İntikam Peşinde – Edge Of Darkness

“Edge of Darkness” politikayla büyük işlerin kesişme noktasında geçen duygusal olarak çok yüklü bir gerilim filmidir. Thomas Craven (Mel Gibson) Boston Polis Birimi’nde çalışan emektar bir cinayet masası dedektifi ve yalnız bir babadır. Tek çocuğu 24 yaşındaki Emma (Bojana Novakovic) evlerinin kapısında öldürüldüğünde, herkes asıl hedefin Thomas Craven olduğunu düşünür. Ama Craven bunun aksinden şüphelenir ve kızının gizli hayatı ve öldürülmesiyle ilgili gerçeği bulmaya girişir. Araştırmaları onu karmakarışık şirketlerin tehlikeli örtbaslarına, hükümet tezgahlarına, cinayete ve kanıtları ortadan kaldırmak üzere gönderilen Darius Jedburgh (Ray Winstone) ismindeki şüpheli hükümet ajanına götürür. Craven’ın tek başına yaptığı, kızının ölümüne cevaplar bulma arayışı duygusal bir keşif ve kefaretten meydana gelen uzun ve maceralı bir yolculuğa dönüşür.
Martin Campbell’in (“Casino Royale”) yönettiği “Edge of Darkness”ın başrolünde Oscar ödüllü aktör Mel Gibson, Ray Winstone (“The Departed”), Danny Huston (“X-Men Origins: Wolverine”), Bojana Novakovic (“Dram Me To Hell”) ve Shawn Roberts (“I Love You, Beth Cooper”) yer almaktadır.
Aynı adlı BAFTA ödüllü BBC mini dizine dayanan ve bir GK Films Production filmi olan “Edge of Darkness”ın yapımcıları Oscar ödüllü Graham King (“The Departed”), iş ortağı Tim Headington (“The Young Victoria”) ve orijinal BBC mini dizilerinin yapımcısı olan Michael Wearing’dir. Troy Kennedy’nin yazdığı mini televizyon dizisinin orijinaline dayanan filmin senaryosu Oscar ödüllü senarist William Monahan (“The Departed”) ve Andrew Bovell (“Lantana”) tarafından yazılmıştır. Filmin idareci yapımcıları Dan Rissner, David M. Thompson, Suzanne Warren, Gail Lyon ve E. Bennett Walsh’dur.
Kamera arkası yaratıcı ekibin içinde görüntü yönetmeni Phil Meheux (“Casino Royale”), Oscar’a aday olmuş yapım tasarımcısı Tom Sanders (“Saving Private Ryan”, “Dracula”), Oscar’a aday olmuş Stuart Baird (“Gorillas in the Mist”, “Superman”), Oscar ödüllü kostüm tasarımcısı Lindy Hemming (“Topsy-Turvy”) ve Oscar ödüllü besteci Howard Shore (“The Lord of the Rings: The Fellowship of the Ring”, “The Lord of the Rings: The Return of the King”) bulunmaktadır.
YAPIM HAKKINDA
Bazı hatıralar asla solmaz…
Bazı duygular asla değişmez…
Bazı sırlar bizi sınıra götürür.
“Edge of Darkness”da Thomas Craven, tek çocuğu Emma’nın polisin kendisine atıldığını düşündüğü kurşunla vurularak öldürülmesinden sonra gerçeği arayan yaslı bir adamdır. Kızının ani ölümüyle derinden sarsılan emektar Boston polis memuru cevaplar aramaktadır ve yoluna çıkan her kim veya her ne olursa olsun, onu devirmeye kararlıdır.
Bu rol, kameranın arkasındaki çok başarılı bir dönemden sonra perdeye dönen Mel Gibson’ın 7 yıldan sonra oynadığı ilk başroldür. Gibson bunun merak uyandırıcı bir hikaye olduğunu söyleyip, şunu ekliyor “Hikayenin seyirci için ilgi çekici ve eğlenceli olduğunu düşünüyorsam eğer, ekibe katılırım.”
Filmin yönetmeni Martin Campbell, Mel Gibson’ın Craven rolü için ilk ve tek seçimleri olduğunu, rolün onun çapında biri tarafından canlandırılması gerektiğini ve onun sahip olduğu ağırbaşlılığa sahip pek fazla aktörün olmadığını söylüyor.
Yapımcı Graham King “Mel’i çok istedik ve onu, onun için kusursuz olan bir rolde tekrar kameranın önüne geçirebildiğimiz için çok şanslıydık” diye belirtiyor.
Gibson senaryoda kendisini etkileyen şeyin, hikayenin insanı gizlice saran yanı olduğunu söylüyor. Gibson “Yapımcı King ve yönetmen Campbell’la buluştuğumda, onların “filmle ilgili açık ve zeki bir görüşe sahip iki zeki adam” olduğunu hissettim ve onlarla çalışmanın harika bir şey olacağını biliyordum” diyor.
Olayların alışılmamış şekilde gelişmesi sonucunda, Campbell 20 yıldan fazla bir süre önce ödüllü BBC televizyon mini dizisi olarak yönettiği “Edge of Darkness”ı, daha sonra uzun metraj film olarak yönetiyor. BBC Films dizinin başarısına dayanarak, senaryonun uzun metrajlı versiyonunu geliştirmeye başlamış. Projeyi King ve Tim Headington’a götüren kişi yönetmen Campbell olmuş. Campbell “Biri diziyi film olarak yapma olasılığını yaklaşık beş yıl önce önermişti. Bunun harika bir fikir olduğunu düşündüm. Bunun hep çok güçlü bir hikaye olduğunu düşünmüşümdür: Kızını kaybeden bir baba, sadece kızını kimin ve neden öldürdüğünü bulmak için değil, aynı zamanda kızının gerçekte nasıl bir insan olduğunu öğrenmek için bir keşif yolculuğuna çıkar. Kızını seven bir babadır ve onu anladığını düşünmektedir ama kızının, hakkında hiçbir şey bilmediği tamamiyle farklı bir hayata dahil olduğunu keşfeder.”
Oscar ödüllü senarist William Monahan “baba-kız hikayesine duygusal bir tepki verdim. Benim de genç bir kızım var o yüzden kendimi filmin başkahramanının yerine koyup, kendime “Bu benim başıma gelse ne yapardım?, diye sordum” diye anlatıyor.
1985’te yayınlanan 6 bölümlük İngiliz mini dizisi ülkeyi yoğun bir ulusal ve uluslararası gerilim karmaşasının içine çeker. O zamanlar Büyük Britanya’da devam eden bir Soğuk Savaş ve Sovyetler Birliği’nden doğan bir nükleer tehlike vardır. Uluslararası terörizm de Libya lideri Albay Muammer Kaddafi gibi kişilerde şekil bulmuştur ve Küba’yla füze krizinden bu yana ilk kez bu kadar yüksek bir nükleer savaş endişesi yaşanmaktadır. Ayrıca, nükleer endüstrinin etrafını saran gizlilik halesinin üstünde büyük bir korku dolaşmaktadır.
“Edge of Darkness“ bu atmosferde, halkın korku ve endişelerinin üstüne basmış ve çok popüler ve ciddi bir algılama yaratmıştır. Dizi kısa süre sonra BAFTA’da, aralarında En İyi Drama/Dizi kategorisinin de bulunduğu altı dalda ödül kazanır. Dizi Britanya Film Enstitüsü’nün En İyi 100 Televizyon Programı listesinde 15. sıraya yerleşir ve şimdiye kadar yapılan en iyi ve en etkili Britanya televizyon dizilerinden biri olarak kabul görür.
Gibson o zamanı şöyle hatırlıyor: “Bir gizem, cinayet ve siyasi gerilim dizisiydi ve İngiltere’de bir sürü siyasi huzursuzluğun yaşandığı bir dönemde geçiyordu. Dizi zamanını çok iyi yansıtıyordu.”
Campbell’ın yorumuysa şöyle: “1980’lerdeki dizi hükümetin nükleer politikasıyla çok ilgiliydi. Plutonyum ve plutonyum üretimi ve onu izleyen kuruluş önemli konulardı. Ve “Edge of Darkness” bu önemli konularla çok ilgiliydi. Ama dizinin merkezinde, kızını kaybeden ve kızının ve kendi başına neler geldiğini öğrenme ihtiyacı hisseden bir babanın hikayesi vardı.”
Uzun metrajlı film için, hikayenin siyasi yönünün güncelleşmesi gerekiyordu ama filmin özü aynı şekilde kalacaktı. Avustralyalı ödüllü yazar Andrew Bovell, Troy Kennedy Martin tarafından yazılan altı saatlik diziyi, iki saatlik uzun metrajlı filme dönüştürme sürecini başlattı.
