UIP FİLMCİLİK SUNAR
“WHEN IN ROME – AŞK ÇEŞMESİ”
30 Nisan’da Sinemalarda
İmkansızı hiç arzu ettiniz mi?
Aşk hayatında hayal kırıklığına uğrayan New Yorklu müze müdiresi Beth (Kristen Bell), ablasının düğününe katılmak için Roma’ya gittiğinde Aşk Çeşmesi’ndeki sihirli paraları küstahça bir tavırla toplayınca o paraları oraya atmış olan dört erkeğin çekim merkezine girer. Sosis tüccarı Al (Danny DeVito), sokak sihirbazı Lance (Jon Heder), sevgi dolu ressam Antonio (Will Arnett) ve kendini beğenmiş fotomodel Gale’dir (Dax Shepard) artık onun peşindedir.
Beth taliplerinden kurtulmaya çalışırken Nick adlı yakışıklı bir gazeteciyle (Josh Duhamel) tanışır. Ancak onun da diğerleriyle eşit heyecanla peşinden koştuğunu görünce aşkının gerçekliğinden bir türlü emin olamayacaktır.
Touchstone Pictures’ın sunduğu “When in Rome – Aşk Çeşmesi”nin yönetmenliğini “Daredevil” ve “Ghost Rider”dan tanıdığımız Mark Steven Johnson üstlendi. Senaryosunu David Diamond ile David Weissman’ın yazdığı filmin yapımcılığını Gary Foster, Andrew Panay ve Mark Steven Johnson gerçekleştirdi. Başrollerinde Kristen Bell, Josh Duhamel, Danny DeVito, Jon Heder, Will Arnett, Dax Shepard’ın yanısıra Oscar ödüllü Anjelica Huston, Alexis Dziena, Peggy Lipton ve Luca Calvani kamera karşısına geçtiler.
Filmin kamera arkasında şu isimler yer aldılar:
Görüntü yönetmeni: John Bailey (The Producers, As Good as It Gets),
Prodüksiyon tasarımı: Kirk M. Petruccelli (The Incredible Hulk, Lara Croft Tomb Raider: The Cradle of Life),
Kurgu editörleri: Andrew Marcus ve Ryan Folsey,
Kostüm tasarımı: Sarah Edwards (Michael Clayton, The Interpreter),
PRODÜKSİYON NOTLARI
“Daredevil” ve “Ghost Rider” gibi çizgi roman uyarlamalarıyla tanınan yönetmen Mark Steven Johnson için “When in Rome” gibi bir komedi yapmak, biraz da bambaşka alanlara hareket etmek anlamına geliyordu. Yönetmeni tarafından, “hiç kimsenin kafasının patlamadığı bir film” olarak tanımlanan “When in Rome” aslında Johnson’un kendi köklerine geri dönüşü anlamına geliyordu. Çünkü kariyerinin çıkış noktasında “Grumpy Old Men” gibi bir komedi filmi vardı ve yıllar sonra aynı türe geri dönüş yapmak istemişti.
Yapımcı dostu Gary Foster gibi Johnson da “When in Rome”un taşıdığı komedi potansiyelini hemen fark etti. Bu konudaki düşüncesini şu sözlerle açıklıyor: “Aslında ben büyük romantik komedilerin adamı değilim. Bu yüzden ‘romantik komedi’ yerine ‘içinde romantizm olan bir komedi yapmak istedim. Gerçekten eğlenceli ama bir o kadar da yüreklere hitap eden bir komedi hedefledim. Bu filmde geleneksel romantik komedilerin alışkanlıklarını yerle bir eden bu filmi yaparken çok eğlendik diyebilirim.”
Projeye katılan yapımcılardan birisi de, daha önce “Wedding Crashers” ve “Old Dogs” gibi iyi gişe yapan komedilere imzasını atan Andrew Panay oldu. Filmin mizah yaklaşımının belirlenmesine yardımcı olan ünlü yapımcı, “Bu filmde çok güçlü bir erkek bakış açısının yanısıra yine çok güçlü bir kadın bakış açısı vardır. İkisini aynı potada erittik ve herkes için birşeyler elde ettik” diyor.
Beth rolünde Kristen Bell
Yapımcılar filmin başrolünü son dönemlerin gözde oyuncusu Kristen Bell’e verdiler. Johnson neden onu tercih ettiklerini şöyle açıklıyor: “Kristen inanılmaz büyüleyici bir oyuncudur. Daha önce onun gibi bir oyuncuyla hiç çalışmamıştım. Bir filmin tamamını bu kızın çevresinde inşa edebileceğimi hissediyordum. Gerçekten heyecan verici bir çalışma oldu.”
