Kanımdaki Barut

Kanımdaki….

“ BARUT “

ŞİDDETE KARŞI
ŞİDDETLİ BİR SİNEMA

Türkiye’de her üç kadından biri şiddet görüyor. Peki, o annenin yetiştirdiği ve anadil olarak ‘şiddet’i öğrenen bir çocuk büyüdüğünde nasıl bir birey olacaktır? O toplum, nasıl bir toplum olacaktır?

Bu ülkede şiddet uygulanıyorsa, şiddet sıradanlaştırılıyorsa, üstü örtülmemeli, tam aksine şiddete dikkat çekilerek etkileri gösterilmelidir. Bu anlamda sinema, yarattığı kahramanlarla çok etkili bir araçtır.

Barut projesi, bu amaçla yapılan ve sanat camiasından destek gören bir projedir. Bir sinema filmi olmaktan öte bir sosyal sorumluluk projesidir.

Filmin senaristi, yönetmeni ve başrol oyuncusu olan Haluk Piyes, Almanya ve Türkiye’de, gerek yaptığı işler gerekse özel yaşantısında, şiddete karşı özellikle çocukların eğitimi, spora yönelerek kötü alışkanlıklardan uzakta tutulmaları için çalışmakta. Bu nedenle televizyon ve sinemada yaptığı işlerde daima sosyal bir mesaj vermiştir. Konuşarak,iletişim kurarak, sevgiyi ifade ederek her türlü şiddete karşı konabileceğine inanmaktadır. Şiddete karşı şiddetli bir sinema ile ifade edilmek istenen de budur. Toplumu oluşturan en küçük parça ailede yakalanacak küçücük bir değişim, kelebek etkisi yaratarak bütün toplumu etkileyecektir.

Toplum olarak sorgulamaktan ziyade itaat etmeyi, gelenekleri devam ettirmeyi tercih ettiğimiz için şiddet, adeta toplumumuzun konuştuğu ortak bir dil halini almıştır. Oysa kanımıza işleyen bu dilin evrim geçirmesi gerekmektedir. Bunu da ancak en güçlü yöntem olan sevgi ile başarabiliriz. Yani şiddete karşı şiddetli sevginin diliyle!

Sanatı sanat için yapmanın ötesine geçerek toplum sorunlarını sanatın özel konusu haline getiren, hisseden, hissettiren ve farkındalığı yüksek bir yaklaşım var Haluk Piyes’in sinemasında. Yine Piyes’in sinema anlayışında, halkla ortak bir dil yakalamak, duyarlılığını yansıtmak ve yerelliğin, evrenselin ilgisini çekecek şekilde yansıtılması (glokal)  da esas alınmaktadır.

Yönetmenin Görüşü

İnsanlık tarihi boyunca insanlarla birlikte varolan; maalesef ki yine bizimle birlikte varlığını hala sürdüren ‘şiddet’ kanserli bir hücre misali bir nevi yaşamsal organımız olan aileye kadar girmiştir. Oysa aile, toplumun temelini oluşturan, sevginin, saygının ve güven duygusunun geliştiği tek kurumdur. Fakat  ‘şiddet’  aile içinde de yaşanmaktadır.

‘Aile içi şiddet’  en büyük ve en ciddi insanlık suçudur.Yapılan araştırmaların da gösterdiği üzere,  bu problem çok ciddi boyutlara ulaşmıştır. Şiddete maruz kalan çocuklar, gün geçtikçe içine kapanmakta, güven duygusunu  kaybederek korkarak yaşamaya, sessizliğe gömülmektedir. Birçok ebeveyn kolay kolay çocuklarının hastalanmış ruhlarını kabullenemez veya her zaman fark edemez. Yaralanmış  minik kalplerini göremez…

Bu filmin ana temasını oluştururken, aile içi şiddete maruz kalmış ufak bir çocuğun gözlerinden bakmaya, fırtınalar kopan yüreğinden hissetmeye çalıştım.

Ben Haluk Piyes…

16 yıldır sosyal danışmanlık yapıyorum. Zamanımın çoğunu hem şiddet hem de madde bağımlısı gençlerle ilgilenerek geçiriyorum. Bir zamanlar ben de onlardan biriydim; bahis için dövüşen bir kafes dövüşçüsüydüm. Zamanla bu hastalıklı ruhumla yüzleştim. Kendimi tanımamı sağlayan, bir anlamda hayatımı kurtaran öğretmenim ve psikolojik danışmanım olan kişi sayesinde. O benim sahip olduğum bir şanstı adeta. Beraber çalıştığım çocuklar için de bu şansı yaratma çabasındayım. Onları bu yönde eğitmeyi ve yardımcı olmayı kendime misyon edindim.

Hiçbir şey çözümsüz değildir…

Fakat yalnızca yakınınızdaki ailelerin problemlerini çözmek yetmiyor. Çünkü her ne kadar etrafınızdaki şiddet problemlerini ele alsanız da bunu canlı tutan medya; sizden daha hızlı, daha etkin ve daha geniş çapta çalışarak daha fazla çocuğa ulaşmakta. Elbette ki medya bu hastalığı yaratan değil, bunu kullanandır.  Zaman zaman insanların hayatlarındaki sorunları şiddetle çözmeye teşvik edip, bunu mübah kılmaktadır. Ancak yine de çözüm, kitle iletişim araçlarındadır.

Türkiye’deki ailelerin özellikle varoş kesimin %95’inde şiddetin “normal”  olarak nitelendirilmesi bizleri vahim bir tablo ile karşılaştırmakta. Bir profesörün bile sokak ortasında eşini dövüp manşet olduğu ülkemizde, hepimizin görevi, şapkalarımızı önümüze koyup düşünmektir.

Daha sağlıklı, mutlu ve başarılı nesiller yetiştirmek ve tüm dünyaya faydalı bireyler eğitmek adına;  Şiddetin sebebi nedir? Neden ileri gelir? Nasıl ortadan kaldırabiliriz?  diye düşünmek, toplumun tüm kesimlerini bu bilinçlenme ve çözüm üretme sürecine dahil etmek, bir dünya vatandaşı olarak  başlıca görevimiz olmalıdır.

Hikâyeme gelince…

Baba karakterimiz  “Bülent” yıllarca tetikçilik yaparak hayatını kazanmış, çocuklarına şiddetin en ağırını yaşatarak onlara bu acıyı miras olarak bırakmıştır. İki çocuğunun gözleri önünde eşini öldüren Bülent, onlara hayatları boyunca unutamayacakları bir “an’ı ” bırakmıştır.  Zamanla,  annelerinin ölümüne  tanıklık eden iki erkek kardeşin yaşadığı iki farklı travma baş gösterir. Acısını içine gömüp hiçbir şeyi hatırlamak istemeyen Duman ve yaşadığı travmanın üstüne giden Barut… Evlerinde sürekli şiddete maruz kalan çocuklar, tüm bunlar yetmezmiş gibi sokakta ve okulda da şiddete maruz kalmaktadır. Bir süre sonra ise çözümlerine sorun üretmek için kendileri de şiddete başvurmaya başlarlar. Esasında şiddettin ta kendisidir onların sorunları… Bu, okumalarına, sosyalleşmelerine, gelişip iletişim kurmalarına engel olur.

Hikâyedeki bir başka karakter ise “Maço Musti” dir. Maço Musti, annesi tarafından şiddet göre göre kendi kabuğuna çekilen, aile içi şiddetin bir diğer kurbanıdır. Çok iyi keman çalmasına rağmen, kendini ortaya koyamayan hatta cinsel kimliğini bile saklamayı tercih eden gencecik bir kızdır.

Filmim, bu gençlerin şiddete hayır diyebilmeyi başaran ve aileleri ile uzlaşma, yüzleşme çabalarının sancılı sürecini anlatmaktadır.
Gerçekleri değiştiremeyiz, ama paylaşarak yükümüzü hafifletebiliriz.