“Mini dizi ilk yayınlandığında, dizinin büyük bir hayranıydım. Troy Kennedy Martin zamanının çok ilerisinde biriydi, şirketlerle gizli hükümet operasyonları arasındaki tehlikeli bağlantıyla ilgili uyarısı 1985’te olduğu kadar günümüz için de geçerli. Martin Campbell’dan uyarlama işiyle ilgili aldığım davet hayatımda aldığım en heyecan verici teklifti.”
“Filmi Boston’da çekmek Andrewn’nun fikriydi” diyor Campbell. “Boston, köklerine bakınca, tam bir İngiliz ve İrlanda şehri gibi. Orijinalinde kahramanımız Craven Kuzey İngiltere’den Leeds’in yakınlarından geliyordu, o yüzden bir Amerikan filminin kahramanını İrlanda asıllı Boston’lu yapması kusursuz bir evrim gibi görünüyordu.”
Belki de bugün hiçbir senarist, ekibe yapımcı King tarafından katılan William Monahan kadar Boston bölgesiyle ilgili bu kadar başarılı bir senaryo yazmamıştır. 2006’da “The Departed” filmiyle Oscar ödülü kazandılar. King Boston’un yerlisi olan Monahan’ın “Edge of Darkness”ın senaryosuna kendi eşsiz havasını katmasını özellikle istemiş. Gibson senarist hakkında “Bill Bostonlu zekasının özüdür. Cesurdur ama efsanevi hikaye anlatıcılığının en yüksek yerinden yayılır” diyor.
“Bill harika bir diyalog yazarı ve çok güçlü bir karaktere sahip. Bir komplo bakış açısından, senaryo üzerinde yeniden çalıştı ve bu da diziyle film arasındaki en büyük farklılığı ortaya çıkardı” diyor Campbell.
Los Angeles, New York ve Londra’da doğduğu şehir olan Boston’dan daha fazla yaşayan Monahan “Bostonlu olduğum için biraz uyanığım” diyor. Buna rağmen, konuyla arasında bir bağ kurmuş. “Craven şu Roslindale’li adamlardan biri. Kendisine pek fazla zevk sahibi olma imkanı tanımayan, çok düzenli ve organize alışkanlıkları olan biri. Kendi hayatı, kendi evi ve kendi yalnızlığı var. Kendisi için çok değerli olan, dul bir kız çocuğu babası. Kızını kaybedince, her şeyini kaybeder.”
JEDBURGH
Bay Craven, konuşmamız gereken şeyler var.
CRAVEN
Adın ve burada ne yaptığın gibi mi?
JEDBURGH
Kızınızı kimin vurduğu gibi.
“Edge of Darkness”ta merkezi ve en karmaşık karakter, kızını tanıdığını zanneden ama kızının hayatında hiç bilmediği şeylerin olduğunu keşfeden yalnız bir baba ve tecrübeli bir Boston Polis Teşkilatı cinayet masası dedektifi olan Thomas Craven’dır. Hikaye bu karakterin yolculuğu ve kefaretinin etrafında döndüğü için oyuncu seçiminin kusursuz olması gerekiyordu.
Campbell’ın gözlemlerine göre zaman içinde kızını öldürenleri bulup onlardan intikam alan ızdırabın tükettiği yaslı baba rolü Mel Gibson’a çekici gelmiş.
Thomas Craven ızdırap içinde bir adam, kızının ölümüyle bildiği tek yolla, cinayeti çözerek başa çıkmaya çalışan bir babadır. O bir polistir ve sistemi çok iyi bilmektedir. Her zaman kuralına uyarak oynamıştır ama hayatında ilk defa kuralların ona adaleti sağlamayacağını, adaletin peşinden kendisinin gitmesi gerektiğini anlamıştır.
Gibson karakterini şöyle anlatıyor: “Craven çok yavan, günü gününe yaşayan biri. Dünyanın en iyi babası olamamış ama elinden geleni yapmış. Şimdi yolculuğu bir yıpratma savaşıdır, olan her şey onun kişiliğini yıpratmaktadır. Çocuğunu bu şekilde kaybetmenin yarattığı sarsıntı ve stres yüzünden biraz aklını oynatmış ve etrafta her an bir sinir krizi geçirebilecek şekilde dolaşmaktadır. Tam sınırdadır ama kendini bırakmaz çünkü yapması gereken bir iş vardır.”
Campbell “Mel her gün kameranın önüne geçmesini gerektiren, çok talepkâr bir rolde harika bir performans gösterdi. Tek bir gün bile izin almadı, karakteri hemen her sahnede vardı. Çok çalıştı ve bu performansında görünüyor” diye anlatıyor.
King oyuncunun karmaşık roldeki payını takdir ediyor. “Bir polisin bir sürü düşmanı vardır bu yüzden çoğu insan o kurşunun aslında adama sıkıldığını ama kızının arada kaldığını düşünecektir. Üstüne üstlük, ailesinden kimsenin kalmadığı o durumda Craven’ın başa çıkmaya çalıştığı başta suçluluk olmak üzere, o duyguları kimse tahmin bile edemez. Adamın işi bitmiştir. Bunu yapanı bulmak istemektedir ama sürekli yoluna insanlar çıkmaktadır.”
Gibson Craven rolünü oynarken en çok zorlandığı şeyin “dinginlik” olduğunu söylüyor. “Dinginlik bana her zaman yabancı bir duygu olmuştur. Ama adam çok dingin biri. Kendimi dizginlemeye çok gayret ettim, çok fazla yüz ifadesi takınmamaya veya çok hareket etmemeye çalıştım çünkü adam çok içine kapanık biri.”
Craven adımlarını çok dikkatli atmak zorundadır, özellikle de Darius Jedburgh isimli dayatmacı kişilik arka bahçesinde habersiz bir şekilde ortaya çıkana kadar. Hepsi Amerikalı olan karakterlerin arasındaki tek İngilizi Ray Winstone canlandırıyor. Bu bir bakıma rol değişimi gibi bir şey olmuş çünkü mini dizideki tüm İngiliz karakterlerin içindeki tek Amerikalı karakter Jedburgh karakteridir.
Aktör Winstone’la ilk defa 30 yıl kadar önce, kariyerinin ilk başlarında birlikte çalışan Campbell şöyle diyor: “Ray, aynı zamanda tam bir muamma olan Darius Jedburgh karakterine çok güçlü, temelinde tehditkâr bir nitelik kazandırıyor.”
Ray Winstone karakterini şöyle anlatıyor: “Bunlar insanın oynamak istediği türde roller. Bence Jedburgh soğukkanlı bir katil olabilen çok zeki bir adam. Nasıl önlem alınacağını, insanları nasıl çalıştıracağını biliyor. Craven’ın o ızdıraplı ve öfkeli olduğu zamanlarda yanında olup konuşarak, ona bir yakınlık duyuyor gibi hissettim.”
İsimsiz bir işveren için çalışan Jedburgh, Craven’ın kızının nasıl bir işe karıştığını ve ne tür bir bilgiye sahip olduğunu öğrenmek için Craven’la irtibata geçer. Bir tür temizlikçi de denebilecek olan Jedburgh, işvereni tarafından verilmiş, sorunu çözmek için gereken neyse yapma yetkisine sahiptir. Aslında, o hem bir hakim, hem jüri ve gerektiğinde de bir infazcıdır.
Campbell anlatıyor: “Jedburgh görünüşe göre yıllardır hükümet işlerinde olan çok güçlü bir adamdır. Hangi teşkilat için çalıştığını bilmiyorsunuz, tabii eğer bir teşkilat için çalışıyorsa, ya da neden o güce sahip olduğunu. Durumları değerlendirmek ve karışıklığı düzeltmek için işe dahil ediliyor, bu durumdaki karışıklık, tesislerinde ne ürettiklerine dair kesin kanıtlar dışarı çıkarsa Northmoor adlı şirketin başına gelecek olası bir felakettir.”
Emma’nın öldürüldüğü sırada çalıştığı Northmoor isimli şirket, hükümetle kontratları olan çok gizli, özel bir araştırma şirketidir. Başında Jack Bennett isimli bir adam vardır.
“Bennett, kaypak görünüşlü, çok güçlü bir konumda bulunan, bugünün şartlarına göre son derece kötü bir adamdır” diye tanımlıyor King.
Yozlaşmış karakteri Danny Huston canlandırıyor. Aktör şöyle söylüyor: “Kötü olan ama sonunda yaptıkların haklı çıkaran karakterleri canlandırmayı seviyorum. Bence Bennett siyasetle ilgilenen bir adam değil, sadece o dünyayı kendi çıkarlarına göre nasıl kullanacağını bilen biri. Evet, insanlar ölüyor ama ona göre bunun bir nedeni var- burunlarını işlerine sokuyorlar, daha büyük bir tehlike yaratabilirler. Kimseye cevap vermek zorunda olmadığını hissediyor. Ona göre, bu bir siyaset değil, para oyunu.”
Campbell “Danny harika bir oyuncu” diyor. “Onun gibileri çok değil. Onu bu role istedim çünkü başlangıçta kötü adam olarak ortaya çıkmıyor. Söylediğinin gerisinde bir mizah parıltısı var ki, bu onu sonuçta daha da tehditkâr yapıyor.”
Bennett’ten korkmak için nedeni olan bir karakter de, Emma’nın erkek arkadaşı ve Northmoor çalışanı olan Daniel Burnham’dır. Burnham Craven için kızının geçmişine ait bir anahtarı elinde tutmaktadır. Craven’la Burnham’in ilk karşılaşmaları şiddetli bir karşılaşmadır ve filmde çok önemli bir andır. Bu rolü Shawn Roberts canlandırmaktadır.
Roberts filmle ilgili şunu söylüyor: “Senaryo beni çok içine çekti. Hikayede, her an kapı çalınacak ve biri ölecekmiş duygusu var. Bu gerilim hikayenin devam etmesini sağlıyor ve karakterleri çok motive ediyor. Filmdeki Burnham’ın ilk göründüğü sahnede, Burnham günlerdir dairesinden çıkmamıştır ve yanında bir silahla o kapının çalınmasını beklemektedir.”
Burnham belki de filmdeki Craven’ın kızını kaybetme duygusunu anlamaya başlayabilen tek karakterdir çünkü Emma’yı o da sevmiştir. Ölümü hikayenin katalizörü olan Emma rolünü Sırp oyuncu Bojana Novakovic canlandırmaktadır.
Novakovic şöyle anlatıyor karakterini: “Bence bu çok ilginç bir karışımdı, bu duygusal hikaye o genç kadının yaptığı bir hareket yüzünden ortaya çıkmıştı. Doğru ve ahlaki olduğuna inandığı şeyi yaparak içgüdüsüne göre hareket eder ve kendisinden çok daha büyük, çok daha zengin ve güçlü bir grup insana kafa tutar.”
Campbell şunu belirtiyor: “Emma babasını seviyor ama aynı zamanda, babasına hayatının diğer yönüyle ilgili hiçbir ipucu vermemiş olsa da, babasını azarlıyor, sorguluyor ve gerekirse kafa tutuyor.”
Filmin açılışında, Emma babasını görmek için Boston’daki evine dönüyor ama bunun sıradan bir ziyaret olmadığı hissediliyor. Aktris şöyle devam ediyor: “Emma’nın kişisel olarak ama aynı zamanda bir polis ve çok tecrübeli olduğu için, babasının tavsiyesine ihtiyacı var. Ama bence çoğunlukla bir kızın babasına her zaman ihtiyacı vardır.”
Ne yazık ki, Thomas Craven, kızı daha kendisine olup biteni anlatamadan onu kaybeder. Yine de, sadece hayalinde olsa bile, onu hem bir çocuk hem de genç bir kadın olarak görmeye devam eder. Novakovic şöyle devam ediyor: “Emma’nın kendisinden yapmasını istediği şeyi yapabilmek için Craven’ın kızına ihtiyacı vardır. Onunla konuşabilmelidir çünkü başka hiçbir şeyi kalmamıştır. Emma babasının aklına onu hatırladığı haliyle gelmekte ve ona bu şekilde yardım etmektedir. Artık Craven için Emma’yı kurtarmanın tek yolu, elinden geldiği kadarıyla onunla konuşmaya, hatırlama yoluyla ilişkilerini sürdürmeye devam etmek veya tekrardan oluşturmaktır.”
Gibson Emma karakteriyle ilgili şunları söylüyor: “Emma Craven’ın zihninin almayacağı hiçbir şeyi söylemezdi ama Craven kızını öldükten sonra hayatta olduğundan biraz daha fazla tanımaya başladığını düşünüyor.”
Novakovic Gibson’la çekimler başlamadan önce, provalar sırasında tanışır. İkilinin arasında hemen, baba-kız ilişkini çok gerçekçi ve inanılır kılan bir elektriklenme meydana gelir.
Gibson rol arkadaşı için şöyle diyor: “Bojana’da bir çekim gücü var, içsel bir şey. O bir varlık. Onu hatırlıyorsunuz.”
SANDERSON
Sen boğazına kadar battın ve
yetki alanının çok dışındasın
“Edge of Darkness”, aralarında tarihi Back körfezinin de bulunduğu, Boston Commons and Public Gardens Parkı, Manchester’daki bir eyalete ait Tudos stili bir malikâne, Charleston, Nweburyport, Lincoln, Merrimac ve Rockport’un da bulunduğu Boston’un içinde ve yakınlarındaki mekanlarda çekildi. Craven’ın evinin içi ve Emma’nın dairesinin olduğu sahneler Chelsea Stages’ta kurulan setlerde çekildi. Aynı zamanda, New England’da “renkler” olarak bilinen sonbahar mevsiminin doruklarında, batı Massachusetts’teki Northampton, Amherst ve Deerfield’deki Mt. Sugarloaf’un tepelerinde de çekimler gerçekleştirilmiş.
Gibson mekanlar için şunu söylüyor: “Boston’da çekim yapmak da, en az insanları kadar mükemmeldi. Nereye baksanız, her yere yayılan bir canlı tarih hissine kapılıyorsunuz. Bu, insana zor kazanılan özgürlüğümüzün değerini takdir etme ihtiyacını hissettiriyor. Avrupa’nın eskimiş stiline ve cazibesine sahip genç bir ulusun kültürel beşiğinde olduğunuzu hissediyorsunuz.”
Yönetmen Martin Campbell’ın yaratıcı ekibine verdiği talimatlardan biri de filmin olabildiğince çok gerçekçi olmasıydı. “Filmdeki gerçekçilik kesinlikle önemliydi. Emma öldüğünde, gerçek adli tıp memurları, gerçek polisler falan getirdik. Bu filmdeki aksiyon gerçekten bir ilişki hikayesinin temeline dayalı, bu nedenle esas olan her şeyi gerçekçi bir havada vermekti. O yüzden, stil olarak çok basit, son derece açık bir şekilde çektik, hiç gösterişli veya hileli çekim yapmadık” diye anlatıyor Campbell.
Filmin görüntü yönetmeni, Campbell’ın uzun zamandır birlikte çalıştığı Phil Meheux, yapım tasarımcısıysa ilk kez Campbell’la çalışan Tom Sanders’tır.
Meheux anlatıyor: “Bir görüntü yönetmeninin görevlerinden biri, her sahnede duygusal yönden ilginç olanı vurgulamaktır. Işık bu vurgulamayı yapma yollarımızdan biriydi.” Meheux buna örnek olarak, film boyunca görülen Craven’ın mutfağını ve Emma’nın dairesini veriyor. “Craven’ın karakoldan izin alarak ayrılmasıyla, kendi mutfağı ve kızının dairesi operasyon bölgelerine dönüşüyor. Filmin başında burada daha çok ışık var ama hikaye ilerledikçe ve Emma’nın hayatı ve ölümüyle ilgili öğrendiklerimiz neticesinde, gittikçe daha da karanlık oluyor, bu setlerde her seferinde daha az ışık oluyor. Vasat bir sinema seyircisinin bunu bilinçli olarak fark edeceğini sanmıyorum ama duygusal olarak bunu hissedecektir.”
Setleri ve dış mekanları da Sanders ve ekibi tasarlamış. “Sugarloaf’u seçtik çünkü filmin tüm takvimi sonbahar yapraklarına göre yapılmıştı. Sugarloaf ünlü savaşların yapıldığı güzel ve tarihi bir vadiye tepeden bakıyor. Bennett’in Northmoor’daki ofisini, tüm sahnenin vadiye nazır bir şekilde geçmesi için dağın tepesine koyduk.”
Sanders Northmoor’un geri kalanı için de tarihi bir alan kullanıyor. “Seti, Amherst’ta stratejik bir hava sahası merkezinin dışına inşa ettik. Burası 1960’larda olası bir savaşta bombaların düğmesine basılacağı gerçek bir merkezdi. Bu yeri, şirketin lobisini yapabilmek için modernleştirdik.”
Sanders’ın ekibi renk paletlerini de sıkı kontrol altında tutmuşlar. “Önce oyuncular ve kostümler öne çıksın diye her şey yumuşatıldı ve kontrol altında tutuldu. Böylece, seyirci o sahnede odanın içindekilere odaklanmak yerine, duygulara odaklanıyor” diye açıklıyor Sanders.
Craven’ın daha duygusal sahnelerinin çoğu, her ikisi de inşa edilmiş setler olan, kendi evinde ve Emma’nın dairesinde geçiyor. Sanders “Craven için, Boston’un dışında bulduğumuz bir evi örnek aldık ve evin hem içini, hem de dışını sahnede ve bir depoda inşa ettik. Emma’nın tavanarası dairesini de aynı şekilde inşa ettik” diye anlatıyor.
Benzersiz şekilde Boston havasını yaratması gereken sadece kamera arkası ekibi değildi. New York doğumlu olan ama çocukluk ve gençlik yıllarının çoğunu Avustralya’da geçiren Mel Gibson, Boston’da doğmuş büyümüş biri gibi konuşmak zorundaydı.
Araştırma yapmaktan büyük keyif alan aktör bu durumu şöyle açıklıyor: “Kuzenlerimin hepsi Brooklyn ve Queens’ten. Annem Brooklyn’li bir İrlandalıydı, o yüzden bu bana çok da uzak değildi. Tommy Duffy gibi dedektiflerle takıldım. O harika biri, konuşması çizgi filmlerde sert konuşan köpeklere benziyor. O aksanın gerçekten kendine has bir özelliği var.”
WHITEHOUSE
Bu silahlı ve tehlikeli biri.
CRAVEN
Sence ben neyim?
Gibson’ın Thomas Craven’ı sıradan bir adam olarak somutlaştırmak için kullandığı bir başka araç da, kıyafetleriydi. Kostüm tasarımcısı Lindy Hemming Campbell’dan görüntü yönetmeni ve yapım tasarımcısının aldığı aynı talimatı aldı: gerçekçi olsun.
Hemming şöyle diyor: “Martin harika biri çünkü size karakterlerden, onları nasıl gördüğünden ve sonra da oyunculardan bahsediyor. Sonra sizi çalışmanız için bırakıyor.”
1985’teki mini diziden filme taşınan ikonik imajlardan biri Craven’ın pardesüsüdür. “Martin, kızı vurulduğu için üstündeki pardesü mahvolan Craven’ın, Emma vurulduktan sonra giydiği pardesüyü gerçekten filmde göstermek istedi. Ve bu pardesüyü filmin büyük bir kısmında gösterdi. Bu pardesü bir bakıma Craven’ı, çoğu adamın takım kıyafet veya polis üniforması giydiği filmde, diğerlerinden ayırıyor. Bu kırışık solgun ve donuk pardesüyü üstünde taşıyan tek kişi Craven” diye açıklıyor Hemming. Karakterin bu büyük sıkıntısı süresince pardesüyü giydiğini göstermek için Hemming yaklaşık 25 tane çok sıradan ve birbirinin aynı pardesü yapmış. Böylece, zaman içinde Craven yıprandıkça, o pardesüler de yıpranmıştır.
Hemming film için renk paletini bir eleme süreciyle belirlemeye başlamış. “İnsanların yüzleri ve yüz ifadelerini daha çok görmeniz için elimden gelen her yerde beyazı eledim çünkü Phil’in yüzlere ve yüz ifadelerine odaklanacak şekilde ışık kullanacağını biliyordum.” Hemming Gibson için bir rengi kullanmaktan özellikle kaçınmış- mavi. “Gibson’ın canlılığını ezmeye çalıştım. Sadece tek bir sahnede, kumsalda yürüdüğü sahnede iyi olacağını düşündüğüm için çok az bir mavi kullandım. Elbette, maviyi üstüne giyer giymez, gözlerine coşkunluk geldi ve inanılmaz derecede yakışıklı göründü. İşte o sırada “O maviye izin vermemeliydim” diye düşündüm.”
Hemming’in Gibson’ın film yıldızı görüntüsüyle uğraşmak zorunda kaldığı tek sahne kumsal sahnesi değildi. “Cenazede giydiği takımın fiyatı 99 dolardı. Çok fazla parası olmayan ve giysilere çok önem vermeyen bir insana aitmiş gibi görünmesi için bulabildiğim en ucuz takım kıyafeti aldım. Mel takımı giydiğinde “Olamaz, yine çok yakışıklı görünüyor” diye düşündüm.”
Kostüm tasarımcısı Danny Huston’ın canlandırdığı Jack Bennett karakteri için tam tersi bir yaklaşımda bulunmuş. Hemming gülümseyerek şöyle açıklıyor: “Birlikte şehre gitmeme izin verilen tek kişi Danny oldu. Güzel takımlar, biraz renk. Bennett’in pahalı görünmesi gerekiyordu. Daha önce Brioni mağazalarıyla çalışmıştım. Bennett’in bütün ve Jedburgh’un bazı kıyafetlerini temin ettiler. Bu kadar güzel parçaları gönderdikleri için çok şanslıydım.”
Ancak Hemming Jedburgh’da çok fazla abartmamaya itina göstermiş. “Kıyafetleri pahalı ama son derece incelikli ve seçkin görünmeliydi, kim olduğuna dair, hayatıyla ilgili hiçbir ipucu vermemeliydi çünkü onunla ilgili her şey bir sırdı. Işığı yansıtmayan, onu çok ağır gösteren kaşmir gibi kumaşlar kullandık ki, aslında Ray Winstone bunun tam tersi bir kişiliğe sahip. O çok hareketli ve arkadaş canlısı biri” diye açıklıyor Hemming.
Hemming’in bir başka ağır göstermeye çalıştığı karakter de Emma Craven olmuş. “Onun Boston veya Northampton’da insanların arasında görebileceğiniz herhangi biri gibi görünmesini istedim. O insanların giydiği kıyafetleri giymesini istedim    “ diye açıklıyor bu durumu. Emma ölümünden sonra pek çok sahnede babasına göründüğü için, Hemming’le Campbell, onun kıyafetlerini değiştirip değiştirmemeyi tartışmışlar. “Sonunda, bunun çok kafa karıştırıcı bir şey olduğuna karar verdik, bu nedenle filmde Emma hep aynı kıyafeti giydi.”
CRAVEN
Ben kaybedecek hiçbir şeyi olmayan adamım.
Yönetmen Martin Campbell için 20 yıl sonra filmin karakterleri ve temalarıyla yeniden karşılaşması çok heyecan verici bir meydan okumayı temsil ediyormuş. Durumu şöyle tanımlıyor: “Yıllar önce olduğu gibi, kızını kaybeden bir adamın içten hikayesi ve intikam peşine düşmesi, bugün de seyirci çok sarabilir.”
Yapımcı Graham King de aynı fikirde: “Bana göre “Edge of Darkness” günümüzün siyasetiyle ilgili değil. Adalet arayan bir adamın hesaplaşmasıyla ilgili. Bilinmeyenin zirvesinde harika bir yolculuk, sonunda işlerin nereye varacağı bilinmese bile devam edilen bir yolculuk bu.”
Kızının ölümünün intikamını almak için Thomas Craven’ın yaşadığı şiddet dolu süreye rağmen, filmin yıldızı Mel Gibson bunun çok insani bir hikaye olduğunu düşünüyor: “Karakterler ve başlarına gelenlere verdikleri tepkiler ilgimi çekti. Aynı zamanda, hiçbirimizin tam olarak emin olmadığı sorunları içeren çok zorlayıcı bir gizem ve bilirsiniz, belirsizlik çoğu insan için korkutucudur.”
OYUNCULAR HAKKINDA
MEL GIBSON(Thomas Craven) ödüllü bir oyuncu, yönetmen, yazar ve yapımcıdır. 1995 yılında kendisinin de filme adını veren karakteri canlandırdığı, gişe rekorları kıran destansı film “Cesur Yürek”in yönetmenliğini ve yapımcılığını yaptı. 10 dalda Oscar ödülüne aday olan film “En İyi Yönetmen” ve “En İyi Film” dalları da dahil olmak üzere beş ödül kazandı. Gibson ayrıca “En İyi Yönetmen” dalında Altın Küre ve ve Critics’Choice Awards ve National Board of Review’un Filmmaking Award Özel başarı ödülünü aldı. Ayrıca Gibson, 1996 Showest Convention’da Yılın Yönetmeni olarak adlandırıldı ve “En İyi Yönetmen” dalında Directors Guild of America Ödülü adaylığının yanı sıra BAFTA ödülü adaylığı aldı.
