Son Durak 4 3D / The Final Destination 4 3D

Nick ve arkadaşları haftasonunda araba yarışı izlemeye giderler. Bu sırada Nick yarışın yapıldığı stadyumda çok büyük bir kaza meydana geldiğini, insanların öldüğünü ve stadyumun izleyicilerin üzerine yıkıldığını görür.

Nick bu gördüklerinin birazdan yaşayacakları bir felaket olduğunu farkederek,
12 kişiyi kendisi ile birlikte stadyumdan çıkmaya ikna eder ve böylece kazadan kurtulmuş olurlar.

Ama ölüm yarım kalan işini bitirmek için geri döner. Stadyum kazasından kurtulanları çok daha korkunç kazalar beklemektedir.

~ Huzur içinde yan~
Yarış alanında eğlence dolu geçmesi gereken bir günde, Nick O’Bannon (Bobby Campo) dehşet verici bir öngörü yaşar: Öngörüsünde, tuhaf bir dizi olay sonucu, çok sayıda yarış arabasının birbirine girişine, bunun sonucunda havadan yağan alev ve araba parçalarının izleyiciler arasında bulunan arkadaşlarını korkunç şekilde öldürüşüne ve seyirci platformunun da kendi üstüne çöküşüne tanık olur.  Nick bu korkunç kabustan uyandığında paniğe kapılır ve sevgilisi Lori (Shantel VanSanten) ile arkadaşları Janet (Haley Webb) ve Hunt’ı (Nick Zano) oradan ayrılmaya ikna eder. Aradan bir kaç saniye geçmeden Nick’in korkunç öngörüsü gerçeğe dönüşür. 
Ölümü aldattıklarını düşünen grup, hayatta ikinci bir şans elde ettiklerini sanırlar ama ne yazık ki Nick ve Lori için bu sadece bir başlangıçtır. Nick’in öngörüleri devam ederken, kazadan kurtulanlar gitgide daha korkunç şekillerde birer birer ölümle tanışırlar. Nick’in, eğer kendi son durağına gitmek istemiyorsa, ölümü esaslı bir şekilde aldatmanın bir yolunu bulması gerekmektedir.
Serisinin son, ama 3-boyutlu olarak ilk filmi olan “Final Destination 4/Son Durak 4” korku sevenlere olağanüstü bir heyecan sunuyor.
“Final Destination 4/Son Durak 4”ü David R. Ellis yönetti. Senaryosunu Eric Bress’in kaleme aldığı filmin başrollerini Bobby Campo, Shantel VanSanten, Nick Zano, Haley Webb ve Mykelti Williamson paylaştı. Craig Perry ve Warren Zide’ın yapımcılığını gerçekleştirdiği filmde, Richard Brener, Walter Hamada ve Sheila Hanahan Taylor yönetici yapımcılık, Art Schaefer ortak yapımcılık, Tawny Ellis-Lehman ise yapım yardımcılığı görevlerini üstlendiler.
Filmin kamera arkası yaratıcı ekibi, görüntü yönetiminde Glen MacPherson, yapım tasarımında Jaymes Hinkle, kurguda Mark Stevens ve kostüm tasarımında Claire Breaux’dan oluşuyor. Filmin müziği Brian Tyler’ın imzasını taşıyor.
New Line Cinema Sunar, bir Practical Pictures/Parallel Zide yapımı olan David R. Ellis filmi “Final Destination 4/Son Durak 4”ü sunar. Filmin Amerika’da ve dünyadaki belli bölgelerde dağıtımını Warner Bros. Pictures gerçekleştirecek.

www.thefinaldestinationmovie.com

28 Ağustos 2009’da sinemalarda.

YAPIM HAKKINDA

Ölümü atlatamazsın.