Manhattan’daki Guggenheim Müzesi’nin genç müdiresi Beth rolünü üstlenen Kristen Bell, portresini çizdiği karakter için şu yorumu yapıyor: “Beth bir ‘galerina’dır. Bu deyimi daha önce bilmiyordum ama herhangi bir galeriyi yöneten geç kadınlar için kullanıldığını öğrendim. Son derece yoğun tempolu bir iştir ki, Beth’in daima çok yorgun görünümlü olmasını buna bağlıyorum.”
Kristen Bell sözlerine şöyle devam ediyor: “Daha da yıpranmak üzereyken bir düğün, birkaç kadeh şampanya ve sihirli bozuk paralar sayesinde hayatı değişir. Ablasının Roma’daki düğününe gider. Orada şampanyanın dozunu fazla kaçırınca tarihi bir çeşmenin çevresinde yalpalayarak yürüdüğünü, suya atılan bozuk paraları topladığını görürüz. Ancak Beth’in bilmediği bir şey vardır. O çeşmeye bozuk para atan insanlar aşkı bulmak için atmışlardır ve sihirli bir şekilde paralarını alan kadının peşine düşmüşlerdir. Evine döndüğünde talipleri teker teker gelmeye başlar. Hepsi de delicesine aşıktır. Bundan sonrası bol bol takip ve koşuşturmadır.”
“Kristen’in çevresini bulabildiğim en eğlenceli insanlarla doldurmak istedim” diyor Johnson, “Aslında senaryonun orijinal halinde Kristen’in daha az ağırlığı vardı. Çevresindeki komik erkeklere tepki veren bir karakterdi. Ancak öylesine eğlenceli bir oyun ortaya koydu ki, rolünü fiziksel komediye doğru daha fala genişlettim. Çünkü onda uzun zamandır hiç kimsede görmediğim düzeyde komedi becerisi vardı.”
Nick rolünde Josh Duhamel
Beth’in düğün sırasında tanıştığı; hemen o anda kanının ısındığı; sonradan diğer talipleri gibi büyünün etkisi altında olup olmadığından kuşkulandığı Nick karakterini Josh Duhamel canlandırdı. Genç aktörün portresini çizdiği Nick ile ilgili yorumu şöyle: “Nick ile Beth’in her ikisinin de hayata bakışının aynı olduğunu söyleyebilirim. İkisi de yaptığı mesleğe öylesine odaklanmıştır ki, aşkı aramak gibi bir dertleri yoktur. Ancak, şu da var ki, aşkı tam da aramadığımız anda buluruz.”
Yapımcı Panay’ın düşüncesine göre, Duhamel’in sergilediği sürpriz sakarlık ve beceriksizlikler, portresini çizdiği karakteri daha eğlenceli ve sevimli hale getirdi. Panay şu yorumu yapıyor: “Josh’un en büyük yeteneklerinden birisi fiziksel anlamda komik olabilme becerisidir. Gerçek hayatında eskiden üniversite takımının oyun kurucusu olduğu için son derece koordinelidir. Ancak onu sendelerken, düşerken ve sağa sola koşuştururken seyretmek kesinlikle eğlenceli oldu. Hepsinden önemlisi de her açıdan doğaldı.”
Yapımcı Gary Foster şunları ekliyor: “Güney Dakotalı olduğu için Josh’ta otantik birtakım özellikler vardır. Son derece sıkı çalışır. Rekabetçi zihniyete sahip eski bir sporcudur. Anladığım kadarıyla o günlerdeki güdüleri hiç değişmeden kalmış.”
Beth’in talipleri rollerinde Danny DeVito, Will Arnet, Jon Heder ve Dax Shepard
Film yapımcıları, Nick karakterinin rakipleri olan diğer taliplileri belirlerken günümüzün en iyi komedyenlerini seçtiler. Beth’in peşine düşen dört erkek rollerinde Danny DeVito, Will Arnet, Jon Heder ve Dax Shepard gibi güçlü komedyenlerin oynaması sonucu komedi dozunun yükseldi ve ortalama bir aşk hikayesinin çok üzerine çıkıldı.
“Sette müthiş eğlenceli bir ortam vardı. Hepsi o kadar komikti ki, kahkahalarımı durduramadım” diyor Kristen Bell…
Beth karakterini çok özel bir müze turu için davet eden sosis tüccarı Al rolünde Danny DeVito oynadı. “Danny gelmiş geçmiş en komik oyunculardan birisidir” diyor Foster, “Ayrıca sadece oyunculuk yeteneğiyle kalmayıp komedi filmi yönetimindeki ustalığıyla da ünlüdür. Fikirlerini ve öykülerini paylaşmakta üstüne yoktur” diyor Foster…
“İtalyan” ressam Antonio’nun portresini, “Arrested Development”ın starı Will Arnett çizdi. Ünlü aktörün filmin kadrosuyla ilgili yorumu şöyle: “Filmin oyuncu kadrosu mükemmeldi. Kadrodaki birçok oyuncuyla daha önceden arkadaşlığım vardı. Bu nedenle o insanlarla yeniden bir araya gelip Roma’ya gitmek, sanki film kampına gitme deneyimi yaşamak gibi oldu.”
“Blades of Glory”de Arnett ile birlikte oynayan Jon Heder, “tüyler ürpertici bir sokak sihirbazı” olarak tanımladığı Lance karakterini oynadı. Bu karakteri çok sevdiğini söyleyen Heder, sokak sihirbazlarını her zaman ürkütücü bulduğunu söylüyor.
Gözü yükseklerde erkek fotomodel Gale rolünde oynayan Dax Shepard, aynı fikirde olduğunu belirterek şöyle konuşuyor: “Arnett ve ben patlama yaptık. Birlikte oynadığımız sadece birkaç sahne vardı ama o sahnelerde bile birbirimizden rol çalmk için vargücümüzle çalıştık.”
Portresini çizdiği narsist ruhlu Gale karakterinde eğlenceli materyal bulduğunu söyleyen Shepard, sözlerine şöyle devam ediyor: “Kendimi çok fazla çekici bulmam. Bu yüzdendir ki fotomodellik yapan bir erkeği oynamanın zor olacağını düşünmüştüm. İşini yapabilmek için daima sıkı diet yapan bir karakteri oynamam gerekiyordu. Bunu başarmak için zavallı Gale’in uyguladığı sıkı diete ben de girmek zorunda kaldım. Buna rağmen genetik açıdan o şekilde olmayı başardığımı sanmıyorum. Umarım bundan sonraki filmimdeki rolüm bir donut dükkanının sahibi rolü olur.”
Diğer Oyuncular
Beth’in tedirgin edici patronu Celeste rolünde Anjelica Huston kamera karşısına geçti. Johnson bu tercihin sebebini şu sözlerle açıklıyor: “Bu rol için Anjelica’yı çok istedim. Önemli ölçüde ağırlık vereceğini düşündüm. Beth için tehdit oluşturabilecek bir kadın oyuncuya ihtiyacımız vardı. Anjelica güçlü bir oyuncu olduğu için bu zor rolün üstesinden gelmesini bildi.”
Beth’in, sadece birkaç haftadan beri tanıdığı İtalyan genç ile Roma’da evlenmeye karar veren kızkardeşi Joan’ın portresini Alexis Dziena çizdi. Beth’in annesi rlünde Peggy Lipton oynadı. Nick’in en iyi arkadaşı Puck rolünde “Saturday Night Live”ın Bobby Moynihan’ı kamera karşısına geçti. Beth’in asstanı Stacey rolünde Kate Micucci yer aldı.
NEW YORK, NEW YORK
Film yapımcıları Guggenheim Müzesi’ne başrol veriyor
“When in Rome”da anlatılan öykünün odak noktasında bir Guggenheim müdiresi, bir ressam ve Roma şehri vardı. Filmin prodüksiyon tasarımcısı Kirk Petruccelli, kendisini bekleyen büyük işlerin farkında olduğunu belirterek şöyle konuşuyor: “Bu filmin tamamı, akla gelebilecek her anlamda sanatı baz almıştır. İtalyan klasiklerinden tutun da Amerikalı sanatçıların klasik yapıtlarına; Guggenheim Müzesi koleksiyonlarından çağdaş sanatçılara, günümüze damgasını vuran yeni sanatçılara kadar sanat dünyasında olup biten herşey ilgi alanımıza giriyordu.”
Filmin sanat unsurlarından birisinin dünyaca ünlü Guggenheim Müzesi olduğunu belirten Johnson ise, “Guggenheim’ın filmde gerçek bir karakter olması gerektiğini hissettim. Orası inanılmaz romantik bir mekan, çok özel bir binadır. Başka hiçbir yere benzemez. Guggenheim’ı film mekanı gibi kullanmak ve öykünün ayrılmaz parçası haline getirmek kolay iş değildi. Ancak bunu başarmak için ne gerekiyorsa yapmaya hazırdım” diyor.
Neyse ki, Guggenheim yetkilileri, heyecanlı bir ortak olmaya hazırdılar. Müzenin yönetici direktörü Karen Meyerhoff, projeye neden sıcak baktıklarını şu sözlerle açıklıyor: “Bu fikri sevdik. Senaryoda otantik bulduğumuz birçok detay vardı. Filmin senaryosu, müze yöneticilerinin işlerine ne kadar tutkuyla sarıldığını çok iyi yakalamıştı. Favori sahnelerimden birisi, müze müdiresi Beth’in Nick’i gecenin bir yarısında müzeye getirdiği sahnedir. Müzelerde çalışmanın en keyifli yanlarından birisi, ortada hiç kimseler yokken o çok özel yerlere girebilmektir. Tüm ışıklar sönükken müzeye gelirler. Gökyüzünde ay pırıl pırıl parlamaktadır. Çok romantik bir ortam vardır. Nick’i galerilere götürerek koleksiyonda en sevdiği resimlerden bir tanesini gösterir. Bu bir portredir. Resimdeki Marie Therese Walter adlı kadının hikayesini anlatır. 17 yaşında bir genç kız olan Marie Therese’nin ünlü sanatçı Picasso ile gizli bir ilişkisi olmuştur. Böyle olduğu için de Picasso, bazı tablolarının içine sevdiği kızın isminin baş harflerini gizlemiştir. Bunların hepsi doğrudur. Bizler de yakın dostlarımızı gecenin bir yarısı müzeye getirdiğimiz için anlatılan hikaye gerçek ve otantiktir. Beth o sahnede kendi kişilik yapısı hakkında bazı gerçekleri ortaya döker. İlişkiler konusunda bu kadar alaycı ve küçümseyici olmasını Guggenheim Müzesi’ne duyduğu sevgiye, sanat tutkusuna bağlar.”
Yönetmen Mark Steven Johnson, prodüksiyonun ihtiyaçlarını sağlamak, sanatsal çalışmaların güvenliğini garanti altına almak ve filmde hangi tabloların kullanılacağına karar vermek için müze yetkilileriyle yakın işbirliği halinde çalıştı. Müze bünyesinde Çinli sanatçı Cai Guo-Qiang’ın “I Want to Believe” adlı sergisini özellikle etkileyici bulduğunu belirten Johnson, bu konudaki düşüncesini şu sözlerle aktarıyor:
“Son derece akıl kurcalayıcı bir sergiydi. Cai Guo-Qiang ile işbirliği yaptığımız için çok talihliyiz. Fantastik çalışmaları vardı. Filmin açılış çekimlerinde Guggenheim’a giderek tüm çalışmalarını gördük ve çok etkilendik. İlham verici bir sergiydi. Bizim için güzel bir tesadüf oldu. Çünkü Guggenheim gibi bir müzeyi gösterirken orada ne varsa onlarla çalışmak zorundasınız. Dışarıdan birşeyler getirip koyamazsınız. Tablo veya heykellerden bazılarını gösterebileceğimizi düşünürken Cai’nin çalışmalarını gördüm ve ‘Benim filmimde bunlar olmalı’ diye düşündüm.”
Guggenheim’daki çalışma takviminde filmin açılış sahnelerinin yanısıra Circle of Gold galası da yer alıyordu. Diğer sahnelerin çekimleri ise Brooklyn’daki bir film stüdyosunda gerçekleştirildi. Burada Guggenheim’daki ofisler ve Tannhauser Galerisi’yle ilgili setler kuruldu.
“Galerilerimiz orada yeniden yaratıldı” diyor Karen Meyerhoff, “Setleri hazırlayanlar bizim koleksiyonumuzda bulunan bazı ünlü tabloları yeniden yarattılar. Bunlar arasında Gauguin ve Picasso tabloları vardı. Herşey şaşırtıcıydı.”