Gibson, daha sonra 2004 yılında, bütün sektörün beklentilerini aşarak dünya çapında gişe olayı olan “Tutku: Hz. İsa’nın Çilesi”nin ortak senaristi oldu ve filmin hem yönetmenliğini hem de yapımcılığını yaptı. Dünya çapında 600 milyon dolardan daha fazla kazanan film, tarihte en yüksek kâr eden bağımsız film olma özelliğini sürdürmektedir. Gibson yakın zamanda, “En İyi Yabancı Film” dalında “Altın Küre, BAFTA ve London Film Critics Circle Ödülü adaylıkları kazanan “Apocalypto”’nun ortak senaristliğin, yönetmenliğini ve yapımcılığını yaptı.
Bir oyuncu olarak Gibson ilk etkisini, eleştirel ve ticari başarılı “Mad Max” üçlemesi, “Gelibolu” ve “Cehennem Silahı” aksiyon filmleri gibi filmlerde oynayarak yarattı. New York’un merkezinin dışında dünyaya gelen Gibson, 12 yaşında ailesiyle birlikte Avustralya’ya göç etti. Arthur Miller’in “Satıcının Ölümü” adlı eserindeki Biff rolü de dahil olmak üzere birkaç sahne yapımında göründüğü New South Wales Üniversitesindeki Dramatik Sanatlar Ulusal Enstitüsüne devam etti. Sahne çalışmalarındaki etkinliği, 1979 yapımı “Mad Max”te filme adını veren karakteri canlandırması için ona rolü veren, filmin yönetmeni George Miller’in dikkatini çekti. Küçük bütçeli, kıyamet sonrası gerilim film, dünya çapında sürpriz bir gişe başarısı ilan ett, ve Gibson’ı film endüstrisi şemasına yerleştirdi. Aynı yıl Gibson ayrıca neredeyse tamamen zıt bir rol olan hassas zihinsel özürlü adam rolüyle “Tim”de oynadı. Bu filmdeki rolüyle Avustralya Film Enstitüsünün “En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü kazandı.
1981 yılında Gibson kendisini uluslararası başarılı başrol erkek oyuncusu olarak daha da belirleyen iki filmde oynadı. Peter Weir’in gerçek hayattan alınmış I. Dünya Savaşı Draması “Gelibolu”daki yorumuyla ikinci AFE En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazandı ve daha sonra da Miller’in “Mad Max 2: Yol Savaşçısı”nda oynadı. Ertesi yıl Gibson kendisine “En İyi Erkek Oyuncu” dalında bir tane daha AFE ödülü adaylığı kazandıran “The Year of Living Dangerously”de oynamak üzere yeniden Weir ile bir araya geldi. 1984 yılında Gibson asi Fletcher Christian’ı canlandırdığı Rohger Donaldson’ın “Denizde İsyan”, Sissy Spacek’in karşısında rol aldığı Mark Rydell’in “Nehir” ve Diane Keaton’la birlikte rol aldığı Gillian Armstrong’un “Mrs. Soffel” olmak üzere birbirnden çok farklı üç filmde oynadı. Gibson son defa rolünü yinelediği George Miller’in 1985 başarılı filmi “Mad Max: Beyond Thunderdome”da oynamaya devam etti.
Gibson daha sonra, film endüstrisinin en başarılı aksiyon zinciri olan “Lethal Weapon”ın ilk bölümünde Komiser Yardımcısı Dedektif Martin Riggs’i canlandırdı. 1987 yılının gişe rekorlarını kıran filmi Richard Donner yönetti. Gibson 12 yılı aşan süre içinde hepsi Donner tarafından yönetilen üç “Cehennem Silahı” filminde daha rol aldı.
1990 yılında Gibson ortağı Bruce Davey’le birlikte Icon Productions’ı kurdu. Icon afişi altında yapılan ilk film Franco Zeffirelli’nin yönettiği “Hamlet” oldu. Filmde rol alan Gibson, yorumuyla Washington DC’deki Folger Kütüphanesinden Shakespeare ödülünü kazandı.
O zamandan beri Gibson “Daima Genç”, “Maverick”, “Gününü Göreceksin”, “Kadınlar Ne ister” ve “Bir Zamanlar Askerdik” gibi Icon projelerinde rol aldı. Gibson, ayrıca ilk yönetmenlik çalışmasını Icon draması “Yüzü Olmayan Adam”la 1993 yılında yaptı.
2000 yılında, Gibson, yurt içi gişe hasılatında her biri 100 milyon dolardan fazla kazanan aynı yıl içinde gösterime giren üç filmde de rol alan ilk erkek oyuncu oldu. Bu filmler, Roland Emmerich’in tarihsel filmi “Vatansever”, başrolünü seslendirdiği animasyon macera komedisi “Tavuklar Firarda” ve kendisine Altın Kürede “Müzikal ya da Komedi dalında En İyi Erkek Oyuncu” adaylığı kazandıran, Helen Hunt’ın karşısında rol aldığı Nancy Meyers’in “Kadınlar Ne İster” adlı filmleridir.
Gibson daha önce de, Ron Howard’ın gerilim filmi “Ransom”daki yorumuyla Altın Kürede Drama dalında En İyi Erkek Oyuncu adaylığı kazanmıştı. Gibson’ın uzun film listesinde ayrıca Robert Towne’nin yönettiği “Tehlikeli Kokteyl”; “John Badham’in yönettiği ve Goldi Hawn’ın karşısında rol aldığı “Teldeki Kuş”, Robert Downey Jr.’la rol aldığı “Air America”, Julia Roberts’in karşısında rol aldığı Richard Donner’in yönettiği “Komplo Teorisi” ve M. Night Shyamalan’ın yönettiği “İşaretler” filmleri de bulunmaktadır.
RAY WINSTONE (Darius Jedburg) kısa bir süre önce Harrison Ford’la birlikte Steven Spielberg’in “Indiana Jones and the Kingdom of the Crystal Skull” filminde oynadı. Winstone ayrıca, “44 Inch Chest”, “Fathers Girls”, romantik komedi”Altın Şans” ve sinemada çığır açan Robert Zemeckis’in yönettiği digital film “Ölümsüz Savaşçı”da da rol aldı. Bu filmden kısa bir süre önce, Winstone Martin Scorsese’nin Oscar ödüllü “Köstebek”le Jude Law ve Juliette Binoche’un karşısınd rol aldığı Anthony Minghella’nın “Hırsız” filminde göründü.
Winstone aralarında müzisyen Ian Dury’nin yaşam öyküsel draması “Sex&Drugs&Rock&Roll”, Mickety Rourke’un karşısında rol aldığı gerilim filmi “13” ve Ken Bruen’in romanından uyarlanan “London Boulevard”ın da bulunduğu 2010 yılında vizyona girecek olan birkaç filmde görünecek. Ray Winstone şu anda aksiyon macera filmi “Tracker”daki eski bir Boer Savaşı gerillası rolünü canlandırdığı filmin çekimleriyle meşguldür.
Winstone, Gary Oldman’ın “Nil by Mouth” filmindeki performansıyla “En İyi Erkek Oyuncu” dalında 1998 İngiliz Bağımsız Film ödülünü ve BAFTA  ödülü adaylığını kazandı. Ertesi yıl Tim Roth’un “The War Zone” filmindeki çalışmasıyla bir tane daha İngiliz Bağımsız Film adaylığı kazandı. Winstone, “En İyi Erkek Oyuncu” dalında üçüncü adaylığını “Seksi Hayvan filmindeki çalışmasıyla elde etti. Ayrıca, 2001 yapımı “Last Orders” filmiyle “En İyi oyuncu grubu” dalında National Board of Review ödülünü paylaştı. Winston, “Proposition”daki çalışmasıyla “En İyi Erkek Oyuncu” dalında Avustralya Film Enstitüsü Ödülü adaylığını kazandı.
Londra’nın doğusunda Hackney’de doğan Winstone okulda boks şampiyonuydu ve iki kere İngiltere adına dövüştü. Aslında BBC oyunu olarak prodüksiyonu yapılan ama içerdiği şiddet nedeniyle yasaklanan tartışmalı proje “Scum” için Alan Clarke Winstone’a rol vermeden önce, Winstone Corona Scholl’da oyunculuk eğitimi aldı. Daha sonra uzun metraj film olarak yeniden yapılan “Scum” Winstone’ın sinema kariyerini başlattı. Winstone’ın daha sonraki filmleri arasında “Quadrophenia”, “Ladybird, Ladybird””, “Face”, “The Sea Change”, “The Very Tought of You”, “Agnes Brown” ve “Fanny&Elvis” bulunmaktadır. Yakın zamanda yaptıkları filmler arasında Anthony Minghella’nın “Soğuk Dağ”ı ve Antoine Fuqua’nın “Kral Arthur”u bulunmaktadır. Ayriyeten, gişe rekorları kran fantastik film “Narnia Günlükleri: Aslan, Cadı ve Dolap”ta Mr. Beaver rolünü seslendirdi.