Başarılı korku serisinin dördüncü filmi olan “Final Destination 4/Son Durak 4”ta yirmili yaşlarının başındaki bir grup genç Ölüm’ü atlatırlar. Ama yazgılarından kaçmaya ne kadar çalışırlarsa çalışsınlar Ölüm tekrar tekrar gelip yakalarına yapışacaktır. “‘Final Destination/Son Durak’ filmlerinde kötü adam görevini Ölüm üstleniyor” diyor yönetmen David R. Ellis ve ekliyor: “Ölme sıranız gelmişse, öleceksiniz. Bundan ötesi yok”.
Bu kez, Ölüm 3 boyutlu.
Ve bu kez, hikayenin merkezi, sevgilisi Lori, arkadaşları Hunt ve Janet’la birlikte arabaların heyecanlı yarışını izlemek isteyen Nick’tir. Fakat, motorlar kükrer, arabalar pistte son sürat yarışırken, Nick tüyler ürperten bir öngörü yaşar: Bir “pit stop”tan (arabaların yarış sırasında bakımlarının yapıldığı bölüm) piste düşen tornavida, feci bir zincirleme kazanın başlamasına neden olur. Ardından, arabalar açık tribünlere savrulurlar. Bu öngörüyle çok sarsılan Nick arkadaşlarının oradan bir an önce çıkmasını ister. Onlar ve bir kaç kişi daha öngörünün gerçekleşmesinden hemen önce oradan ayrılırlar ve böylece korkunç bir ölümün pençesinden saniyelerle kurtulurlar.
Önceki filmlerin açılışlarında yer alan felaketler sırasıyla bir uçak kazası, zincirleme bir trafik kazası ve korku treninde yaşanan dehşet verici bir kazaydı. Dört filmde de korku serüveninin mimarlarından olan yapımcı Craig Perry, son filmdeki seçimleri için şunları söylüyor: “‘Final Destination/Son Durak’ filmleri açılış sekanslarıyla ünlendi. Dolayısıyla, bu filmin açılışının öncekilere denk olması hatta bir adım ileriye gitmesi için uğraştık”. Yapımcılar, böylece, Amerika Birleşik Devletleri’nde en çok izlenen spor dallarından biri olan otomobil yarışlarında karar kıldılar. “Yarışlarda kinetik bir enerji vardır, tehlikeli şeyler olabilir. Ama izleyiciler kendilerini bu tehlikenin dışında hissederler çünkü kazalar genellikle pistle sınırlı kalır” diyor Perry.
Bu kez öyle olmaz. “Final Destination/Son Durak” filmlerinin, bağlantısız gibi görünen küçük şeylerden muazzam çaplı felaketlere dönüşüne yol açan ünlü domino etkisine değinen yönetmen Ellis, “Pistte turladıkları sırada arabalardan biri, bir tornavidaya denk geliyor ve lastiği patlıyor. Bunun üzerine arabalar zincirleme olarak birbirine giriyor. Ardından arabalar pistin üzerinde uçuşuyor, bariyerlere, seyirci platformlarına çarpıyorlar. Kaputlar yerlerinden fırlayıp insanları ikiye bölüyor, araba motorları insanların üzerine düşüyor. Bu kocaman metal parçalar tribünleri tutan kolonları yıkıyor ve seyircilerin üzerine çökmesine neden oluyorlar. Ortaya tam bir kargaşa ve yıkım çıkıyor, hem de 3 boyutlu olarak” diyor.