Aile içi şiddet en büyük insanlık suçudur, insan haklarına tecavüzdür…
Bunu yok edebilecek tek çözüm toplumun tüm kesimlerinin bilinçlenmesidir. Ben de bu konuda sinema filmi projemle kamuoyunun dikkatini çekerek çözümün bir parçası olmak için çalışıyorum. Çünkü gidilecek en iyi yollardan biri de “sinema”dır.

Her çocuğun kahramanıyla buluştuğu, her kadının bir nebze bastırılmışlığını bir kenara attığı ve her insanın farklı dünyalar ile buluştuğu noktadır “sinema”… Bilindik ambalajların içinde evrensel bir problemi anlatarak sürekli bir çözüm sunmanın gerekliliğini düşünüyorum ve hikâyemin bunu gerçekleştireceğine inanıyorum…

Filmin müzikleri, klasik temaların yanı sıra türkü, Türkçe rap ve punk-rock yapan müzisyenler tarafından donatılacaktır. Ayrıca “Tanrı Kent” ve “La Haine (Protesto)” filmlerinde olduğu gibi samimi olan hikâyemde aynı şekilde samimiyeti arttıran oyuncularla çalışacağım. Birkaç ünlü isim dışında, seyircide kalıpsız, önyargısız izleyebileceği, isimleri henüz duyulmamış iyi oyunculara yer vereceğim. Bu durum, hikâyemizin gerçekçiliğini artırarak seyirciyi içine çekecektir. En önemlisi her kesimden insan, filmde parmaklarıyla kendilerini işaret edip, yüzleşecektir. Pergeli benliğimizin merkezinde tutup bir daire çizdiğimiz zaman, özlem duyduğumuz her şeyin, o çemberin içinde olduğunu göreceğiz. ..

Ben de bunu başarabilmek için yola çıktım… Sinemanın alt metninde bu insanlar olduğu gerçeğini bilerek, bazı şeylerin düzeleceğine inandım. ‘Seni Seviyorum Baba’ diyebilmenin inanılmaz hafifliğini hep birlikte kalbimizin derinliklerinde hissedebilmek umuduyla…

“Şiddet uygulayan çocuk, sevgiye en muhtaç olanıdır.”

Saygılarımla

Haluk Piyes

Sinopsis
Hayatta bazı anları unutup yoluna devam edersin…
Bazı anları hatırlar tebessüm eder sevinirsin…
Bazen hüzünlenip ağlarsın…
Ama bazı anlar vardır ki, en derininde taşırsın…
Ta ki gerçekleri öğrenip  su yüzeyine çıkarana kadar…
Tam anlamıyla yüzleşene kadar….

Henüz yirmisinde olan ve üniversiteye yeni başlayan BARUT’un kendisi gibi etrafındaki insanların tümünün hayatlarında gizlediği bir şeyler vardır. Barut için ise yüzleşme ve o unutulması zor anı silme zamanı gelmiştir…

Barut’un babası BÜLENT eski bir tetikçidir ve annesiyle bir gece kulübünde tanışarak evlenmiştir. Ama bir gün eve döndüğünde eşiyle, eski patronu SELAHATTİN’i uygunsuz bir durumda görmüştür. Bu yüzden Barut ve abisi DUMAN çok küçük yaşta annelerinin, babası tarafından gözlerinin önünde öldürülmesine tanık olmuştur… Eski patron Selahattin kaçmıştır.

Annesinin ölümünden sonra geçen her gün, Barut’un gerçeği öğrenmek için verdiği çabayı körüklemektedir. Bu olay bir tecavüz müydü, yoksa aldatılma hikâyesi mi? Patron kimdir ve nerdedir?

Barut bu günden sonra o güne ait, tüm bilgileri bir araya toplamaya başlar. Annesinin ölümünü haber olarak yayınlayan gazete sayfaları o güne ait birer kanıt niteliği taşırken, aynı zamanda da anneye dair bir günlük olur… Adıysa “Ana Defteri”dir…”

Sadece Barut değildir o günün acısını taşıyan… Babası ve abisi de aynı duyguları paylaşmaktadır… Ama onların Barut’tan bir farkı vardır… Geçmişe sünger çekmeyi, yok saymayı, hiç hatırlamamayı tercih etmişlerdir.  Onlar için anne ihanet etmiştir.