Winstone ayrıca, dizi ve televizyon filmlerinde oynarak geniş ölçüde televizyonda çalıştı. Winstone yakın zamanda İngiliz televizyon filmi “Compulsion”la HBO’nun “Last of the Ninth” filmlerinde rol aldı. Diğer televizyon filmleri arasında “Henry VIII” ve “Sweeney Todd” bulunmaktadır. Winstone’ın bir sonraki televizyon rolü İngiliz Draması “Ben Hur” filminde rolü olacaktır.
DANNY HUSTON (Jack Bennett)kısa bir süre önce listebaşı aksiyon macera filmi “X Men Başlangıç” ve romantik komedi “How To Lose Friends and Alienate People” filmlerinde rol aldı. Danny Huston, HBO’nun 2008 yılı ödüllü mini dizisi “John Adams”da Samuel Adams’ı canlandırdı ve ilk gösterimi 2008 Edinburgh Film Festivalinde yapılan Bernard Rose’un “Kreutzer Sonata”da Elisabeth Rohm’un karşısında rol aldı.
Huston’ın yakın zamandaki film projeleri İngiliz bağımsız filmi “Alpha Male”i, Orson Welles olarak göründüğü”Fade to Black”i, Alfonzo Cuaron’un “Son Umut”unu, Peter Berg’in “The Kingdom”ını ve gerilim filmi “30 Days of Night”ı kapsar. Huston, ilk gösterimi 2006 Sundance Film Festivalinde gösterilen ciddi derecede başarılı Avustralyalı Western filmi “Proposition”da ve kendisine “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” dalında kendisine Golden Satellite Ödülü kazandıran Fernando Meirelles’in “Arka Bahçe” filminin yanı sıra Sofia Coppola2nın “Marie Antoinette” ve Joel Schumacher’in “23 Numara”sında oynadı.
Huston’ın vizyona girmek üzere olan filmleri arasında Kate Bosworth ve Geoffrey Rush’la birlikte rol aldığı “The Warrior’s Way”, Sam Worthington, Ralph Fiennes ve Liam Neeson’la birlikte rol aldığı Louis Letterier’in yönettiği “Clash of the Titans”, Russell Crowe ve Cate Blanchett’la birlikte rol aldığı Ridley Scott’ın yönettiği “Robin Hood” ve Robert Redford’un yönettiği “The Conspirator” bulunmaktadır. Ayrıca Huston, tartışmalara yol açan doktor Jack Kevorkian’la ilgili Barry Levinson’ın HBO için yöneteceği biyografik drama “You Don’t Know Jack”te de rol alacaktır.
Huston, ilk film çalışmasını yönetmen Bernard Rose’un bağımsız filmi“Ivansxtc”le yaptı. Filmde bir Hollywood menejerini canlandıran Huston başarılı performansıyla 2003 Independet Spirit Ödülünü kazandı. Kısa bir süre sonra, Leonardo DiCaprio ve Alec Baldwin’le birlikte Martin Scoesese’nin “Göklerin Hakimi” filminde çalışan Huston, “En İyi Oyuncu Topluluğu” dalında 2004 Screen Actors Guild ödülünü paylaştı. Huston ayrıca yönetmen Jonathan Glazer’in “Birth” filminde Nicole Kidman’ın karşısında rol aldı ve Alejandro Inarritu’nun “21 Gram” ve John Sayles’in politik draması “Gümüş Şehir”de göründü.
Roma’da doğan Huston, İrlanda ve Londra’da aralıklı olarak da Meksika ve Amerika Birleşik Dveletlerinde büyüdü.
BOJANA NOVAKOVIC (Emma Craven) kısa bir süre önce yönetmen Sam Raimi’nin korku gerilim filmi “Kara Büyü”de oynadı. 2006 yılında Novakovic, yönetmen Goran Paskaljevic’in bağımsız film, “The Optimist”de rol aldı. Film birçok uluslararası film festivalinde önemli ödüller aldı
Novakovic’in diğer filmleri arasında Morgan O’Neill’in cinayet filmi “Solo”, “The Monkey’s Mask”, “Starnge Fits of Passion” ve “Thunderstuck” bulunmaktadır. Novakovic 2011 yılında vizyona girecek olan yönetmen Stevan Filipovic’in “Skinning” filmiyle gerilim filmi “Devil” rol alacak.
Novakovic, 2004 yılında “Marking Time”daki rolüyle Avustralya Film Enstitüsü Ödülünü kazandı. 2008 yılında, Showtinme Avustralya dizisi “Satisfaction”daki rolüyle Australian Subscription Television and Radio Association adaylığı kazandı.

Sırbistan’da doğan Novakovic yedi yaşındayken ailesiyle birlikte Avustralya’ya göç etti. 12 yaşında oyunculuğa başlayan Novakovic 15 yaşındayken ilk filmi “Blackrock”ta oynadı. Sidney’deki McDonald College’da eğitim gören Novakovic, 2002 yılında National Institute of Dramatic Art’tan mezun oldu.
SHAWN ROBERTS (Burnham) çok kısa bir süre önce Chris Columbus’un komedi filmi “I Love You, Beth Cooper”ında başrolde göründü. Bu filmden önce, Roberts George A. Romero’nun bilim kurgu gerilim filmi “Diary of the Dead”le James Isaac!ın fantastik gerilim filmi “Skinwalkers”da oynadı.
Roberts Milla Jovovih ve Ali Larter’la birlikte “Resident Evil” serisinin son bölümü olan “Resident Evil: Afterlife”ta rol alacak.
Roberts’in daha önceki filmleri arasında Steve Martin’le birlikte rol aldığı Adam Shankman’in “Cheapr by the Dozen 2”, Romero’nun “Land of Dead”i, Bryan Singer’in gişe rekorları kıran “X-Men”i ve Kanada yapımı başarılı gençlik komedisi “Going Distance” bulunmaktadır.
Ontario, Stratford’da büyüyen Roberts, Michael Donovan’ın yapımcılığını yaptığı CBC dizisi “Emily of New Moon”daki baş rolüyle profesyonel olarak oyunculuğa 12 yaşında başladı.
Programın başarılı akışının tamamlanmasından beri Roberts sürekli olarak hem filmlerde hem de televizyonda çalıştı.
YAPIMCILAR HAKKINDA
MARTIN CAMPELL (Yönetmen) kısa bir süre önce Daniel Craig’i Bond rolünde başarıyla tanıtan, ciddi bir güç gösterisi ve gişe başarısı yapan James Bond macerası “Casino Royale”ı yönetti. Bu filmden önce, Antonia Bandreas ve Catherine Zeta-Jones’un rol aldığı 1998’in listebaşı filmi “Maskeli Kahraman Zorro”nun devam filmi olan “Zorro Efsanesi”nde Antonio Banderas’la yeniden bir araya geldi.
Doğma büyüme Yeni Zelandalı olan Campbell, Londra’da Lew Grade’s ATV şirketinde kameraman olarak kariyerine başladı. Kariyerine tartışmalı İngiliz filmi “Scum” ve Cannes Film Festivalinde yarışmalı bölüme seçilen “Black Joy”u yapımlarıyla devam etti. İlk yönetmenlik çalışmasını İngiliz polis aksiyon dizisi “The Professionals”la yaptı ve bunu poüler BBC dizileri “Shoestring” ve Thames TV’nin “Minder”ı takip etti. 1980’lerin ortasında İngiltere’nin en iyi yönetmenlerinden biri olarak addedilen Campell, çok çvülen İngiliz televizyon filmi “Reilly: Ace of Spies”ın yanı sıra Campell’a “En İyi Dizi” dalı d dhil olmak üzere 6 BAFTA ödülü kazandıran ve uzun metraj filmi için ilham veren BBC mini dizisi “Edge of Darkness”ı yönetti.
Campbell’in ilk Hollywood filmi “Criminal Law”du. “Defenseless” ve “No Escape” filmleriyle Hollywod’da yönetmenliğe devam etti. 1995 yılında, “Golden Eye”da ünlü İngiliz casusu James Bond olarak ilk çıkışını yapan Pierce Brosnan’ı yönetti. 2000 yılında, eleştirmenlerce beğenilen ve tüm dünyada 200 miltonun üstünde hasılat kazanan dağcılık aksiyon macera filmi “Dikey Limit”in yönetmenliğini ve yapımcılığını yaptı.
Campbell’in Amerikan filmleri arasında “HBO’nun “Cast a Deadly Spell” ve NBC dizisi “Homicide:Life on the Stree”in iki bölümü de bulunmaktadır. Campbell ayrıca, Angelina Jolie ve Clive Owen’ın oynadığı epik romantik film “Sınırların Ötesinde”yi yönetti.