Sanat departmanında görev yapan manzara ressamları, aralarında Toulouse-Lautrec, Van Gogh, Seurat, Monet ve Manet’in de yer aldığı çok sayıda klasik ressamın tablolarının reprodüksiyonlarını hazırladılar. Ayrıca Beth ile Nick’in içeriye girdiği gece sahnesi için Picasso’nun “Woman with Yellow Hair” (Sarı Saçlı Kız) adlı tablosu gibi daha kübist ve abstract yapıtların reprodüksiyonları da hayata geçirildi.
Sanat departmanının Tannhauser Galerisi dışındaki diğer görevleri ise, filmdeki Antonio karakterinin Pain adlı sergisindeki tabloları yaratmak, Joan’ın düğün töreninin yapıldığı mekanı süsleyen Rönesans stili tabloları hazırlamaktı.
Guggenheim Müzesi yöneticisi Karen Meyerhoff, özellikle Pain sergisiyle ilgili sahnelerde müzenin katılımı gerektiğini belirterek şunları anlatıyor: “O sahneye bir miktar otantizm getirmeye karar verdik. Bu amaçla, yapıtları koleksiyonumuzda yer alan Slater Bradley adlı genç sanatçımızı görevlendirdik. Şova kendi çalışmalarını getirerek sergiledi. Böylece herşeyin tek bakış açısından sunulmasını sağladık.”
Sanat departmanındaki manzara ressamları, Antonio tarafından yapılan Beth resimleri için Rönesans dönemi İtalyan ressamlarının tablolarına yöneldiler. Prodüksiyon tasarımcısı Kirk Petruccelli’nin düşüncesine göre işin asıl keyifli yanı, bu kavramları görkemli ama bir o kadar da sade ve basit terimlerle yaratmaktaydı.
Manhattan’ın Upper East kesimindeki Beth’in duvar resmi için ressamlar yedi haftalık çalışma yaptılar. Bu sahne filmde bir anlık esin patlaması sonucu tek gecede yapılmış izlenimi verse de, duvar resminin hazırlanması yedi haftalık zaman aldı.
Sanat departmanı ayrıca Joan’ın düğününün yapıldığı Roma sarayı için daha klasik İtalyan tabloları hazırladılar. Bu sahneler aslında New York’ta, Chambers Street üzerinde bulunan Surrogate’s Adliye Binasında çekildi. Figüran sayısının çokluğuna ve ihtiyaç duyulan çekim günü miktarına paralel olarak düğünle ilgili iç mekan çekimlerinin New York’ta yapılması uygundu ama Roma havası taşıması gerekiyordu. Sözkonusu bina günümüz New York’unun en seçkin binalarından birisiydi. Bazı set dekorasyon çalışması ve klasik tablolar kullanımı sayesinde son derece inandırıcı bir İtalyan salonuna dönüştürüldü.
Filmin öykü çizgisinin merkezinde Guggenheim Müzesi’ni tutan yapımcılar, diğer sahneler için New York’un çeşitli mekanlarında çalışma yaptılar. Central Park’taki Bethesda Çeşmesini çevreleyen bölge, Antonio’nun Beth’i takip ettiği sahne için kullanıldı. Ayrıca Beth ile patronu Celeste’nin yemek yediği açık hava kafeteryasının yanından gondolla kürek çekerek geçtiği sahne de burada çekildi. Central Park’ın girişindeki Columbus Meydanı ise, sokak sihirbazı Lance’ın hünerlerini sergilediği ve Beth ile ilk kez karşılaştığı mekan oldu. Lance rolündeki Jon Heder’in Beth üzerinde unutulmaz bir izlenim bırakmak için göğsünden kanlı kalbini çıkardığı bu sahneyi görünce izleyiciler komedi yerine korku filmi seyrettiğini kanısına kapılabilirler.
GÜZEL ROMA – BELLA ROMA!
İtalya’daki Mekan Çekimleri
Filmin büyük bölümü New York’ta geçer ama ruhu aslında Roma ruhudur. Yönetmen Mark Steven Johnson’un bu konudaki yorumu şöyle: “Roma ruhu film için son derece önemliydi. Bu film sevgi üzerine ve dünyanın iki büyük kenti üzerine bir çalışmadır. Tıpkı Beth’in yaptığı gibi Roma’yı hisseder ve özümsersiniz. Beth karakteri New York’a geri döner ve Roma’yı geride bırakmaya çalışır. Ancak Roma onu takip eder. New York’un her yerinde aniden çeşmeler ortaya çıkar. Hatta Roma’dayken duyduğumuz İtalyan müziği de New York’ta kendi yolunu bulur. Melekler ortaya çıkar. Roma’nın özünü New York’a getirmek gerçekten keyifli bir olaydır. Beth geride bırakmaya çabalar ama kainat ona izin vermez.”