O acı günden sonra, yıllarca saklanan bu defter, açıldığı gün herkes için  yeni bir başlangıç olacaktır …  ilk defa olarak “Ana Defteri” Barut tarafından açılır…  Artık geçmişin hesabı sorulacaktır…

Barut ilk iş olarak, herkesten gizli üniversitedeki kaydını dondurur… Sonra geçmişi sorgulamaya başlar. Ama ne olursa olsun hedefteki adam patrondur ve Barut için tek gerçek onda saklıdır… Annesine tecavüz mü edildi yoksa dedikleri gibi aldattı mı?

İlk hedefi; patrona ait bir barda sahte kimlik altında çalışmak olur.
Bu mekânda barmen olan arkadaşı Ali, Barut’un bu işlere bulaşmamasını istemektedir… O nedenle de onu uzak tutma çabasındadır. Ama Barut bir yolunu bulmuş, kapı görevlisinin üstesinden gelip mekânı işleten uyuşturucu bağımlısı Özen’in güvenlik görevlisi olur.  Özen’in bilmediği bir şey vardır; Barut, Özen’in fuhuşa zorladığı Deniz’le beraberdir… Barut’un bu kızla olan ilişkisi tüm kapıların kendiliğinden açılmasına yardımcı olmuştur. Ama Deniz’le olan ilişkisinde ciddi bir gerilim noktası vardır… Deniz, Barut’un onun ilk müşterisi olduğunu savunmaktadır. Barut buna inanmaz ama;  zaman zaman sevdiği kızda annesini görmesini buna bağlar. Bu durum Deniz’i sürekli olarak zor durumda bırakır…
Barut ilk işlerinde başarılı olur ve yavaş yavaş karanlık dünyada patrona doğru yaklaşmaktadır.… Bu başarı, yeni mekân işletmecisi AHMET’in gözünden kaçmamıştır. Babacan tavırlarıyla ve patronun yanında çalışma vaadiyle Barut’u kandırıp, daha karanlık işlere bulaşmasına neden olur. Barut’un hem Deniz’i, hem de fuhuş esnasında ağır tecavüze uğrayan genç bir Rus kızını sahiplenip kurtarmaya çalışması, ileriye dönük planları çığırından çıkarmaya başlar.
Barut’un hayatı bambaşka yöne doğru akmaktadır. Barut’un mahallesindeki tek yakın arkadaşı olan erkek görünümlü kız MAÇO ve Barut’un teyzesi DR. MERYEM ÖZ de bundan nasibini alır. Anne şiddetine dayanamayıp evden kaçan Maço’yla bile arası bozulan Barut, kızın kendisi için tekrar kadınsı hale büründüğünü, onu ölümüne sevdiğini bile anlayamayacak durumdadır. Aynı durum teyzesi için de geçerlidir.  Saklı gizli gördüğü teyzesi de babasının katil olduğu kanaatinde ve artık Barut’un sağlık durumundan endişelenip çözümü Bülent ile  yüzleşmekte arar.
Barut’taki değişim ailesinin de gözünden kaçmamıştır… Bu durum aile içinde herkesi içten içe kaygılandırmaktadır… Onları ayakta tutan tek şey ise Barut’un üniversitede okuyor olmasıdır… Ama kimse Barut’un okulda kaydını dondurduğu ve karanlık işlere bulaştığını bilmemektedir… Abisi Duman, Barut’u takip etmeye başlar ve gerçekleri tek tek öğrenir ama babasına söylemez. Babası öğrendiğinde ise çok geç kalmışlardır… Bu durum, babayla oğul arasında ciddi bir hesaplaşmanın sebebi olur… Barut annesinin ölümünde her ne kadar babasını suçlasa da, baba için tek gerçek vardır: “Annesi kendisini aldatmıştır”… Babası da gereğini yapmıştır. Ve bu gerçeği yıllarca ailesine dayatmıştır… Bunun sebebiyse babanın ev içindeki hakimiyetini kaybetmeyi göze alamamasıdır….
Barut artık kendini hiç olmaması gereken bir yerde karanlık insanların içinde, suçluların arasında bir çıkmazda bulur. Barut, hep kapalı kutu olarak kendisini saklamayı başarabildiğini sanmıştır, fakat artık ondan şüphe edilmeye başlanmıştır…
Sevdiklerine aşırı zarar verdiğini gören Barut kalp krizi geçirir ve hayatının dönüm noktasında artık annesiyle ilgili bir cevap aramaktan vazgeçer.
Ama karanlık dünyanın tehlikeleri peşini bırakmaz. Haber gelir… Patron, Barut’un sırf onun için çalışmasını ister… Barut nihayet yapmak istediğine ulaşmıştır… Ve büyük an için artık saatler kalmıştır… Bu zaman diliminde Barut’un babası Bülent’e bu haber ulaştığında işler iyice içinde çıkılmaz bir hal almaya başlar… Çünkü aslında gizli polis olan barmen Ali, bu arada baskın yaptıracaktır…
Barut; Deniz, Rus kızı ve Maço’nun hayatlarını düzene sokar ve patrondan cevap alabilmek için son kez yola çıkar… Ama bu bir tuzaktır. Patron, Barut’un kim olduğunu öğrenmiş onu ve sonradan mekâna gelen babasını beraber öldürmeye kararlıdır… Ama başaramaz. Polis mekânı basar. Selahattin, sıkı tetikçi olan oğlu FUAT ve adamları ölür… Bülent ağır yaralı hastaneye kaldırılmıştır… Polis eski işletmeci Özen tarafından vurulan Barut’u yaralı halde hapis öncesi babasını ziyaret etmesine eli kelepçeli olarak izin verir, çünkü babasının yaşaması artık bir mucizedir… Ama neye mal olursa olsun, Bülent şimdiye kadar kabullenmediği gerçekle Barut’un sayesinde yüzleşmiştir. Oğluna ilk defa olarak sevgisini göstermek için çabalar ama başaramaz… Barut onun yerine ilk kez hayatında sevgisini dile getirmeyi başarır. ‘Seni Seviyorum baba’….