Nick’in kendini ve arkadaşlarını kurtarma eylemi, Ölüm’ün planının bir parçası olmadığı için, kazadan kurtulanlar onların ruhlarını almaya kararlı olan Ölüm’ü peşlerinde bulurlar. Hayatta kalmaması gereken bu insanlar kazada öngörüldüğü sırayla ölmeye başlarlar.
Seride ikinci kez görev alan Ellis bu konuda tek değil. Perry, “Final Destination 2/Son Durak 2”nin yönetmen Ellis’i yazar Eric Bress’le tekrar birleştirmek için mükemmel bir fırsat olduğunu düşündü çünkü her ikisi de neyin başarılması gerektiğini, ve daha da önemlisi, serinin meraklılarına filmin çizgisinin öncekilerle tutarlı olduğunun hissettirilmesi gerektiğini  anlıyorlardı. Perry şakayla karışık, “Ayrıca, Eric Bress oldukça hastalıklı ve tuhaf bir kafa yapısına sahip. Bunu film için kullanmayı başardı” diyor. Ellis ise tüm oyuncularını tanıma avantajına sahip olduğu bu projede yer almaktan büyük mutluluk duyduğunu dile getiriyor: “Aramızdaki işbirliği oldukça yoğundu. Ayrıca, bu film müthiş aksiyon sahneleri sayesinde her yönetmenin hayali olan bir projeydi”.
Bress yönetmenin coşkusuna hayranlık duyduğunu ifade ediyor. “David Ellis böylesine karanlık bir yapım için harika bir yönetmen çünkü, itiraf etse de etmese de, lenslere yakın bir yerde bir kan torbası patladığında ya da fazlaca büyüyen bir ateş topu meydana geldiğinde sevinçten havaya uçan haşarı bir çocuk var onun içinde” diyor Bress gülümseyerek ve ekliyor: “Bu filmleri yaparken müthiş eğleniyor ve bunu sete de yansıtıyor”. Bress, Ellis’in mizahını bir örnekle aktarıyor: “Bir kaç karakterin dev bir şey tarafından ezildiği tehlikeli bir sahnenin ardından, birinin megafondan şöyle dediğini duyarsınız: ‘Düştüm ve kalkamıyorum’. Sette büyük bir kahkaha tufanı kopar.  Bence bu yüzden oyuncular ona daha çok güvenip, daha fazlasını yapmak istiyorlar. Sette yaşanan şey en basit anlatımıyla bir cinayet ve keşmekeş partisidir”.
Ellis’le daha önce de çalışmış olan Bress setteki eğlencenin perdeye yansıdığını ve bunun sinema seyircisinin takdirini kazandığını belirtiyor: “Bu filmler belli bir kana susamışlığa ve mizah beklentisine cevap veriyor” diyen Bress, sözlerini şöyle sürdürüyor: “İşin püf noktası izleyicilere istediklerini verdiğinizden emin olmak. Benim için, bir ‘Final Destination/Son Durak’ filmi yazmak bu meslekte en keyif aldığım ¬işlerden biri; özellikle bu film öyleydi çünkü amaç önceki üç filmdeki şiddetin dozunu arttırmanın yollarını ararken, serinin kurallarına da uymaktı. Bu kuralların birincisi, Ölüm’ün güç kullanma biçimine değil, insanların öldüğü ortamların özdeşleşilebilir olmasına odaklanmaktı”.