Campbell’in gelecekteki film projeleri arasında suç draması “36” ve aksiyon filmi “Green Lantern” bulunmaktadır.
WILLIAM MONAHAN (Senarist) “En İyi” film de dahil olmak üzere 4 Oscar kazanan Martin Scorsese’nin yönettiği “Köstebek” filmiyle, “En İyi Uyarlama Senaryo” dalında Oscar ödülü kazandı. Monahan ayrıca filmdeki bu çalışmasıyla Writers Guild of America ödülüyle, Altın Küre ve BAFTA ödülü adaylıklarını kazandı. Daha önceki beyazperde çalışmaları arasında her ikisi de Ridley Scott tarafından yönetilen “Cennetin Krallığı” ve “Yalanlar Üstüne” bulunmaktadır. Monahan kısa bir süre önce ilk yönetmenlik çalışması olan “London Boulevard”ın çekimlerini tamamladı.
ANDREW BOVELL (Senarist) “Blessed” filmiyle 2009 San Sebastian Fikm Festivalinde en iyi senaryo ödülünü kazandı. Senaryo aynı zaman da Australian Writers’ Guild AWGIE Ödülü kazandı ve Avustralya Film Enstitüsü ödülüne aday oldu.
Film, tiyatro, televizyon ve radyoyu kapsayan büyük miktardaki çalışmalarıyla Avustralya’nın en ünlü yazarlarından biri olan Bovell ilk film kredisini Baz Luhrmann’ın “Strictly Ballromm” filminin orijinal senaryosunun ortak yazarı olarak yaptı. Bunu takiben, Bovell “En İyi Uyarlama Senaryo” dalında AWGIE Ödülü ve AFE ödülü adaylığı kazanan 1998 draması “Head On”, ve 2006 yılı yapımı romantik gerilim “Vahiyler”i yazdı. Ama, Bovell’in uluslararası ilgiyi çekmesini sağlayan üçüncü filmi “Lantana”ydı. Filmi 2001 yılında Ray Lawrence yönetti. Film Avustarlya’da gişe hasılatları kırdı, dünya çapındaki film festivallerinde başarı kazandı ve “Kaynağından Uyarlanan En İyi Senaryo”, “En İyi Film” ve “En iyi Yönetmen” dalları da dahil olmak üzere 7 AFE ödülü elde etti.
GRAHAM KING (Yapımcı) hem büyük stüdyo hem de bağımsız filmlerin olağanüstü yapımcısı olarak görünmektedir.  King, Martin Scorsese’nin yönettiği ve Leonardo DiCaprio, Matt Damon, Jack Nicholson, ve Mark Wahlberg’in rol aldığı 2006 yapımı suç filmi “Köstebek”in yapımcısı olarak “En İyi” film dalında Oscar kazandı. Film ayrıca “En İyi Yönetmen” ve “En İyi Uyarlama Senaryo” dalları da dahil olmak üzere toplamda 4 Oscar ödülü kazandı. King ayrıca o yıl yine DiCaprio’nun rol aldığı “Kanlı Elmas”ın da yapımcısıydı.
“Köstebek” King’in yönetmen Scorsese’yle üçüncü işbirliğiydi. 2004 yılında, DiCaprio’nun oynadığı Scorsese’nin yönettiği Howard Hughes’ün biyografik yaşamı “Göklerin Hakimi”nin yapımcılığını yaptı. Film, “En İyi Film” dalında King’e Oscar ödülü adaylığı ve BAFTA Ödülü kazandırdı. Ayrıca King, Producers Guild of America tarafından Yılın Yapımcısı olarak Altın Laurel ödülüyle onurlandırıldı. King, DiCaprio, Daniel Day-Lewis ve Cameron Diaz’ın rol aldığı Scorsese’nin Oscar ödülü adayı epik draması “New York Çeteleri”nin ortak yapımcısıydı.
2007 yılında King, iş ortağı Tim Headington’la birlikte kendi bağımsız yapım firması GK Films’i kurdu ve bu yeni başlıkla “Edge of Darkness”ın çekimlerini tamamladı. King, GK Films için ayrıca Emily Blunt ve Rupert Friend’in rol aldığı tarihsel epik “The Young Victoria”nın yapımcılığını yaptı.
King, GK Films için yapım ve geliştirme aşamalarında çok çeşitli uzun metraj filmlerin yapımcılığını yaptı. Gelecekteki projeleri arasında Angelina Jolie ve Johnny Depp’in rol aldığı “The Tourist”; Verbinski’nin şirketi Blind Wink Productions ortaklığıyla yapımcılığını yapacağı ve Johnny Depp’in seslendireceği Gore Verbinski’nin “Rango”su; Ben Affleck’in yazıp yöneteceği “The Town”; “The Invention of Hugo Cabret”; Colin Farrell ve Keira Knigthley’nin rol aldığı “London Boulevard” ve Depp’in yapım firması Infinitum Nihil’le birlikte yapacakları ve Johnny Depp’in rol alacağı “The Rum Diary” bulunmaktadır.
Daha önce Initial Entertainment Group’un Yönetim Kurulu Başkanıyken idareci yapımcılığını yaptığı filmler arasında, Jodie Foster’ın yapımcılığını ve yönetmenliğini yaptığı “Dangerous Lives of Altar Boys”; Will Smith’in rol aldığı Michael Mann’in biyografik draması “Ali” ve Steven Soderberg’in Oscar ödüllü “Trafik” filmi bulumaktadır.
Graham King’in uzun süreden beri arkadaşı olan HeadingtonKing’le ilk defa King’in eski yapım firmasına “Göklerin Hakimi” filmine yatırım yaptığında tanıştı. İdareci yapımcılığa Elisabeth Shue’nun oynadığı “First Born”, DiCaprio’nun ilk yapımcılık çalışması olan Kevin Conolly’nin yönettiği ve Lukas Haas, Giovanni Ribisi ve Erika Christensen’in rol aldığı “Gardener of Eden”dır.
MICHAEL WEARING (Yapımcı) televizyon dramatik yapımlarında İngiltere’nin en saygıdeğer ve başarılı yapımcılarından biridir. Film listesinde, oldukça başarılı, BAFTA ödüllü Martin Campbell’in yöenttiği ve Troy Kennedy Martin’in yazdığı BBC mini dizisi “Edge of Darkness”ın yanı sıra İngiliz televizyon dramasının alameti garikası olan ünlü mini dizi “Boys from the Blackstuff” bulunmaktadır.
Televizyon kariyerine 1976 yılında , Birmingham’da BBC’nin İngiliz Bölgesi Drama Bölümünde senaryuo editörü olarak başlayan Wearing, 1980’den itibaren aynı bölüm için oyunların ve dizilerin yapımcılığını yapar. Yapımcılığını yaptığı serler arasında “En İyi Drama Dizi Film ve Serileri” dalında 1982 yılı BAFTA Ödülü adaylığı kazandığı “The History Man”  ve “Blind Justice” bulunmaktadır.
1988 yılında BBC’de Dizi Şefliğine atanan Wering, aralarında “Middlemarch”ın ve “Pride and Prejudice”ın edebi uyarlamalarının yanı sıra aralarında “The Buddha of Suburbia”, “The Final Cut”, ve Peter Flannery’nin oyunu “Our Friends in North”unda bulunduğu çok sayıdaki yapıma nezaret edip idareci yapımcılığını yapmıştır.
1997 yılında Wearing İngiliz Akademi Televizyon Ödüllerinde, Televizyonda Olağanüstü Yaratıcı Başarısı için Alan Clarke ödülüyle onurlandırılır.
1988 yılında BBC’den ayrılır ama aralarında “A Respectable Trade”, “Little White Lies”, “Vanity Fair”, “The American”, “Great Expectations” ve “Aristocrats”ında bulunduğu mini dizilerin ve programların yapımcılığını yapmaya devam ederi.
Uzun metrajlı filmleri arasında “Red Mercury” ve “When the Sky Falls” ve ortak yapımcı olarak görev yaptığı “Southwest 9” ve “Human Traffic” bulunmaktadır.
DAN RISSNER (İdareci Yapımcı) kısa bir süre önce yönetmen Ben Affleck’in suç draması “Kızımı Kurtarın”ın yapımcılığını yaptı.
Eğlence sektöründeki kariyerine William Morris Agency’nin muhaberat odasında başlayan Rissner, daha sonra askerliğe alındı. Terhis olur olmaz, Birleşik Beyin Felci Kuruluşuna katılan Rissner 25’in üzerinde telefonla bağış programının yapımcılığını yaptı. 1966 yılında Ashley Famous Agency’de çalışmaya başlayan Wearing iki sene içinde Motion Picture Literary Bölümünün başı oldu.