Karakterler

Barut (Haluk Piyes)
Üniversiteyi kazanmış ve ailenin gözdesi. Her ne kadar babası ve abisi onunda annesinin ölümünü onayladığını ve böylece travmayı atlatığını düşünsede, Barut hayatına gerçekle yüzleşene kadar devam edememektedir. Her dostunda her düşmanında hayatına dair bir cevap arıyan, sorgulayıcı ve sevgiye en çok muhtaç olan aile ferdi.

Anne / Dr.Meryem Öz (Jülide Kural)
Anne büyük patron Selahattin için zorla pavyonda çalışıp sevgilisi olmuş. Hayatından fazla sevdiği Bülent’le  firar etmiş ve iki çocuk ile mutlu bir aile tablosu çizerken, kaderinin kurbanı olup ona boyun eğmiş ve artık kimsenin yüzüne bakamayacağından emin olarak ölümü göze almıştır.

Dr.Meryem Öz için ablasının ölümü onun için infazdan başka bir şey değildir. Doktor olarak başka insanlara faydalı olabilmek tek tesellisidir. Üstelik o insanlardan biri yeğenidir. Ona yardımcı olabilmek için dişi kaplan olacak kadar kararlıdır.

Bülent (Necmettin Çobanoğlu)
Anadolunun köylerinden genç yaşta gelip, Istanbul’da yıllardır tetikçi olarak ağır abilerin yanında çalışan adam. Hatır, gurur, namus ve şeref gibi en önemli aşiret simgelerine sahip. Bunlar için yasanın dışına çıkabilen biri. Ta ki sevgi onu bulana kadar…Sevgisi için bunlardan vazgeçer ama ihanete uğradığını sanıp tekrar yanlış gururuna hapis olur. Artık tek derdi oğullarının hayatlarının kurtulması ve açılmış namus defterini kapatmaktır.