“Bu başka türlü bir şey. Yazgı gibi, hatta Ölüm gibi.
Ve o şey her neyse bizim ölmemizi istiyor”

Karakterleri nerede ve ne zaman öleceklerini düşünmeye zorlamak doğal olarak hikayedeki aksiyonları da etkiler. Perry bu konda şunları söylüyor: “Karakterlerin her biri, ölümle karşı karşıya geldiklerinde, bir parça değişiyorlar. Bazıları hayatlarını daha korkusuzca yaşamaya başlarken, diğerleri kabuklarına çekilip daha temkinli oluyorlar. Esas karakterimiz Nick, arkadaşlarının başına gelecekler konusunda daha çok korku duyuyor çünkü neyin ne olacağını görebiliyor. Bu yüzden, onları kurtarmayı görev ediniyor. Tabi kız arkadaşının da Ölüm’ün listesinde yer aldığını bildiği için, listenin üst sıralarındaki başka herkesin de hayatta kalmasını sağlamak öncelikli amaçlarından birine dönüşüyor”.
Arkadaşlarının ve kendisinin vahşice ölümlerini önceden görebilme yeteneği, bakış açısına bağlı olarak, şans ya da lanet gibi görülebilecek olan Nick O’Bannon’ı canlandıran Bobby Campo, “Nick bir an Lori, Janet ve Hunt’la birlikte güzelce vakit geçirirken, bir dakika sonra farklı bir gerçekliğe kayıyor ve neler olacağını görüyor. Bir anlığına medyum oluyor” diyor.
Aktör, karakterin yaşadığı bu baskıdan kaynaklanan duygusal gelgitleri hayata geçirmenin kendisini heyecanlandırdığını söylüyor. “Nick üniversiteden yeni mezun olduğu için bir yol ayrımında: Sorumlu biri gibi davranıp kariyer yapmaya mı başlamalı, yoksa yollara düşüp hayat deneyimi mi edinmeli karar veremiyor” diyen Campo, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bu öngörüleri yaşayıp, gördüğü korkunç şeylerden bir anlam çıkarmaya uğraşırken, hayatının daha büyük bir amacı olabileceğini düşünmeye başlıyor. Arkadaşlarını ve hatta tanımadığı insanları kurtarma misyonu kendini keşfettiği bir serüvene dönüşüyor. Elbette bu bir korku filmi; o yüzden de asla fazla ciddileşmiyor”.
Perry ise aktör için şunları söylüyor: “Bobby Campo erkeklerin kanının ısınacağı, kızların ise çıkmak isteyeceği türde, kendini sevdiren bir insan. Onu Shantel’le eşleştirdiğimizde, aralarında harika bir kimya oluştu; uzun süredir birlikte olan bir çift gibi göründüler. Bu uyum filmin hikaye akışı için çok önemliydi. İstedik ki izleyiciler, onların, içinde bulundukları ölüm ve kıyamet çemberinden kurtulmalarını yürekten desteklesinler”.
Nick’in kurtarılmaya muhtaç durumdaki kız arkadaşı Lori Milligan’ı Shantel VanSanten canlandırdı. Aktris canlandırdığı karakter için şunları söylüyor: “Lori güçlü bir kız. Yaşadığı korkunç öngörüler sırasında Nick’e destek oluyor ve hem diğerlerini hem kendilerini kurtarabilmek için Nick’in olayın sırrını çözmesine yardımcı olmaya çalışıyor”.
Aktris rolü kabul etmeden önce hiçbir “Final Destination/Son Durak” filmini izlememişti. “Ben oldukça ödleğimdir. Korku filmi izlerken genellikle gözlerimi kapatır ve parmak aralarımdan izlerim” diyen VanSanten, yine de bu özel serinin kendine özgü cazibesini takdir ettiğini sözlerine ekliyor: “Burada bir gizem var: Ölüm belli kişilerin peşinde. Bunun nedenini, ya da insanların nasıl ve hangi sırayla öleceklerini tam olarak bilmiyorsunuz. Dolayısıyla, sürekli olarak diken üstünde oturmanıza neden olan bir sürpriz öğesi var. ‘Şimdi bu kişi mi ölecek? Sıra onda mı?’ diye kendinize soruyorsunuz”.