Prodüksiyon tasarımcısı Kirk Petruccelli bu konuda şunları söylüyor: “Aşkın kaynağına veya sanatın kaynağına bakmaya başlayacaksanız öncelikle klasiklerle başlamanız gerekir. Roma’nın klasiklerin toplandığı yer olduğunu düşünüyorum. Tüm zamanların en büyük başyapıtlarının arasında olmanın getirdiği onur ve seçkinlik duygusunu iliklerime kadar hissettim.”
Roma’da yapılması gereken ilk iş, filmin diğer starlarından birisi olan Aşk Çeşmesi’ndeki aşk tanrıçası Venüs için bir mekan bulmaktı. İlginç mimariye ve görselliğe sahip olan geniş bir meydana ihtiyaç vardı. Bu meydanın ortasına çeşme inşa edileceği için çevresinde herhangi bir anıt olmamalıydı. Tarihi Roma çeşmelerinin kullanılabilmesi Vatikan’ın onayını gerektiriyordu. Ancak Venüs’ün bir pagan tanrıçası olması nedeniyle Roma’daki meydanlardan birisine yerleştirimesine asla izin verilmeyecekti.
Amerikalı film yapımcıları bu noktada İtalyan yapımcı Enzo Sisti ve İtalyan sanat yönetmeni Stefano Ortolani ile işbirliği yaparak Roma’nın tarihi merkezindeki mekanları taramaya başladılar. Piazza Borghese’nin genişliğini görünce ve çevresindeki binaların engel oluşturmadığını anlayınca hepsi zevkten dörtköşe oldu.
Film yapımcıları, kilise töreni sahneleri için Piazza della Maddalena ve Maddelena Kilisesi’ni garantileyince heyecana kapıldılar. Kullanılan diğer Roma mekanları arasında Roma Forumu ve İspanyol Merdivenleri vardı. Burada Joan ile kocasının New York’taki Beth ile telefonda konuştuğu sahnelerin çekimi yapıldı. Ayrıca yeni evlenen ve hayli varlıklı olduğu anlaşılan çiftin yaşadığı Piazza Venezia yakınlarındaki teras dairesinin çekimleri gerçekleştirildi. Film yapımcıları ayrıca Kolozyum’un birbirinden güzel görüntülerini de aldı.
Öte yandan Panteon ve Trevi Çeşmesi’nde de çekim yapmaya cesaret eden prodüksiyon ekipleri, bu tarihi mekanları ziyaret eden kalabalıklardan kaçınabilmek için gecenin 3’ünde çekim yapmak zorunda kaldılar. Ancak çekimler sırasında ilginç bir olay yaşandı. Prodüksiyon amiri Ezra Swerdlow yaşanan olayı şöyle anlatıyor: “Gecenin 3’ü olmasına rağmen binlerce İspanyol öğrenci, sınavların bitmesini kutlamak için çeşmenin üzerine tırmanırken polisler de kargaşa çıkmaması için onları kontrol altına almaya çalışıyordu. Oldukça eğlenceli bir durum yaşandı. Sonunda bizim çekim yapmamız için taşkınlıklara son verdiler.”
Yönetmen Mark Steven Johnson’a göre Roma şehrinin tamamı sinematikti. Bu konudaki yorumu şöyle: “Roma’da büyülü ve ruhani birşeyler var. Orada bütün geceler büyüleyicidir. İnsanlar piyasa yapar, herkes güler, herkes aşıktır ve harika görünür. Roma’da olduğunuzu hissedersiniz.”
AŞK ÇEŞMESİ – FONTANA D’AMORE
Film yapımcıları, hayali Aşk Çeşmesinin inşa edilmesi için İtalyan sinemasının 83 yaşındaki emektar ismini davet ettiler. İlk filmini 1955 yılında yapan Gianni Gianese, bugüne kadar Federico Fellini, John Huston, Luchino Visconti ve Martin Scorsese gibi efsanevi yönetmenlerin filmlerinde çalışmıştı.
Proje için teklif geldiğinde ciddi bir hastalıktan yeni kalktığını söyleyen Gianni Gianese, “Bu teklif adeta bataryalarımı ve ruhumu, bütün ilaçlardan daha fazla şarj etti. Olağanüstü bir heyecanla kendimi bu maceraya odakladım, sonuç ortada…”
Aşk Çeşmesi’ndeki Roma tanrıçası Venüs için ilham kaynağı olarak heykeltraş Giambologna’yı aldığını söyleyen Gianasa, yaptığı çalışmayı şöyle anlatıyor: “Giambologna gibi bir heykel yapmak çok zordu. Ancak 1600’lü yıllar sanatıyla ilgili uzmanlığım ve geniş deneyimim olduğu için harika bir iş çıkartabileceğimi düşünüyordum. Sonuçta ortaya çıkan Venüs’ten çok memnunum. Çok uzun boyludur. Ayak parmaklarından saçlarındaki son saç tellerine kadar boyu neredeyse 2 metredir. Bu heykeli yapmak benim için çok heyecan verici oldu. Sıfırdan başlayıp giderek büyümesini ve gösterişli hale gelmesini görmekten büyük heyecan duydum. Önce çıplak olarak yarattım, sonra giydirdim. Onu hissedebiliyorsunuz. Üzerindeki kumaşın arkasına iyi bakarsanız harika bir vücudu olduğunu göreceksiniz.”
Gianese aslında Venüs’ünü giydirme fikrinden çok da fazla heyecan duymadığını söylüyor ve duygularını şu sözlerle dile getiriyor: “Aslına bakarsanız bugüne kadar yapılmış tüm Venüs heykelleri çıplak olduğu için çok mutlu olmadım. Bu filmde Venüs’ü ilk defa giydirdik. Buna rağmen yine de ok diyorum.”
Venüs giyinikti ama flm yapımcıları ona bir miktar “yaramazlık” eklemek istediler. Prodüksiyon tasarımcısı Kirk Petruccelli bu konuda getirilen yaklaşımı şöyle anlatıyor: “Venüs’ümüzdeki ‘yaramazlık’ olgusunu onu çevreleyen capcanlı melekler aracılığıyla ifade etmek istedik. Heykelin filmdeki tuhaf ve kaprisli doğası ile Beth üzerindeki büyüsüne melekleri bağladık. Buna rağmen sevgiyi, barışı ve bilgeliği temsil etmeye devam etti.”
Çeşmenin yapımı 40 gün sürürken yerleştirilmesi de altı gün aldı. Gerçek bir çeşme işlevi görmesi için bir de su pompalama sistemi yapıldı. Piazza Borghese’nin tam ortasına yerleştirilen çeşmeye birkaç basamakla çıkılıyordu. Roma’daki çekimler ilk birkaç gün boyunca gece saatlerinde yapıldığı için bölgeye gelen turistler orada film çekildiğini bilmiyorlardı. Rehber kitaplarında böyle bir çeşme yer almadığı için de turistlerin kafası karışıyordu. Hatta bazı turistlerin onu gerçek aşk çeşmesi zannederek bozuk para attığı bile görüldü. Filmdeki sanatsal boyut öylesine güçlü ve ikna edici bir illüzyon yaratmıştı ki, Petruccelli’nin gözlemlerine göre çeşmeyi görenler onu gerçek zannediyor, yüzyıllardan beri orada olmadığının farkına bile varmıyorlardı.
“ROMA”YI GİYDİRMEK… “ROME”
Filmin baş karakteri Beth’i canlandıran Kristen Bell’i giydirirken kostüm tasarımcısı Sarah Edwards’ın önünde ilginç bir zorluk vardı. Beth karakterini “biraz kontrol çılgını” olarak tanımlayan Sarah Edwards, onun giyeceği kıyafetleri tasarlarken, belirli bir tarzı olan New Yorklu kadın ile giysilerden daha fazlasıyla ilgilenen bir kadın arasındaki keyifli bir denge tutturmak zorundaydı.
Sarah Edwards, Beth’in asistanı Stacy’i giydirirken iddialı kıyafetler giyen kentli kız olmasını istedi. Anjelica Huston tarafından oynanan patronu Celeste için ise, Donna Karan gibi tasarımcılar tarafından hazırlanan “net çizgilere” sahip klasik parçalar düşündü. Böylece Celeste karakterinin güçlü bir kadın olmasını sağlarken “ben kötüyüm” diye bağırmamasını öngördü.
Beth’in talipleri için hepsinin abartılı kişiliğine uygun kıyafetler düşündü. Sokak sihirbazı Lance rolündeki Jon Heder’a eksantrik görünümlü kıyafetler giydirdi. Ressam Antonio rolündeki Will Arnett için hayali İtalyan köylüsü tadında kıyafetler yaptı. Sosis tüccarı Al’ı oynayan Danny DeVito’nun kıyafetlerinin güçlü konumuna uygun olarak özel kesim olmasını öngördü. Dax Shepard’ın oynadığı erkek fotomodel Gale’in giysilerini tasarlarken New York’ta bu tip işler yapan erkeklerin neler giydiğine dair geniş kapsamlı araştırma yaptı.
EVLİLİK ÇANLARI
Sarah Edwards’ın görevleri arasında filmin iki kadınını giydirmek de vardı. Kristen Bell ile Alexis Dziena’nın her ikisine de ünlü düğün giysisi tasarımcısı Amsale tarafından gözalıcı kıyafetler giydirildi. Ancak işin en zor kısmı, iki kadın oyuncu için doğru tasarımı bulmak değildi. Sarah Edwards yaşadığı zorluğu şu sözlerle anlatıyor:
“Senaryoyu ilk kez okuduğunuzda başroldeki karakterin Roma’daki çeşmeye düğün kıyafetiyle gideceğini zannetmiyorsunuz. Bu da beş kıyafete ihtiyacınız olduğu anlamına geliyor. Başrol oyuncusu için birbirinin tıpatıp aynısı beş kıyafeti bu kadar kısa sürede hazırlamak çok zordu.”
Neyse ki Amsale yetkilileri işbirlikçi davrandılar ve nedime giysilerinin yanısıra Joan ile Beth’in kıyafetlerinden birkaç tane birden hazırladılar. Çeşmeye gidildikten sonra bunların kurtarılamaz hale gelmesi elbette çok üzücüydü.
YILDIZLARLA DOLU SOUNDTRACK ALBÜMDE ŞARKICI KATY PERRY
Albümde ayrıca Matchbox Twenty, Needtobreathe ve Jason Mraz da var
Photo Finish / Atlantic Records’un yayınladığı “When in Rome: Original Motion Picture Soundtrack” adlı albümnde 3OH!3 grubunun “Starstrukk”ı başı çekiyor. Şarkıyı Katy Perry yorumluyor.
12 Ocak 2010 tarihinde raflardaki yerini alan albümde günümüzün zirvedeki yıldızlarının yanısıra yeni sanatçılar da var. Bunlar arasında Matchbox Twenty, Needtobreathe, Laura Izibor, Paolo Nutini, Matt Hires ve Grammy adayı şarkıcı Jason Mraz yer alıyor.
Albümdeki şarkılar arasında 70’li yılların unutulmaz grubu Sweet’in glam-rock klasiği “Fox on the Run”ın çok özel bir cover’ı dikkat çekiyor. Bu parçayı The Academy Is… adlı grup yorumluyor.
Albümdeki parçalar şöyle sıralanıyor:
• 3OH!3 Feat. Katy Perry – “Starstrukk”
• The Friday Night Boys – “Stupid Love Letter”
• Sofi Bonde – “Heart Bling”
• Jason Mraz – “Kickin It With You”
• Needtobreathe – “Something Beautiful”
• Matchbox Twenty – “How Far We’ve Come”
• Mafia Bianca LLC – “I Am Changing”
• Laura Izibor – “Shine”
• Matt Hires – “Honey, Let Me Sing You A Song”
• Tina Parol – “Hold Onto Your Heart”
• The Academy Is… – “Fox On The Run”
• Paolo Nutini – “Pencil Full Of Lead”
“When in Rome: Original Motion Picture Soundtrack” Deluxe Digital Edition’da ayrıca filmin özel müziklerinden bir kısmı da var. Bunlar arasında “Tarantella” ve “Ave Maria” gibi İtalyan müziklerinin yorumları yer alıyor.
Yönetmen: Mark Steven Johnson
Oyuncular: Kristen Bell, Josh Duhamel, Danny DeVito, Jon Heder, Will Arnett, Dax Shepard, Anjelica Huston, Alexis Dziena, Peggy Lipton, Luca Calvani
Senaryo: David Diamond, David Weissman
Yapımcılar: Gary Foster, Andrew Panay, Mark Steven Johnson
Görüntü Yönetmeni: John Bailey, Kurgu: Andrew Marcus, Ryan Folsey
Prodüksiyon Tasarımı: Kirk M. Petruccelli, Kostüm Tasarımı: Sarah Edwards
Özgün Müzik: Christopher Young
Touchstone Pictures / UIP Filmcilik