Duman

Babasının doğrusunu ve yanlışını kendi doğrusu ve yanlışı olarak kabul eder
Kardeşi Barut’a baba gibi sahip çıkmış, aile travmasını yutmuş,
hayata devam edebilmek kardeşine bakabilmek için kötü anısını derinlerde gizlemiş, beyefendi ve dürüst bir mağdur. Eşinin onu çocuk gibi sevmesi onu tedavi etse de,  gerçekle yüzleşmeden iyileşemeyecektir Duman.

Yönetmen Hakkında
Haluk “Luk” Piyes  30 Mart 1975 Köln doğumludur. 16 yaşından beri sosyal danışman olarak şiddet ve madde bağımlı çocuklarla çalışır. Profesyonel Thai Box ve Box’la para kazanıp Hukuk eğitimini sürdürebilen Piyes 1995’de 112bin kişinin katıldığı ‘Face of the Year’, avrupanın en büyük yetenek yarışmasını kazanmıştır ve 3 sene boyunca Los Angeles ve New York’da eğitim almıştır. American Film Institute (AFI, Los Angeles) senaryo ve yönetmenlik eğitimi alan Piyes daha sonra New York Actor’s Studio School’da, yöneteceği filmlerde oyuncularla daha iyi çalışabilmek için Marlon Brando ve James Dean gibi efsanelerin eğitim aldığı okulda eğitim almıştır. Sunulan oyunculuk tekliflerini kabul edip Almanya’da KANAK ATTACK’ filmi ile 4 milyon DVD satarak kült haline gelmiştir. Gurbetçi gençlerin sesi olan Piyes 20 üzerinde TV-film ve uluslar arası 10’u aşkın sanat filminde oynamıştır. Yazar olarak 11 senaryosundan birini Amerikan ‘Lions Gate’ şirketine satmıştır. 4’ü Türkiyede geçen senaryolarını hayata geçirebilmek için Türkiye’ye gelmiştir. “Evrensel ama yinede Türk’e öz hikayeler anlatmak lazım artık” diyerek şu an ilk uzun metrajı varoşlarda geçen projesi için çalışmaktadır.

Diziler:

– PUSAT (Ali Pusat) 2007
– Sahte Prenses (Kerem Akdağ) 2006
– Eylül (Kerem Aktaş) 2005

Uzun metraj (seçmeler) ve Festivaller:

– Kanak Attack – 2000    – Alman Yapım (Yön: Lars Becker)
Berlinale (Panorama),  Hof Film Festival, Boston Film Festival
– Sommer Liebe/O da Beni Seviyor’ 2001 – Türk/Macar Ortak Yapım (Yön:B. Pirhasan)
Antalya Film Festivali (Best Editing/Jury Special Price), Nürnberg Film Festival
– Der Brief des Kosmonauten – 2002  – Alman/Rus Ortak yapım
– Die Klasse von 99’ – 2003 – Alman Yapım (Yön: Marco Petry)
– En Garde – 2004 – Alman Yapım ( Yön:Ayşe Polat )
Locarno Film Festival (Silver Leopard)
– Stoning – 2005-  Alman /USA  ortak yapım (Yön: Harald Franklin
Berlinale (Panorama)
– Porno-Melodrama – 2006 – Alman/Amerikan Yapımı (Yön: Hessok Sohn)
– Pars- 2007 – Türk Yapımı (Yön: Osman Sınav)
– Mülteci – 2007 – Türk Yapımı (Yön: Reis Çelik)

Yazıp, yönetip ve oynadığı kısa filmleri:

– Chance – ’95 /
– Calling Scorsese – ’99 /
– Monkey Mind Killer (Teaser) – ‘2005 / Torpedo (Teaser) –‘2006

Resimler:

Bir yanıt yazın