Sıranın kendisinde olmadığını uman kişilerden bir diğeri de Lori’nin en yakın arkadaşı Janet Cunningham. Haley Webb, canlandırdığı bu karakter için şunları söylüyor: “Filmin başında Janet oldukça tutucu bir kız. Çok düzgün, tertipli ve saf olmaya, ve her şeyin yerli yerinde olmasına odaklanmış durumda. Ama film ilerledikçe bir dönüşüm yaşıyor. Ölme ihtimaliyle yüz yüze gelince, hayatını yaşama biçiminin biraz fazla muhafazakar olduğunu fark ediyor. Ama hayattan vazgeçmek yerine başı dik durmaya karar veriyor. Yani bir bakıma Ölüm onu özgürleştiriyor”.
Yapımcılar, inanılmaz komik ve sevimli ama bir o kadar da göze batmayan bir görünüme sahip olan Webb’i bulmanın gerçek bir talih olduğunu düşünüyorlar. Yapımcılar, Janet karakterinin peşindeki Romeo özentisi Hunt Wynorski rolü için de karakterin gerektirdiği özgüven ve pratik zekaya sahip bir aktöre ihtiyaç duydular. Aradıkları özellikleri Nick Zano’da buldular.
Zano zaten serinin hayranlarındandı. “Aslında ‘Final Destination/Son Durak’ filmlerinin hiçbirini korku filmi olarak görmüyorum. Bana göre, daha çok Ölüm’le oynanan bir kedi fare oyunu. Kaçamayacağınız bir şeyden kaçmaya çalışıyorsunuz” diyen aktörün canlandırdığı Hunt karakteri pek de sevimli bir genç değil. Ellis karakter için, “Biraz görgüsüz ve kaba ama kendini affettirebilmesini sağlayan bir yanı da var. Hayatta herkesin Hunt gibi bir arkadaşı vardır. Film için genç ve taze yüzler aradık. İşlerine gerçekten önem veren ve karakterlerine çok şey katan dört oyuncu bulduğumuz için gerçekten şanslıyız” diyor.
Genç oyuncu kadrosuna deneyimli aktör Mykelti Williamson da katıldı. Yapımcı Perry aktör için, “Mykelti’nin duruşuna sahip bir aktör bulabildiğimiz için çok şanslıydık çünkü canlandırdığı karakter pek çok açıdan filmin duygusal merkezinde yer alıyordu” diyor. Williamson’ın canlandırdığı güvenlik görevlisi George, Nick’in ilk öngörüsü sayesinde hayatı kurtulmuş kişilerden biridir. “Senaryo çok hoşuma gitti” diyen aktör, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Kalbi ve ruhu vardı ve ben de bunların bir kısmını karakterime yansıtmayı başarabildim”. Ellis ise, “George’un arka hikayesinde filmin konu aldığı temalara bağlanan bir çok öğe var” diyor.
Williamson da bunu doğruluyor: “George iyileşmeye çalışan bir alkolik. Başa çıkmaya çalıştığı pek çok şey var. İnsanlık için olabildiğince çok şey yapmaya çabalıyor çünkü geçmişteki hatalarının vicdan azabından kurtulamıyor. Bu çocuklarla hayatı bir şekilde kesişince, girdaba o da sürükleniyor ve insanları kurtarma serüveninde Nick’e yardımcı oluyor”.
Perry “Final Destination 4/Son Durak 4”teki serüvenin önceki filmlerden bir bakıma farklı olduğuna dikkat çekiyor: “Yeni bir şey ekledik: Nick’in öngörülerindeki öğeler gerçekte karşılaştıklarıyla doğrudan ilintili değil. Bu yüzden, öngörüden sonra, hem gördüklerinin gerçek olaylara nasıl bağlanacağını hem de elde ettiği ipuçlarının gerek kendini gerek diğerlerini nasıl kurtarabileceğini anlaması için adeta bir bulmaca çözmesi gerekiyor”.
Kaderin gidişatını bozmak kolay bir iş değildir. “Nick kendisine neler olduğunu tam olarak anlamadığı halde etrafta koşup korkunç felaketleri önlemeye çalışırken, çok kısa sürede bir çok duyguyu yaşıyor” diyen Campo’ya, VanSanten şunları ekliyor: “Bir bulmaca çözmek gibi. Bir yandan Ölüm’ün planındaki mantığı çözmeye, diğer yandan listesindeki insanları Ölüm’ün peşlerinde olduğuna ikna etmeye çalışıyoruz. Ama düzene göre sıranın kimde olduğunu anlamak ve o kişiye Ölüm’den önce ulaşmak zamana karşı yarışmayı gerektiriyor”.
“Harika değil mi? Dünyanın en hızlı ve tehlikeli sporu”

