıklar tamamlandıktan sonra, zaruri olmayan tüm personel raylardan çıkartılıyor, NYTC personeli tarafından gerilerinde herhangi bir teçhizat ya da artık bırakmadıklarından emin olunuyor, elektrik ancak ondan sonra tekrar veriliyordu”
Elektriği raylara tekrar vermek tek bir düğmeye basmakla olan bir şey değildi. Güç Birimi’nde üçüncü ray denetçisi olan Glenn Tortorella bunu, “Bu süreç bir komuta zinciri ve elemanların belli şalter noktalarına gitmelerini gerektiriyor” diye açıklıyor. Bu, elektriği açma ya da kapama için sahneler arasında 30 dakikalık bir gecikme demekti, ve günde dokuz defayı bulduğu oluyordu.
Çekim ekibi bu yabancı çevreye gün be gün daha çok alıştı. Bunun sonucu olarak, tren hizmetleri amiri Tony Annaruma’nın ifadesiyle, “ve gün be gün onları çok rahatlamamaları için uyardık. İnsanların fazla rahat olmalarından endişe ediyoruz. İnsanlar ne zaman çevrelerine konsantre olmayı bırakırlarsa işte o zaman zarar görüyorlar. Tanık olduğumuz ölümlerin çoğu burada 20 yıldan fazla çalışmış kişilerin başına geldi”.
Transit personeli, Scott’ın Church Avenue’daki tünelde yolcu tahliye sahnesini çekmeye başlamasından önce, 200 figüranın ayakkabılarını tek tek kontrol edecek kadar titizdi. “Giydikleri ayakkabılara baktık ve orada olmaması gereken kişileri belirledik” diyor Annaruma ve ekliyor: “Bazıları yüksek topuklu giymişti ki bunlar geceleri raylarda yürümek için hiç de uygun değildirler“.
Annaruma, Denzel Washington’ın Manhattan Köprüsü’nün üstünde çektiği sahnede de dikkatliydi: “Denzel’ın raya çok yakın durması gerekiyordu. Tren tam gaz ilerlerken korktu ve kımıldayamadı. Çekim tamamlandıktan sonra geldi ve, ‘Size hakkınızı teslim etmeliyim’ dedi”.
Tuhaf bir şekilde, yeraltında dört hafta boyunca çekim yapılırken, tünellerin en kötü şöhretli sakinleri sıçanlar (bazen onlara ray tavşanı da deniyor) pek de ortada görünmediler. “Sanırım sayıca o kadar fazlaydık ki ayak altında gezinmek istemediler. Ezilebilirlerdi” diyor aktör Luis Guzman.
Çekimlerin tamamlanmasıyla MTA’den Anderson “The Taking of Pelham 1 2 3/Metrodan Kaçış”ı o güne kadarki en yoğun ama aynı zamanda en ödüllendirici yapım deneyimlerinden biri olarak niteledi. Bu konuda, “Olabildiğince yoğun bir çalışma olsa da, profesyonelliklerinden ötürü yapım şirketine teşekkür edebildim. Daha önce bu şirketle bir kere bile sorun yaşamadım. Herkes evine, ailesine sağsalim döndü”.
METROYLA İLGİLİ EĞLENCELİ BİLGİLER
Diyelim ki bir metro treni kaçırdınız ve kaçmanız gerekiyor. İnsan bir tünelden nasıl çıkar?
New York şehrinin kaldırımlarındaki parlak sarıya boyanmış metal sarı ızgaraları hiç fark ettiniz mi? Bunlar acil durumlarda tünelleri boşaltmakta kullanılmak üzere varlar. Izgarayı alttan açtığınızda kendinizi işlek bir kaldırımın ya da bir parkın ortasında bulabilirsiniz. Hatta bu ızgaralardan biri Brooklyn’deki, 19. yüzyıldan kalma şık bir kasaba evinin içine açılıyor. Komşularının “Maden Kuyusu Evi” dedikleri “The Greek Revival” IRT trenleri için bir vantilatör tesisi olan yapının ön cephesini kapatmak için kullanılmış. Uzak bir yerde bir düğmeye dokunarak, tesisin metroya temiz hava vermesini, ya da yangın varsa dumanı ve ısıyı tahliye etmesini sağlanabiliyor.
New York metrosu dünyanın en uzunu mu?
Hayır, bu unvan Londra metrosuna ait. 1863 yılında hizmete girmiş olan Londra Tüneli aynı zamanda dünyanın en eskisi. Öte yandan, New York, 6.400 metro vagonuyla en büyük filo olarak kabul edilebilir.
Metro sistemi kaç kilometrelik bir uzunluğa sahip?
NYC Transit (New York şehri taşımacılık işletmesi) sistemin yaklaşık 1060 km.lik “gelir hizmeti”ne, yani yolcu taşımada kullanılan hatta sahip olduğunu belirtiyor. Dümdüz bir hat üzerinde uç uca eklense, bu mesafe New York şehrinden Chicago’ya uzanırdı.
Tren değiştirmeden en uzun yolculuğu hangi hat sunuyor?
Dünyadaki 50 km.lik tek seferde en uzun hatta yolculuk etmek için Manhattan’daki 207. Cadde’den Queens’deki Far Rockaway’e giden trene binin.
Yerin en derinindeki durak hangisi? Ne kadar derinlikte?
En derindeki metro durağı 191. Cadde İstasyonu’ndaki 1 numaralı Manhattan hattıdır ve yol seviyesinin yaklaşık 55 metre altındadır.
Yolculara neden “askı tutucular” deniyor?
Bu, trende ayakta duran yolcuların tavanlardan sarkan askıları tuttukları günlerden kalma eski bir lakap.
Eski metro vagonları çürüğe çıkınca akıbetleri ne oluyor?
Kaldırımların altından suların altına giderek “resifleşiyorlar”. Atlantik sahili boyunca denizdeki hayatı geliştirmek için insan yapımı bariyerlerin yapımında kullanılıyorlar.
Resimler: