Ejderhanı Nasıl Eğitirsin – How To Train Your Dragon

3 Boyutlu ve Türkçe Seslendirilmiş “Ejderhanı Nasıl Eğitirsin” Yapım Bilgileri
Paramount / DreamWorks Pictures yapımı animasyon filmi “Ejderhanı Nasıl Eğitirsin-How toTrain Your Dragon”un (97 dakika uzunluğunda) Türkçe seslendirme kadrosu ve Türkçe Prodüksiyon Notları.
Türkiye sinemalarında 23 Nisan’da gösterime girecek olan filmin baş karakterlerinden Hıçkıdık’ı Harun Can, Astrid’i Serenay Sarıkaya, Kayıtsız Zebella’yı Hakan Vanlı, Geğirik’i Fatih Özacun, Südüklü’yü Ahmet Taşar, Balıkayak’ı Ümit Erdim, Tersceviz’i Mustafa Oral, Sertceviz’i Suzan Acun seslendirdi.
Filmin diğer karakterlerini seslendirenler ise şöyle : Didem Atlıhan, Yeşim Peynirci, Erdi Anıl Çağatay, Berk Avcı, Emrah Metin, Eren Toydemir, Demet Boci, Yaşar Büker, Lütfi Birses, Birçağ Omurtay, Rana Mamatlıoğlu, Talha Sayar, Tuğbey İstanbulluoğlu, Engin Yüksel ve Emrullah Uzun.
Vipsaş Stüdyoları’nda yapılan dublajda ses kayıt / edit işlemini Mert Subaşıoğlu üstlenirken dublaj yönetmenliğini Fatoş Ceylan yaptı. Çeviri / adaptasyonunu ise Mehmet Murat Özer üstlendi.
“Şrek,” “Madagaskar” ve “Kung Fu Panda”yı sunan stüdyodan, “Ejderhanı Nasıl Eğitirsin”. Cressida Cowell’ın romanlarına dayanan ve iri yapılı Vikingler ile vahşi ejderhaların efsanevi dünyasında geçen bir macera komedi.
Hikâye, ejderhalarla savaşmanın bir yaşam biçimi olduğu Berk adasında yaşayan Hıçkıdık (JAY BARUCHEL) adlı bir Viking gencinin etrafında geçiyor. Gencin ilerici görüşleri ve sıra dışı espri anlayışı,  kabilesine ve Hıçkıdık’ın kabile reisi olan babası Kayıtsız Zebella’ya (GERARD BUTLER) pek uymamaktadır. Hıçkıdık, diğer Viking gençleri olan Astrid (AMERICA FERRERA), Südüklü (JOHAN HILL), Balıkayak (CHRISTOPHER MINTZ-PLASSE), ikizler Tersceviz (KRISTEN WIIG) ve Sertceviz (T.J. MILLER) ile beraber Ejderha Eğitimi’ne dahil olduğunda, bir savaşçı olabileceğini kanıtlamak için bunun tek şansı olduğunu anlar. Ama yaralı (ve sonradan arkadaş olduğu) bir  ejderhayla  karşılaşınca dünyası altüst olur. Hıçkıdık’ın kendini kanıtlama şansı, tüm kabilenin geleceğine yeni bir yön çizmek için bir fırsata dönüşür.
Oyunculardan CRAIG FERGUSON’ın seslendirdiği Kabbar, Zebella’nın Hıçkıdık’ta hiç zaman görmediği benzersiz bir potansiyel yetenek gören köyün demircisi ve Ejderha Eğitimi eğitmenidir.
“Ejderhanı Nasıl Eğitirsin”in yapımcılığını BONNIE ARNOLD (“Oyuncak Hikâyesi”, “Tarzan”, “Orman Çetesi”) üstlendi, WILL DAVIES ve DEAN DeBLOIS & CHRIS SANDERS (“Lilo ve Stiç”, “Mulan”) yazdı ve CRESSIDA COWELL’ın romanından uyarlandı.
DreamWorks Animasyon SKG Sunar. “Ejderhanı Nasıl Eğitirsin,” Paramount Pictures tarafından yayınlanan DreamWorks Animasyon’un ikinci InTru 3D filmi,  Jay Baruchel, Gerard Butler, Craig Ferguson, America Ferrera, Jonah Hill, Christopher Mintz-Plasse, Kristen Wiig ve T.J. Miller tarafından seslendirildi. Filmin yönetmenliğini Chris Sanders ve Dean DeBlois yaptı. Yapımcılığını Bonnie Arnold, uygulayıcı yapımcılığını Kristine Belson ve Tim Johnson üstlendi. “Ejderhanı Nasıl Eğitirsin” aksiyon dolu sahneler, birkaç korkutucu görüntü ve içerdiği hafif düzeyde argo dil sayesinde MPAA tarafından “Aile ile izlenebilir film” değerlendirmesini aldı.

SAVAŞA HAZIRLIK
Yaklaşık altı yıl önce İngiliz yazar Cressida Cowell’ın kitap serisi DreamWorks Animasyon’daki yaratıcı uygulayıcıların dikkatini çekti.  Ünü pek büyük olmayan ama saygı uyandıran kitaplar bir gişe başarısına dönüştürülebilirdi. Vikinglerin kaslı dünyasında kendine uygun bir yer bulmaya çalışan Hıçkıdık adlı cılız bir çocuğun maceralarındaki sinematik potansiyeli görmek çok kısa sürdü. “Eğer Vikingler ve ejderhalar hakkında yazmak istiyorsanız bu büyük çapta bir şey olmalı, DreamWorks kitaplara ilgi gösterdiğinde inanılmaz heyecanlandım çünkü asla hayal edemeyeceğim bir film yapabileceklerini anladım”, diyor Cowell.

DreamWorks macera komedisi “Orman Çetesi”nde açığa çıkan başarısının ardından, yapımcı Bonnie Arnold’ın bu yeni kazanılan servetle ilgilenmesi gecikmedi. Tüm gelişim aşaması boyunca gözünü projenin üzerinden ayırmadı ve DreamWorks Animasyon yapımcı eşbaşkanı Bill Damaschke ona bir sonraki aşamada ne üzerinde çalışmak istediğini sorunca o, “Ejderhanı Nasıl Eğitirsin”i seçti.

Bir yapımcı olarak Arnold için en büyük zorluk, Cowell’ın kitabında yarattığı gibi bir dünyayı kurmak ve onu uzun metrajlı bir filme uyarlamaktı. Arnold bu durumu, “Filmin büyük olay yaratmasını istedik, muhteşem karakterlerle dolu, gerçek bir aksiyon-macera filmi geniş bir izleyici kitlesinin ilgisini çeker” sözleriyle açıklıyor. “Diğer tüm filmlerimizde, ana karakterler ya yetişkin ya da hayvan ama bu filmde kahramanımız bir genç ve bu stüdyo için yeni bir yön. Hıçkıdık’ın karakteri ve ejderhalarla girdiği etkileşim ve Vikingler’in farklı kişilik özellikleri, bu hikâyenin mizah zeminini, mizah zeminini de hicivler ve yerel konular oluşturuyor. Bu hikâye maceraya, mizaha ve bir kalbe sahip, tüm bu unsurları taşıyor ama tüm bunları şekillendirmek için güçlü bir yazım ve yönetim ekibine ihtiyacımız vardı.”
Stüdyo, projeyi idare etmek için, Oscar’a aday gösterilmiş yazar/yönetmen Chris Sanders ve yazar/yönetmen Dean DeBlois’e başvurdu. Sanders, Hıçkıdık’ın hikâyesinden anında etkilendi. “Bana göre bu öykü içinde öykünün duygusal bir derinliği var. Beni heyecanlandıran şeyin bu olduğunu düşündüm ama bende asıl ilgi uyandıran şey, uçma sahneleriydi. Çok uzun zamandır bir şekilde içinde yaratıkların, insanların ya da süper kahramanların uçtuğu bir film yapmak istiyordum. Bu yüzden bu hikâyenin ilk versiyonunu okuduğumda “Aman Tanrım!” diye düşündüm. Bunları daha önce hiç bulunmadığınız ortamlara yerleştirebilecektik!” diyor Sanders.
Yazar/yönetmen Dean DeBlois, “Chris, Jeffrey Katzenberg’le konuştuktan hemen sonra, bir hafta sonu beni aradı” diyor ve ekliyor “Ejderhanı Nasıl Eğitirsin’in gerçekten benim uzmanlık alanıma girdiğinden, özellikle genç bir kahramanın efsanevi bir fantastik aksiyon-macerası olduğundan bahsetti. Hemen ilgilendim ve kitabı okudum. İçeriğinde, üzerinde çalışılabilecek büyük bir potansiyel gördüm ve Chris’le beraber yine heyecan verici bir işte birlikte çalışmaya başladık.”
Kitap, ejderhaların Vikinglerin sosyal yapısıyla bütünleşmesi noktasında toplanıyordu ve film yapımcıları zaman çizelgesini birkaç yıl geriye almanın önemini fark ettiler. Arnold bu durumu şöyle açıklıyor: “Bizim buluşumuz bana göre, hikâye anlatımı açısından orijinal hikâyeyi, yani Hıçkıdık’ın Dişsiz adlı ejderhayla olan ilişkisinin onun dünyasını nasıl değiştirdiği noktasını şekillendirdi. Biz bu hikâyede, bu kitaplarda bugüne kadar duyduğumuz ve farkına varıp sevdiğimiz maceralara yol açan konuyu, yani onun Vikinglerle ejderhalar arasındaki ilişkiyi nasıl kurduğunu anlatmak istedik.”
Cowell’ın kitapları, yazarın çocukluğunda İskoçya’nın batı kıyısındaki ıssız adada yaşadığı deneyimlere dayanıyor. Yolların, evlerin ya da elektriğin olmaması, genç Cowell’ın hayal gücünün gelişmesi için ideal bir ortam oluşturmuş ve hikâyelerinde yer alan Vikingler ve ejderhalar dünyası için zemin hazırlamış. Cowell’ın kendisini eğitimdeki Hıçkıdık adlı azimli Viking’de ve babası Zebella adlı reiste kendisini görmesi hiç de uzun sürmemiş. Hıçkıdık, standart Viking vücut yapısından olabildiğince uzak olsa da hala savaşçılar topluluğundaki bir savaşçı olmayı istiyor ve bunun için çabalıyor.
Sanders bu durumu, “Vikingler inançları ve prensipleri olan, dayanıklı kişiler, savaşmak onların doğasında var. Eğer bir Viking’seniz bir savaşmaktan vazgeçemezsiniz. Fiziksel olarak güçlüsünüz, cesursunuz ve korkamazsınız. Hıçkıdık’ın sevdiğimiz yönü, bir Viking olmak istemesi. Bu, bir gün uyanıp ‘Keşke bu adamlardan biri olmasaydım’ demesi gibi bir şey değil. Tam tersine, o kesinlikle onlardan biri olmayı çok istiyor” sözleriyle açıklıyor.
Bu bakış açısı, film yapımcılarının Hıçkıdık gibi kendi potansiyelinin farkına varan bir gencin kişisel özelliklerini ve motivasyonunu şekillendirmelerinde yardımcı olmuş. Sanders sözlerine, “O çevresinde olup bitenlerin yeterince farkında değil ama açık olan bir şey var ki o da onun bakış açısı ve yeteneklerinin çok farklı olduğu. Babası bunu anlamıyor, köy bunu anlamıyor. Ama biz anlıyoruz ve işte bu yüzden onun karakterini seviyoruz” diye devam ediyor.
Yapım Danışmanı Alessandro Carloni “Kitapta bizim filme katmak istediğimiz ilham veren birçok özellik vardı. Yazarın Vikinglerin günlük yaşamını tasvir ediş şeklinde birçok çekici yan vardı. Biz tüm bunların dozajını artırmak, kahramanı büyütmek ve aksiyon-macera üslubuna sıkıca oturtmak istedik. Vikingler nasıl yaşar, nasıl yolculuk eder, nasıl avlanır? İşte biz buradan başladık.”
Yapımcı Bonnie Arnold “Bunu, yapmaya alışık olduğumuz olağan rahatlık bölgesinin ötesine taşıdık. Bu rahatlığa izin verme konusunda, çalışacağım stüdyoya güvenmek zorundaydım” diyor.
Chris Sander, “Bu, DreamWorks Animasyon’ın en tepesindeki isimden geldi” diyor ve ekliyor “Eğer bir şeyleri yarım yamalak yaparsanız bunu yakalar. Bunu size hikâyenin problemlerini çözerken, hatta filmi yaparken bile hatırlatır. Yaptığınız işte cesur olmanız konusunda sizi sürekli kamçılar. Çökmenize izin vermez. Sonuna kadar gider”.
Ama her zamanki gibi, her şeyin özünde hikâye vardır. Stüdyo, bu yüzden bu iş için şampiyonlarını yani Sanders ve DeBlois’i buldu. Yapımcı Bonnie Arnold’ın gözlemlerine göre, “Chris ve Dean’in özünde mükemmel birer hikâyeci yatıyor. Harika bir animasyona, müziğe, ses efektine sahip olsanız da bu iş mükemmel bir hikâyeyle desteklenmek zorunda. Yönetmenlerin ve yazarların kafasında bu hikâyeyi anlatmak, sevilen bir kitabın çok özgün bir uyarlamasını yapmak için bir yol vardı. Özellikle proje üzerinde herkesle iletişim kurmakta çok iyiler. Bu vizyonu perde üzerinde gerçekleştirmek benim ve ekibimin işi. Herkese ilham verme ve sırası geldiğinde bazı şeyleri daha iyi hale getirmek için hepimizi kamçılama konularında çok iyiler.”
Sanders ve DeBlois “Mulan” üzerinde çalışırken tanışmışlar. İlk işbirlikleri olan ve beraber yazıp yönettikleri “Lilo ve Stiç”, Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi tarafından 2002 yılının En İyi Uzun Metrajlı Animasyon Film dalında aday gösterildi.  İkili, beraber çalışmanın becerilerini geliştirdiğini keşfetti. DeBlois, “Aynı fikir üzerinde birleştiğimizi gördük. Aynı nihai sonuca varabiliyoruz ama o noktaya faklı bakış açılarından geliyoruz. Onun fikirlerini alıp rayından çıkarmadan eklemeler yapabiliyorum, bence o da benim için aynı şeyi yapıyor. Bu nedenle beraber yazmak ya da yönetmek gerçekten çok faydalı bir anlaşmaya dönüşüyor. Burada hoş bir yaratıcılık duygusu var. Birbirimizi tamamlıyoruz” diyor.
“İyi bir iş ilişkimiz var. Bizim için bunun sırrı, hikâyeyi ciddi bir şekilde ele alıp zayıflıklarını test etmek ama bunu yaparken de fazla uzaklaşmadan ve hassas bölümlerini kaybetmeden filmi sonuçlandırmak. Hikâyeyi şekillendirirken mantıklı olmasını ama sürprizlerini ve büyüsünü de kaybetmemesini istiyoruz. Bunu yapmanın tek yolu, birbirine güvenmekten, birbirinin içgüdülerine gerçekten inanmaktan geçiyor. Dean ve ben aynı anlayışa sahibiz ve ikimiz de hikâyeciliğimizde aynı notalara basıyoruz. Çoğu kısmı bu şekilde hallediyoruz.  Sonra birbirimizin sayfalarını okuyoruz. Dean’in yakaladığı açı her zaman beni şaşırtıyor ama yöneldiği noktaları ve sonlandırma şeklini seviyorum. Notlarımın onun sahne çalışmalarını yapabilmesini sağladığından emin oluyorum ve onları yazdığım sahnelerde değiştirmemeye çalışıyorum. O da benim için aynı şeyi yapıyor. Bizim filmlerimiz gerçek birer işbirliği ürünü”.

İkili, başarılarını biraz da Arnold’a bağlıyor. “Bonnie, bu işi daha önce birçok kez yapmış olan harika biri. O filme sahip çıkıyor ve bir yönetmen ve yazar olarak sizin başarmaya çalıştığınız şey için tam anlamıyla destek veriyor. O bize, içini oluşturmamız için güvenli bir alan yaratıyor. Bizim için savaşıyor. Hıçkıdık ve Dişsiz’in arkadaşlıklarının başlangıcındaki sözsüz sahnelerin yetersiz olduğunu hissetseydik onlar filmde olmayacaktı” diyor Sanders.
DeBlois destekliyor, “Bonnie yapım sırasında ortaya çıkan karışık durumların üstesinden gelmekte gerçekten başarılı ve önemli olan ne ise onu tam kalbinden yakalıyor. Bir yapımcı için bu en iyi şey, yapımcılık konusunda gerçekten buna ihtiyacınız var. Yani ona güveniyorum ve biliyorum ki film için olabilecek en iyi niyetleri kalbinde taşıyor”.

VİKİNGLER SALDIRIYOR…
“Ejderhanı Nasıl Eğitirsin”in sinema uyarlamasında Vikinglerin ve ejderhaların dünyaları ayrı alanlara sahip ama sıklıkla olduğu gibi kesiştiklerinde sonuç patlayıcı ve yıkıcı. Dean DeBlois “Bizim oluşturmak istediğimiz fikir şuydu, bu yerin bir mitolojisi vardı ve onlar yaşadıkları bu yere, Berk adasına nesiller önce, yaklaşık 300 yıl önce denizden gelmişlerdi.  Ve adaya ayak bastıkları ilk andan itibaren ejderhalar tarafından kuşatıldılar. Çiftçilerin kurtlarla başa çıkması için ya da sakinlerin fark ettikleri yırtıcılarla başa çıkması için çok sayıda yol vardır, tepkileri karşı koymak olur. Bu Vikingler de yemeklerini çalan ve evlerine zarar veren ejderhaların akınına uğradı. Ve böylece bizler kökleşmiş bir çekişmeye ve aynı yaşam alanını paylaşmaya çalışan nesillere sahip olduk.”
Bu dünyanın ortasında bize reis Zebella’nın tek oğlu Hıçkıdık’ı takdim ettiler. O, hevesle gerçekleştirdiği denemelerine rağmen tamamen uyum sağlayamaz. Hatta ne zaman babasının ve diğer köylülerin takdirini kazanmak için başka bir plan denese, olaylar hep felaketle sonuçlanır. Onu mücadeleden uzak tutmak için ve felaketle sonuçlanabilecek denemelerinin önüne geçmek ümidiyle, Vikinglerin daimi alay konusu Hıçkıdık, bir demirci ve Zebella’nın sırdaşı olan Kabbar’a çırak olarak verilir. Kabbar, oğluna duyduğu sevgiye rağmen, sık sık tek mirasçısının bir Viking olmaya, hele hele geleceğin Reis’i olmaya hiç uygun olmamasından utanç duymaktadır. Hıçkıdık’ın zekâsı küçümsenir ve kastan yoksun olması aşılamaz bir kusur olarak görülür.
“Animasyonda bir aktörün en önemli vasfı sesiyle canlandırma yeteneğidir. Hıçkıdık’la ilgili en çok sevdiğim şey sahip olduğu sorumluluk hissi, zekâsı ve olağandışı bakış açısının onun en büyük değerleri haline gelmesi. Desteklediğimiz Hıçkıdık’ın nitelikleri Jay Baruchel’le fazlasıyla hayat buluyor. O zeki, komik ve farklı bir mizah anlayışına sahip biri” diyor Arnold.
Arnold, Baruchel’in desteğimizi almaya değer, ezilen bir karakter yaratmaktaki başarılı performansının yanı sıra, Sanders ve DeBlois’den de övgüyle söz ediyor:  “Hıçkıdık, aslında geleceğin lideri ve bu durum kabilenin geri kalanını anlaşmaya varmak ve anlamak zorunda bırakıyor”.
Chris Sanders “Jay’le çalışmak çok eğlenceli çünkü o rollerinize gerçekten hayat verir.  Bundan daha fazlasını da yapar ve gerçekten sahnelerinin içinde yaşar.  Ona elinizdeki malzemeyi göstermek, Hıçkıdık’ın kendisini göstermek gibidir. Jay’i kayda alırken sık sık dur düğmesine bastı, “Bence bundan daha fazlasını söylüyor” dedi ve sonra tekrar baştan aldı. Elbette her seferinde kulağa daha hoş gelen bir ses yakaladı. Bazen bu sadece bir kelimeden ibaret oluyor ama fark yaratıyor. Bu süreç sonunda yapılan işler tam yerine oturdu. Jay’le gerçekleştirdiğimiz her kayıt aşamasından sonra Hıçkıdık karakteri hakkında fazladan bir şeyler daha öğrendik ve bu öğrendiklerimizi bir sonraki sahne serisinde kullandık” diyor.
Baruchel’in açıklamaları, “Filmin geçtiği Berk Adası’nda her Viking’in gerçekleştirdiği bir geçiş ayini var, yani gidip bir ejderha öldürmek. Vikingler adada kaldıkları süre boyunca ejderhaların insafına kalmışlar. Onlar aslında Vikinglerin başa çıkmak zorunda olduğu haşereler, güvercinler, kokarcalar ya da rakunlar gibi. Sadece heykelleri berbat etmek ya da bahçeleri parçalamak yerine, koyunları çalıyor ve tüm köye zarar veriyorlar. Hıçkıdık’ın sonunda bir ejderhayla dostça bir ilişki geliştirmesi, köyünde değerlerine hakaret etmek anlamına geliyor. Bu, liderlerinin oğlunun kesinlikle yapmaması gereken bir şey” şeklinde.
DeBois’e göre Baruchel sadece Hıçkıdık’ın konuşması gerektiği gibi konuşmakla kalmadı o ayrıca onun belli karakteristik özelliklerini de hatırlattı: “Hıçkıdık neyse Jay hepsini somutlaştırdı. O biçim veren çok kıvrak bir zekâya sahip ve çok akıllı, karaktere bunları getiriyor. Bu yüzden Hıçkıdık’ın hislerini ortaya çıkaran replikler çok samimi oldu. Sanki metne dayalı değilmiş hissini veriyorlar.  Onu, babasının ilgisine, hatta köyün kabullenmesine ya da takdirine duyduğu özlemden ötürü, genellikle geriye giden bir karaktermiş gibi hissediyorsunuz. Savunma aracı olarak, kendisini sertleştiren ve komedi algısını geliştiren bir karakter gibi hissediyor. Jay’le ilgili olarak bunu seviyorum.”
Zayıf ve komik olmak komedide işe yarayabilir ama “Kayıtsız Zebella” adlı birinin oğlu için kesinlikle işe yaramıyor. Baruchel şöyle diyor: “Hıçkıdık’ın babası Vikinglerin savaş lordu. O sert bir adam. Zebella’nın kollarından her biri Hıçkıdık’ın iki katı büyüklüğünde. Bana göre gerçek hayattaki babamdan çok da farklı değil. Onun da benden tüm istediği, hokey ya da beysbol oynamamdı ama bunların ikisi de hiçbir zaman gerçekleşmeyecek”.
Zayıf Baruchel’in Hıçkıdık’ı seslendirdiği yerde, İskandinav Başkomutan Zebella gibi birini, heybetli bir aktörün inandırıcı bir şekilde seslendirmesinden daha mantıklı bir şey olmazdı. Eski Sparta Kralı’na ne dersiniz?
Arnold, “Gerry Butler 300 Spartalı’daki rolüyle çok iyi tanınan biri haline geldi ve biz o filmi seyrettiğimizde ‘Aman Tanrım, işte bizim Zebellamız’ diye düşündük. Bu adamın dolu dolu, gürleyen, büyük, muhteşem bir sesi var. Gery’yi davet edip onunla bir araya geldiğimizde filmde sahip olduğumuz şeyleri gösterdik, çok yakından ilgilendi ve çok heyecanlandı” diyor.
Ve Butler harika bir iş deneyimine sahip bir şekilde geldi: “Bu konuda çok şanslıyım, daha önce bir Viking’i oynamıştım ve bu tür karakterleri de çok fazla canlandırdım, Hun İmparatoru Atilla’yı oynadım. Ortaçağ döneminde geçen bir filmde yer aldım. Bu yüzden kılıç, kalkan ve mızrak kullandım. 300 Spartalı filminde oynadığım Leonidas karakterinin yanı sıra İzlanda’da bir film yaptım. Beowulf’u oynarken orada 3 ayımı geçirdim. Belki de o tüm zamanların en büyük Viking hikâyesiydi. O karakter de, bu filmde olduğu gibi bir canavarla karşı karşıya geliyordu. Kariyerimin genel olarak beni bu tarz rolleri oynamaya yönlendirdiğini hissediyorum. Lider olunan, güçlü olunan, asil olunan ama bir nedenden savaşan, bazı şeylerden korkup korkmadığından pek emin olmadığım ama hala bir şekilde savaşmaya devam eden karakterler”.
“Bana göre tüm oyuncularla yaptığımız görüşmelerin içinde en önemlisi, onu kayda almadan birkaç gün önce Gerard Butler ile yaptığımız konferans bağlantısıydı. Onunla, Vikingler’le ilgili her şeyi temsil eden Zebella hakkında pek çok şey konuştuk. Gerard, bu karakterin kötü ya da alçak biri olarak ortaya çıkmasını istemedi ve bu adamın filmdeki rolünü ve Hıçkıdık’la olan ilişkisini tartışmak için tek bir şansımız oldu” diye ekliyor DeBlois.
Butler’la yapılan başlangıçtaki ilk telefon görüşmesi, yönetmenlerin Zebella karakterinin iç yüzüyle ilgili fazladan şeyler anlamalarını ve filmin gelişim sürecinde bunun bir dönüm noktası olmasını sağladı. “Zebella’nın oğlunu gerçekten çok sevdiğine ve muhtemelen bunu kendine bile itiraf etmediğine karar verdik. Bu, onun utancından dolayı değil, korumasından dolayı. Hıçkıdık’ın bir süre için evden çıkmasına izin verirse muhtemelen kendisini öldürteceğine inanıyor. Bu Hıçkıdık’ın bir Viking olmayı gerçekten istemesiyle ilgili. Hıçkıdık, kendisini öldürme ihtimali olduğunu bile bile bir ejderhanın karşısına çıkacak ve eğer ne yapacağını bilmiyorsa bu sonla karşı karşıya kalacak” diyor Sanders.
Butler durumu “Bana ‘Hadi karakterinden ve onu nereye oturtmak istediğinden konuşalım’ dediler. Daha önce bir animasyon filminde yer alma fırsatım olmamıştı. Ben, 300 kişinin çalıştığı bir film olduğunu ve benim de bunun küçük bir parçası olacağımı düşünmüştüm. Ama konuştuğumuzda bu çok yaratıcı ve oldukça ilham veren bir görüşme oldu. Fikirlere çok açıktılar ve kendimi onlara cesaret verirken buldum. Hikâyeyi kafamızda şekillendirdiğimiz haliyle görmek gerçekten harika. Mesela, Zebella’nın problemleriyle ilgili olarak Kabbar’la konuşmasının ardından, bir ayna sahnesiyle Kabbar’ın bu konuyla ilgili olarak Hıçkıdık’la konuşması fikri. Biz Zebella’yı biraz diğer yönüne de ağırlık verdik. Açık bir şekilde hala güçlü bir karakter olmaya devam ediyordu. Ama bunun üzerine biraz mizah ekleyip, Hıçkıdık’la biraz daha ilgilenmesini sağladık. Ve bunları bir lider olmanın sorumluluklarıyla dengeledik. Bu bana birlikte ilerlerken daha fazla farklı şeyler deneme özgürlüğü sağladı” sözleriyle anlatıyor.
Film yapımcıları, merhamet ve sempati duygularını uyandırmanın yanı sıra komedi için potansiyel olan bir ikilemin de üzerinde durdu. Bu da adadaki en göz önünde bulunan adamın ezik, ‘problem’ bir çocuğa sahip olması. Herkesin hayran olduğu Zebella, köydeki potansiyel en büyük problemi, yani Hıçkıdık’ı taşıdığının acılı bir şekilde farkına varacak.
Baruchel’inki kadar Butler’ın da fiziksel özelliği Zebella’yı etkiliyor: “Benim karakterimin animasyonunu yapan Kristof Serrand’ın, sürecin yaklaşık yarısında yapılan parçaları bir araya getirmesi gerçekten bana ilham verdi. Bu projede bana ilham veren her şeyi görebiliyorum. Bu harika, çünkü yaptığım şeyi görme ve duyma fırsatım oldu. Kayıttayken neden stüdyoya kamera getirdiklerini hep merak ederdim. Kristof’un yarattığı animasyonla benim stüdyodaki halim arasında yapılan ara çekim parçaları birleştirildiğinde neredeyse aynı hareketler ortaya çıktı. Kendimi ifade ediş tarzımdaki karakteristik özelliklerimi, Hıçkıdık’la olan ilişkimde ve hareket ediş şeklimde görebildim”.
Animasyoncular aktörlere ilham verirken aktörler de film yapımcılarına ilham verdi. Sanders “Gerard yorulmak nedir bilmeyen biri, bizi toplantı yapmaya sevk ediyor. Kayda geçilecek koca bir filmimiz var ama biz bir saatimizi sadece bir sahne üzerinde harcıyoruz. Çünkü şunu söylemek zorundayım ki Gerard inanılmaz yaratıcı. Onunla gerçekleştirdiğimiz ilk toplantı, yaklaşık dört saat sürmüştü bu bir toplantı için gerçekten uzun bir süre. Ama o, toplantıyı başladığından daha enerjik bir halde tamamladı. Bize hala bir şeyler sunuyordu ama bitirmek zorundaydık çünkü uçağımızı kaçırmak üzereydik. Gerard’la yaptığımız toplantılara büyük bir hevesle katıldım çünkü o anlarda ortaya çıkan malzemeler çok iyiydi” diyor.

DeBlois ekliyor: “Böyle inanılmaz bir oyuncu kadrosuna sahip olduğumuz için çok şanslıyız. Gerard bu karaktere çok fazla ağırlık ve hırs getirdi. Bütün o özelliklerinin yanında, altından bir kalp taşıyan Süper Viking için o mükemmel bir seçimdi. Ona verilen karakter, güçlü özelliklere sahip. İki misli mutlu olduk çünkü onun oyunculuğu inanılmaz. Karaktere çok şey katıyor, her toplantıda birçok fikir üretiyor”.
DreamWorks Animasyon’dan Jeffrey Katzenberg’in “Çirkin Betty” serisinden sonra ulusal bir fenomen haline gelen America Ferrera’yı yeteneklerini projeye katmak için davet etmesi de film yapımcıları için inanılmaz bir şanstı. Adadaki en çok umut vaad eden Viking genci Astrid, çok önemli bir karakterdi.
“America Ferrera tarafından seslendirilen Astrid karakteri, orijinal kitapta yoktu. Ama biz bunu film yapımcılarıyla tartıştığımızda hikâyede kadın izleyicilerimiz için benimseyecekleri ve kendileriyle özdeşleştirebilecekleri bir şeylerin olmasının, güçlü bir kadın karakterin olmasının çok önemli olduğunu hissettik” diyor Bonnie Arnold.
Ve Astrid böyle bir karakter. O sınıfının en iyisi ve tüm Berk’deki ejderha savaşçısı gençlerin başında geliyor. “Hıçkıdık onunla hoş bir tezat oluşturuyor çünkü kafasında o hiçbir şeyi doğru yapamayan biri. America’yla ilgili en harika şey, onun güçlü bir sese sahip olmasının yanında, sesinde bir sürü duyguyu da barındırıyor olması. Başlangıçta Hıçkıdık’a karşı sert olmasına rağmen, içinde onu sempatik yapan bir sıcaklık var. Hıçkıdık hakkındaki her şeyi öğrenmeye ve onu daha iyi anlamaya başladıkça, birazcık yumuşuyor ve bana göre America bunu çok güzel yansıtıyor” diye ekliyor Arnold.
Dean DeBlois devam ediyor: “Astrid ideal bir Viking gencini temsil ediyor. Ondan önce gelen kişilerin düşüncelerini benimsiyor ve ‘Ejderhalar düşmandır, bu işi ciddiye almak ve çok çalışmak zorundasın’ sonucuna varıyor. Nesiller boyunca süregelen bu savaşın, ailesinin hala sürdürdüğü bu savaşın, onlara miras olarak bırakıldığını fark ediyor. Bu hislerle eğitim başladığında Hıçkıdık’la aralarında büyük bir anlaşmazlık oluyor çünkü o bu işi pek fazla ciddiye alıyormuş gibi görünmüyor. Astrid tamamen konsantre bir şekilde çok çalışıyor ve sürekli alıştırma yapıyor. Eğlenceye vakit ayırmaya izin vermiyor. Biz onunla lisenin yıldız sporcusu arasında bir tür kıyaslama yaptık. Her zaman konsantre, her zaman alıştırma yapan, pek fazla eğlencede yer almayan, aptalca davranışlar sergilemeyen.  Gereken gayreti göstermeyen insanları hiç beğenmiyor. Ve Hıçkıdık kesinlikle böyle bir gibi görünüyor”.
“America da tıpkı canlandırdığı karakter gibi çok konsantre. America repliğini alıyor, onları sanki gerçek bir insanın sözleriymiş gibi bir his verecek şekilde renklendiriyor. İşte bu yüzden onun rolüne yaklaşım şeklini seviyorum. Sadece repliğini okumak için gelmiyor, aksine karakterini tamamen anlamış bir şekilde geliyor. Bu da ekranda büyük bir fark yaratıyor” diyerek devam ediyor DeBlois.
“Astrid hiç oyun oynamıyor, yani sadece iyi bir Viking olmak ve ejderhaları nasıl alt edebileceğini öğrenmek için orada. Şu televizyondaki reality şovlara çıkan kızlara benziyor. Hani ortaya gelip, şöyle derler ya: ‘Buraya arkadaş kazanmaya gelmedim, buraya kazanmaya geldim’. Onu canlandırmak çok eğlenceliydi. O kötü biri değil ve eğer korkarsa sadece bunu yaratıcılığa dönüştürüyor. O, ‘Tamam, bu ejderhadan çok korkuyorum. Peki bu durumdan nasıl kurtulabilirim?’ diye düşünüyor. Diğer tüm karakterler ejderha görünce beceriksizce davranıp korkarken, bütün iş ona kalıyor. Tüm bu odaklanma duygusunu, yaşadığı sevecen anlardan sonra bir kenara bırakıp, Hıçkıdık’ı tanıması ve yaptıklarına saygı duyması harikaydı. O, cesaretin karşı yakasında daha önceden hiç hesaba katmadığı bir şey olduğunu fark etti” diyor Ferrera.
Ferrera projeye geliş sebebi sadece saygı duyması değildi, ayrıca kaynak materyale ve işleniş biçimine de saygı duyuyordu: “Çocuk kitaplarını seviyorum. Cressida’nın bu kitaplardaki yaklaşımını da çok sevdim. Bu kitaplar çocukların şunu sormasına izin veriyor: ‘Benim hayatımdaki ejderhalar neler ve eğer ortada korkmak için bir neden varsa bununla başa çıkmanın bir yolu da var mıdır?’. Böyle filmlerin ve kitapların yapabileceği en iyi şey bu. Büyük meselelerle karşılaşmak, onları ortaya koymak ve bunu yaparken de bazen hiç beklenmedik bir biçimde çocukların anlayabileceği ve becerebileceği bir yol kullanmak”.
Hıçkıdık ve Astrid’le beraber Ejderha Eğitimi’ne katılan diğer katılımcılar da düşmanlarını anlayabilmesine rağmen, henüz onlarla başa çıkamıyor.  Karakterlerine uygun diğer isimler şöyle: Jonah Hill’in seslendirdiği Südüklü; Christopher Mintz-Plasse tarafından seslendirilen Balıkayak;  mücadeleci savaşçı ikizler Tersceviz (Kristen Wiig)  ve Sertceviz (T.J. Miller).
Yapımcı Bonnie Arnold “Hepsi de genç ama Hıçkıdık’dan pek de bir farkları yok. Südüklü, Balıkayak ve Sertceviz kitaptan gelen karakterler ama biz yine daha fazla kadın karaktere ihtiyacımız olduğunu düşündük bu yüzden Sertceviz’e bir ikiz yani Tersceviz’i getirdik. Birbirlerine o kadar benziyorlar ki bazen onları ayırt etmek çok zor oluyor. Daha önce üzerinde çalıştığım animasyonlardan farklı olarak yaptığımız şey, seslendirmeyi yapacak tüm oyuncuları aynı anda bir odada toplamak oldu. Bana göre bu ekip çok başarılı oldu çünkü daha öncesinden beraber çalıştılar ve birbirlerini tanıyorlardı. Aktörler tarafından hazırlıksız olarak yaratılan bir sürü güzel malzeme oldu” diyor.
“Saturday Night Live”ın yıldızı Kristen Wiig ikizlerden birini seslendirmek için sesinin perdesini düşürdü ve ona boğuk bir hava verdi. Bukalemun Wiig ve konudan ayrılarak sık sık doğaçlama mücevherler keşfeden tek kişilik gösteri ustası Miller, komedide daha tecrübeli.
Tersceviz’i seslendiren Kristen Wiig: “Bana göre skeç komedi yapmak ve bir animasyon karakteri canlandırmak birbirine çok benzer şeyler. Bir skeç karakteri yaparken, karakter görünümü, kıyafetleri ve peruğuyla bağlantılıdır. Tersceviz gibi bir animasyon karakteri için de bu böyle. O biraz kambur ve dağınık. Kolları yara bere içinde, o erkek gibi bir kız. Chris ve Dean’le beraber çalışırken, onun için bu son derece kaba, cızırtılı sesi bulduk. Bu, onun uzun örgü saçlarına, çarpık dişlerine, her şeyine çok uydu” diyor.
DeBlois, “Bu iki seslendirmeye dikkat edin. Bu büyük bir fırsat. İkisi de çok eğlenceli. Harika bir heyecana sahipler ve onları gerçek kardeşler gibi hissediyorsunuz ama sık sık birbirlerinin boğazına yapışıyorlar. Yani bu bana kız kardeşlerimle büyürken yaşadığım günleri hatırlatıyor!” diyor.
Başarılı komedyen Miller, Sertceviz’le beraber ilerlemenin en iyi yolunun akılcı bir yoldan yaklaşmak olduğuna karar vermiş: “Küçük bir Viking araştırması yaptım. Eğer bir başlık takacaksam üzerinde boynuzlar olmalıydı. Beysbol şapkalarımın üzerine yapıştırılmış boynuzlar vardı. Ben de bazen sadece o boynuzları taktım. Son zamanlarda hiç arabayla yolculuk yapmadım. Sadece kayığa ve tekneye bindim. Aslında bunu Los Angeles’da yapmak birkaç nedenden ötürü oldukça zor oldu: Birincisi su olmaması ve ikincisi de teknenin yakıt masrafının çok olması. Çoğu insan bunu bilmez. Ayrıca yaratıklarla savaştım. Araştırmamın bir bölümü de bundan oluşuyordu. Dün bir rakunla dövüştüm, ondan önceki gün de bir yaban domuzuyla”.
Chris Sanders, “Christopher Mintz-Plasse’ın ses sınavını duyar duymaz hemen aklımıza Balıkayak geldi. Balıkayak dev bir karakter ve bizim kesinlikle bununla kontrast oluşturacak bir şeye ihtiyacımız vardı. Ve Christopher’ın müthiş, oldukça tiz ve küçük bir sesi var. Biz de bu tiz, küçük sesi dev bir karaktere koyduk. Balıkayak kendi gücünün farkında olmayan biri. O gerçekten harika bir Viking ama biraz çekingen ve kendinden pek emin değil” diyor.
Mintz-Plasse karşılık veriyor: “Tiz bir sesim olduğunu bilmiyordum. Bunu daha önce duymadım, konuştuğum zaman kendi sesim kulağıma ‘adam sesi’ gibi geliyor. Bana göre benim sesim ‘adam’ gibi çıkıyor. Balıkayak çok zeki biri. Ejderhalar hakkında çok şey biliyor ve alakasız konulardaki bilgileri bağırarak söylüyor, böyle şeyler de arkadaşlarını rahatsız ediyor ama sonuçta yardımı oluyor. O çok güçlü bir karakter ve eğer ben işimi doğru yaparsam çok da komik bir karakter olur”.
Dean DeBlois, “Balıkayak olarak Christopher ve Südüklü olarak da Jonah Hill eşleşmesi mükemmel. ‘Çok Fena’yı izlediğimde bu iki adamın harika bir ekip olduğunu anlamıştım ve ayrıca ikisinin de çok eğlenceli olduğunu düşünüyorum. İkisi de repliklerde doğaçlama yaptı, hem de birçok kez. Gerçek sözleri kestik ve sadece doğaçlama olanları kullandık. Hissettikleri şeyler çok canlı ve enerjikti. Ağızlarından çıkan her şey bizi kahkahalara boğdu” diyor.
Hill’in sözleşmeyi imzalamak için birçok nedeni varmış: “Bana göre bu film inanılmaz bir fantastik macera, gerçekten müthiş. Daha önce Vikinglerle ya da ejderhalarla ilgili bir film yapmamıştım. Bu yüzden bu ikisinin karışımı bana heyecan verici ve eğlenceli geldi. Bu filmlerdeki eğlence tarzı herkese göre. Gidip izleyebileceğim ve küçük çocukların da gidip izleyebileceği bir filmin parçası olmak gerçekten müthiş. Erkek kardeşimin çocukları var ve bu tarz filmlerin hepsini izliyorlar. Eğer bu filmleri yetişkinler için de eğlenceli bir hale getirebilirsem işte o zaman bu harika olur”.
Kuşkusuz kahkahanın kaynaklarından biri de Kabbar’ı canlandıran ses üstadı Craig Ferguson. Bu demircinin görevi, ilk olarak Hıçkıdık’ı tehlikeli yollardan uzak tutmak, sonra ona yol göstermek ve adanın genç Vikinglerini Ejderha Eğitimi’ne tabi tutmak. “Bana göre o, Hıçkıdık’ın annesi Bay Kabbar,” diyor Arnold alaycı bir şekilde. “Kabbar, Hıçkıdık’a kök söktürüyor ama bir taraftan da ona kalpten özen gösteriyor. Ayrıca Hıçkıdık ve babası Zebella arasında arabuluculuk yapıyor”.
Dean DeBlois ise şöyle düşünüyor: “Zebella muhtemelen şöyle düşünüyor ‘Oğlumu çalışması için en yakın arkadaşımın demirci dükkânına koyacağım, belki demirleri kaldırırken kasları gelişir’. Ama Kabbar’ın tek gerçek arkadaşı Hıçkıdık. O oldukça kaba biri ama Hıçkıdık’a verdiği öğütlerde çok dürüst. Bunlar genellikle müthiş tavsiyeler olmuyor ama yine de açık sözlülükle verilen, inceliği olmayan komik öğütler. Ve kesinlikle Hıçkıdık’ın çoğu zaman duymaya ihtiyacı olan şeyler”.
Ferguson, “Kabbar’ın genç Vikingleri eğitme şekli sadece onları ejderhaların önüne atmaktan ibaret. Orada hayatta kalan, belli ki savaşta da hayatta kalacak. Hiçbir gence duygusal davranmıyor. Onların gözden çıkarılabilir olduklarını hissediyor ve bana göre bu oldukça adil. Hıçkıdık hariç. Bence Hıçkıdık’a bayılıyor” diyor.
Savaş kariyeri boyunca birkaç kez ejderhalarla karşılaşan ve bu yolda birkaç uzvunu kaybeden Kabbar, bu yüzden hem daha tecrübeli hem de biraz umursamazdır. Ferguson ekliyor: “Kabbar’ın benim aksime birkaç önemli uzvu eksik. Ufak tefek eksikliklerim olsa da bende bunlar tam. Tüm bu gerekli donanımlar, insanoğlunun günlük işleri için gerek duyduğu şeyler. Ben çoğuna sahibim. Bunlar Kabbar’da olmamasına rağmen, bu durumla oldukça barışık. Bana göre o, yaralarını hatıra olarak, daha doğrusu savaşta kazandığı gururları sevgiyle hatırlatan bir şey olarak görüyor. Ama sesinizi bazı uzuvları eksik bir animasyon karakterinden çıkarken görmek oldukça ilginç ve alışılmadık bir şey. Ve animasyonun DreamWorks’de tamamlandığını görmek büyüleyici. Yani demek istediğim, orası çok çok akıllı insanlarla dolu bir bina. Onlar çok zekiler, çabalıyorlar, çok nazikler ve çoğu makul insanlara benziyor, bu da şov dünyasında pek rastladığımız bir durum değil”.

Bir yanıt yazın