Nick ve Lori’nin yarışı pistte işlerin korkunç derecede yanlış gitmesiyle başlıyor. Filmin teknik ve lojistik açıdan zorlu ama muazzam açılış sahnesini görüntülemek tüm departmanların uzmanlığını ve ortaklaşa çabasını gerektirdi. İki ayrı eyalette çekilen sekansın seyirci platformunu ve tribünleri içeren bölümü Luisiana’da, New Orleans’ın dışındaki Industrial Canal Bridge’de bir otopark alanında çekildi. Fakat buranın yakınlarında gerçek bir yarış pisti bulunmadığı için, ikinci birim ekibi arabaların yarıştığı bölümleri Alabama’daki Mobile International Speedway’de çekti. Perry bu konuda, “New Orleans’ta inşa ettiğimiz 42 metrelik platform Mobile yarış pistindekiyle aynı ölçülerdeydi. İki ayrı yerdeki çekimi sonradan birleştirdik. Esas olarak, sahnelerin bir bakış açısını Louisiana’da, diğerini de Alabama’da kaydettik” diyor.
Ellis ise gururla şunu belirtiyor: “Çekimlerin yüzde doksan beşi gerçek. Çok az bir kısmını yeşil perde önünde çektik. Sahnelerin büyük çoğunluğu görsel efekt destekli gerçek çekimler. Mümkün olan her yerde seyirciye hakiki bir şeyler sunmak istedik”. Yapım tasarımcısı Jaymes Hinkle konuyu biraz daha açıyor: “Yangınımız var, patlamalarımız var, çarpışan arabalarımız ve insanların üzerine çöken yapılarımız var; her türlü çılgınca şeyi kullandık. Filmde bizim en çok zamanımızı alan şey muhtemelen konseptleri seçmekti. Bir çok maket hazırladım ki görsel olarak neyin işe yarayıp neyin yaramayacağını görselleştirebileyim”.
Hinkle tribünleri inşa etmek için en uygun malzemenin köpük olduğunu şu sözlerle açıklıyor: “Bir yapının çevresindeki her şeyi kesip yapıştırdık ki köpükler içlerine oturabilsin. Ekibimizde görevli Larry Spurlock da köpüğün üstüne sıkıldığında beton gibi görünmesini sağlayan bir sprey yarattı. Sonra elde ettiğimiz bu malzemeyi eskittik ve tribünlerimizi diğer öğeleri de ekleyerek inşa ettik. Dört hafta boyunca 70 kişi aralıksız bu işle uğraştı. 42 metrelik bir tribün ve önüne de bir şerit yol inşa ettik. Sonra görsel efekt amirimiz Erik Henry bunu 14.000 kişi kapasiteli, iki kademeli, 150 metrelik bir tribün hâline getirdi. Tüm sekansı kusursuz bir şekilde birleştirmek çok heyecanlıydı çünkü sonuç olarak bir izleyicinin dikkatinin yerine oturmayan ya da senkrona uymayan bir şeye kaymasını istemezsiniz”.
İkinci birim yönetmeni ve dublör koordinatörü Jeff Dashnaw yarış çekimleri için birinci sınıf dublör sürücülerin yanı sıra gerçek sürücüler de getirdi. “Saatte 130 kilometreyle yukarı doğru eğimli bir pistte yol alırken yarış arabası çekimi yapmak oldukça hassas bir iş” diyor Dashnaw ve ekliyor: “Bu yarış arabalarını sürmeleri için Buddy Joe Hooker ve Mic Rodgers gibi isimlerle çalışabilmek büyük şanstı. Direksiyonun arkasında onların olduğunu bilmek stresimizi oldukça azalttı”.
Hollywood Dublörleri Şöhret Bulvarı’nda adı bulunan Hooker sinema sektörünün efsanevi isimlerinden biri. Yaşamı ve çalışmaları 1978 yapımı, dublörleri konu alan “Hooper” adlı filmeki kurgu karaktere ilham kaynağı oldu. Filmde bu rolü Burt Reynolds üstlendi.
Sinemaya Hollywood’un en aranan dublörlerinden biri olarak başlayan Ellis için ise, araba yarışı sahnelerinin çekimini sadece seyretmek, “yedek kulübesi”nde oturmak gibiydi. “Mobile’deki çekimler benim için zordu çünkü tüm o adamlarla birlikte pistte araba yarışı yapıyor olmak istedim. Dublör olarak en güzel zamanlarımdan bazılarını Daytona’da yarış arabası kullandığım ‘Days of Thunder’da geçirmiştim. Bu yüzden, direksiyonun arkasında olmayı yürekten istedim. Ama oyuna katılamadım” diyor yönetmen iç çekerek ve ekliyor: “Ama beni sinemaya sokan Buddy Joe’nun orada olması çok güzeldi. O bu sektörün devlerindendir. Altmış altı yaşında olmasına rağmen bu işte hâlâ en iyidir”.

“Bu adamların dikkatleri saniyenin binde biri için bile dağılsa, onları duvardan spatulayla kazıman gerekir. İşte eğlence buna denir!”

“Final Destination 4/Son Durak 4”ün çekimindeki en büyük zorluk elbette 3 boyutlu oluşundan kaynaklanıyordu. Bu teknik onlarca yıldır vardı ama günümüzde kaydedilen ilerlemelerle tamamen yeni bir noktaya ulaştı. Ölüm hiç bu kadar canlı olmamıştı! Günümüzün PACE Fusion System tarafından yaratılan, bir ışık yılı ilerideki yüksek gözünürlüklü 3 boyut teknolojisi sinemaseverlere yepyeni bir bakış açısı ve alan derinliği sunarak onları bambaşka bir boyuta taşıyacak. Perry “Final Destination 4/Son Durak 4”te Fusion System’ın devrim niteliğindeki teknolojisini kullanmanın büyük bir değişim olduğunu kaydediyor: “Serinin konsepti ve yapısı 3 boyutlu için mükemmel öğeler içeriyor. İnsanlar bu filmi izlediklerinde olaylar gözlerinin önünde cereyan ediyor gibi olmayacak, kendilerini perdenin içinde hissedecekler. Karenin ve içerdiği dünyanın bir parçası olacaklar”.
“Final Destination 2/Son Durak 2”yi de yönetmiş olan Ellis için seriye geri dönmenin cazip yönlerinden biri izleyicilere daha interaktif bir deneyim sunacak olmaktı. Bu konuda şunları söylüyor: “3 boyut gerçek bir cazibe unsuruydu. Filmin bu teknolojiyi kullanmak için mükemmel olacağını biliyordum ve bu yeni teknolojiyi kullanmayı gerçekten çok istedim. 3 boyutlu teknik hakkında bol bol araştırma yaptım. Fusion’ın 3 boyutlu sisteminin arkasında Vince Pace ile James Cameron’ın olduğunu duyduğumda aradığım şeyi bulduğumu anladım”.
Cameron’la uzun süredir birlikte çalışan Vince Pace, vizyonuna tutkuyla bağlı biri. Kendisi Fusion’ın 3 boyutlu sisteminin bir ürün ya da teknik uzmanlık sunmaktan öte bir şey olduğunu söylüyor: Şirketinin bir film projesine dahil olmasını yaratıcı bir işbirliği olarak görüyor ve yapımcılar ile PACE’in yapımın her aşamasında birlikte çalışması gerektiğine inanıyor.
Görüntü yönetmeni Glen MacPherson 3 boyutlunun ardındaki temel konsepti sade bir dille açıklıyor: “3 boyutlu görüntü elde etmek için iki kameraya ihtiyacınız vardır: Biri sağ gözünüzü biri de sol gözünüzü temsil eder. İki kamerayı da aynı özneye odaklamalısınız. Buna dönüştürme denir. Açı olarak çok az farkla kaydedilmiş bu iki görüntü özel  3 boyut gözlükleriyle tek görüntü hâline dönüşerek, insanın normal görme sürecinde olduğu gibi, derinlik algısını yaratır”.
MacPherson birlikte çalıştığı kamera ekibinin işlerinin ehli olduklarını söylüyor: “Bu, 2 boyutlu bir film çekmekten hakikaten farklı. Bir çekimin 3 boyutluda başarılı olması yoğun bir düşünme süreci gerektiriyor”.
3 boyutlu film çekmek için ilk kullanılan kameralar olan Sony F23’lere ve onları taşımak için özel olarak yapılmış beş adet vinç prototipine sahip olan yapımcıların bir diğer büyük avantajı da çekim alanında PACE Fusion Mobil Post-Prodüksiyon ekibinin de hazır bulunmasıydı. Bu sıradışı teknik destek sayesinde yönetmen ve yapım ekibi kayıtları düzenleyip 3 boyutlu hâlini mükemmel bir şekilde izleyebildiler. Anında gerçekleştirilebilen bu işlem Ellis ve MacPherson’ın yeni bir çekime geçmeden önce gerekli düzeltmeleri yapabilmelerine olanak tanıdı.
MacPherson, Mobil teknek desteğinin ne kadar değerli olduğunu şu sözlerle anlatıyor: “Mobil karavanında 3 boyutlu bir projeksiyon sistemi vardı. Deneme çekimi yapıp karavana koşuyor ve çabucak izleyip hedeflediğimiz etkiyi yakalayıp yakalamadığımıza bakıyorduk. 3 boyutlu çekimlerde her zaman kusurlar olur. Bu yüzden, eğer görüntü biraz yana yatıksa ya da zumlama kadraj dışına taşıyorsa bunları hemencecik düzeltebiliyorduk. Bu sistem sayesinde daha hızlı ve özgüvenli bir şekilde kayıt yapabildik çünkü biliyorduk ki günün sonunda tüm bu aksaklıkları giderebilecektik”. Oyuncular da karavanda kayıtları izlemenin tadına vardıktan sonra onları karavandan uzak tutmak zor oldu; ama Mykelti Williamson’ın dediği gibi, bu sistem sadece “süper havalı” değildi, aynı zamanda oyunculuk sürecine de fayda sağlıyordu.
Williamson’ın bu konudaki açıklamaları şöyle: “Karavana gitme işini abartmamaya çalıştım ama orada olmak o 3 boyutlu dünyada kalmama gerçekten yardımcı oldu. Algınızın ne kadar değiştiğini gördüğünüzde, bu yeni dünya karşısında o kadar büyük bir heyecan duyuyorsunuz ki koşa koşa işinizin başına dönmek istiyorsunuz çünkü daha fazlasını izleyebilmek için daha fazla sahne çekme arzusuna kapılıyorsunuz. Bu teknolojiyle ve gözlüklerdeki gelişmelerle gözünüzdeki gözlüğü unutuyor ve orada olduğunuzu bilmeyen gerçek birinin hayatını izliyormuş gibi hissediyorsunuz. Hakikaten çok etkilendim”.
Kariyerinin başında büyük bütçeli ve çaplı aksiyon filmlerinde ikinci birim yönetmeni olarak sektörde ünlenen Ellis, “Final Destination 4/Son Durak 4”te açılıştaki yarış sahnesi de dahil olmak üzere dehşet verici aksiyon sekansları yaratmak için 3 boyut teknolojisini kullandı. MacPherson bu konuda, “David 3 boyut teknolojisi yüzünden sınırlanmadan gerçekten eğlenceli ve keyifli bir film yapmak istedi. Aksiyon sahnelerinin başarılı olması için çeşitli yöntemler bulmamız gerekti ki bu kolay bir iş değildi. Koca koca 3 boyutlu kamera düzeneklerini çok küçük ve dar alanlara kurmak zorunda kaldık. Onları sabit kamera üzerlerine yerleştirdik; bazen de elle kullandık. Bu kameraları bazen bir havuzun dibine indirdik bazen de asansör düzeneğiyle binalardan aşağı sarkıttık; alevlerin ve patlamaların yakınına götürdük; ve yarış sahneleri için de, aynı kameraları pistte saatte 150 km. hızla giden çekim arabasına monte ettik. Bu kameraları, özellikle de bu yeni modelleri daha önce kimsenin koymadığı yerlere koyduğumuza inanıyorum” diyor.
Ellis ise memnuniyetini şu sözlerle dile getiriyor: “Açılış sahnesi bir yarış pistinde geçtiği için, daha çekimlere bile başlamadan, Magic Mountain’daki otoparkta arabaların üzerine bu kameralardan monte ettik ki nasıl bir sonuç alacağımızı kestirebilelim. Arabalardaki sarsıntının bu hassas kameraların odağını saptırdığını gözlemledik. O zaman anladık ki bu kameraları yarış arabalarına monte edemeyeceğiz. Sabit durabilmeleri için onları çoğunlukla başka bir arabada bulundurduk ama şu da var ki bu donanım sayesinde gerçek zaman etkisini asla yitirmedik. Bence bu, ekibimiz ve Vince’den aldığımız desteğin önemini anlatmaya yeter”.

Resimler:

Bir yanıt yazın