Çalıştığı firmanın Warner Bros. Inc. Satıldıktan sonra Rissner, 29 yaşında Londra’ya gidip şirketin Avrupa Yapımlarından sorumlu Başkanı oldu. Onun başkanlığında aralarında “A Clockwork Orange”, “The Devils”, “Death in Venice”, ve İtalyan yapımı “The Drama of Jealousy”nin de bulunduğu filmlerin yapımcılığını yaptı.
1971 yılında Warner Bros.dan ayrılan Rissner United Artist Corp.’a Avrupa Yapımlarından Sorumlu Başkan Yardımcısı olarak katıldı. Aralarında “The Music Lovers”, “Scorpio”, “The Man with Golden Gun”, “Valentino”, “The Confession”, “The Night Porter”, “The Story of Adele H.”, “Last Tango in Paris”, Norman Jewison’ın “Rollerball”u ve John Schlesinger’in “Yanks”inin de bulunduğu birçok filme önayak olup, nezaret etti.
1978 yılında Amerika’ya dönen Rissner, New Yorktan United Artists’in Avrupa operasyonlarını yönetmeye devam etti. Bu dönemde aralarında  “Semi-Though” “Equus”, “Missouri Breaks”, “Hair”, “The Spy Who Loved Me”, “Moonraker”, “Who’ll Stop the Rain”, “Fellini’s Roma”, Costa Gavras’ın “Specail Section”, “La Cage Aux Folles” ve “Farewell My Lovely” filmlerini başlatıp nezaret etti ve Müfettiş Clouseau filmlerinim yeni serisini başlatmak için Blake Edwards ve Peter Sellers’in yeniden bir araya gelmesinde etkili olup, bu “Return of the Pink Panther” ve “Revenge of the Pink Panther” filmlerini yaptı.
1982 yılında 20th Century Fox’ta Yapımlardan Sorumlu Başkan yardımcısı olarak Sherry Lansing’e katıldı ve “Ladyhawke”, “Unfaithfully Yours” ve “Star Chamber”a nezaret etti. 20th Century’den United Artists’e dönen Rissner, “The Year of the Dragon”, “2010: A Space Odyssey” ve “For Your Eyes Only”nin başlatılmasında etkili oldu. Daha sonra “Backfire” ve “A Summer Story”nin yapımcılığını yaptı, 1992 yılında “Schoo yeniden Sherry Lansing ve Stanley Jaffe’yle yeniden bir ekip oluşturdu.
DAVID M. THOMPSON (İdareci Yapımcı) aralarında Sundance Film Festivalinde Seyirci ödülünü kazanan “An Education”, Jane Campion’ın 19. Yüzyıl şairi John Keats’le ilgili yaptığı biyografik drama “Bright Star”, Jon Amiel’in Charles Darwin’le ilgili filmi “Creation”, Clive Owen’ın rol aldığı “The Boys Are Back”, Andrea Arnold’un ikinci uzun metraj filmi “Fish Tank”, ve oyuncu kadrosunda başrol oyuncusu olarak George Clooney’nin bulunduğu Grant Heslov’un “The Men Who Stare at Goats”unda bulunduğu birçok dikkate değer filmin idareci yapımcılığını yaptı.
Yakın zamanda vizyona giren filmleri arasında Kate Winslet ve Leonardo DiCaprio’nun rol aldığı Sam Mendes’in yönettiği “Hayallerin Peşinde”, Kiera Knightley’ni rol aldığı Saul Dibb’in başarılı biyografik draması “Düşes”, Julian Jarrold’un yönettiği Evelyn Waugh’un “Brideshead Revisited”inin beyazperde versiyonu, John Maybury’nin “The Edge Love”ı, Keira Knigthley’nin rol aldığı “Diğer Boleyn Kızı” ve David Croenenberg’in BAFTA ödülü adayı gerilim filmi “Şark Vaatleri” bulunmaktadır.
Thompson kariyerine BBC’de belgesel filmci olarak başladı ve BBC’nin belgesel serisi “Everyman” için çalışırken drama yapımlarına başladı. “En İyi Drama” dalında BAFTA TV ödülü ve Uluslararası Emmy ödülü kazanan orijinal “Shadowlands”i yaptı. Daha sonrak yapımları, Antonia Bird’ün yönettiği  BAFTA ödüllü “Safe”i ve “Alan Clarke’ın “The Firm and Road”unu kapsamaktadır.
Mayıs 1997’de BBC Filmin Başkanlığına atanan Thompson’ın yapımları arasında Judi Dench ve Billy Connolly’nin oynadığı “Mrs. Brown”, Stephen Daldry’nin yönettiği, 3 BAFTA ödüllü, 3 Oscar ödülü adaylığı bulunan, dünya çapına 100 milyon dolar kazanan BBC Filmin bugüne kadar en başarılı filmi “Billy Elliot”, Lynne Ramsay’in “Ratcacther” ve Morvern Callar”, Pawel Pawlikowski’nin “Last Resort” ve “My Summer of Love”, Judi Dench ve Bob Hoskins’in rol aldığı Stephen Frears’ın “Bayan Henderson Takdim Eder”, Alan Bennett’in ödüllü sahne oyunundan uyarlanan “The History Boys”, Andrea Arnold’un ilk filmi Cannes Jüri ödülü kazanan “Red Road”, Cate Blanchett ve Judi Dench’in rol aldığı Richard Eyre’in yönettiği Oscar ödülü adayı “Skandal” filmi bulunmaktadır.
Thompson 2008 Haziranında yeni bağımsız yapım firması Origin Pictures’ı kurmak için BBC’deki görevinden ayrıldı. Origin’in ilk filmi Dominic Savage’ın yönettiği “Freefal” oldu. Şirket şu anda  yönetmen Justin Chadwick’le Kenya’da “The First Grader”ı çekmektedir.
Pandemonium’da Yapım Başkan Yardımcısı olan SUZANNE WARREN (İdareci Yapımcı), “Ehren Kruger’in yazdığı ve David Fincher’in yönettiği “Torso”, Robert Schenkkan’ın yazdığı, pasifist savaş kahramanı Desmond Doss’un gerçek hikayesinden uyarlanan “The C.O.”yu kapsayan projeler üzerinde Bill Mechanic’le birlikte çalışmaktadır. Gelecek filmleri arasında David Hayter’ın yazdığı “Deadworld”, Brian Yorkey’nin yazdığı “Love Undercover” bulunmaktadır.
Warren film yapımı kariyerine Cowboy Films’de, Lisa Bryer ve Tim Pope’la birlikte reklamlar ve The Cure, Neil Young ve David Bowie gibi sanatçıların müzik kliplerinde çalışarak başladı. Orada, Paul Nicholls ve Danny Dyer’ın rol aldığı Nick Love’ın ilk filmi “Goodbye Charlie Bright”, Thora Birch ve Keira Knightley’nin rol aldığı Nick Hamm’in yönettiği “The Hole” ve Forest Whitaker ve James McAvoy’un rol aldığı “İskoçya’nın Son Kralı”nı geliştirdi ve yapımcı olarak çalıştı.
Yapımcı ve senaryo yazarı kocası Alessandro Camon’la birlikte olabilmek için 2001’de Los Angeles’a taşınınca Catch 23’e katıldı ve Yapımdan Sorumlu Kıdemli Başkan Yardımcısı olarak iki yıl geçirdi. Aralarında Marc Klein’ın yönettiği Sarah Michelle Gellar ve Alec Baldwin’in rol aldığı “Erkekleri Tavlama Sanatı” ve “Mrs. Darwin”in de bulunduğu birçok yapım üzerinde çalıştı.
GAIL LYON (İdareci Yapımcı) yakın zamanda rekabete dayalı jimnastik dünyasında geçen komedi draması “Stick It”in yapımcılığını yaptı. Bundan önce, Kate Bosworth ve Topher Grace’in rol aldığı Robert Luketic’in romantik komedisi “Win a Date with Tad Hamilton!”, P.J. Hogan’ın yönettiği JM Barrie’nin klasik masalı “Peter Pan”ın animasyon destekli filmlerinde idareci yapımcılık yaptı. Red Wagon Entertainment’ın Başkanı olarak Lyon ayrıca aile komedi macerası “Küçük Kardeşim 2”nin idareci yapımcılığını yaptı.
Red Wagon’a katılmadan önce, Steven Soderbergh’in yönettiği Julia Roberts’in rol aldığı ödüllü gerçek yaşam öyküsü “Erin Brokovich”in ortak yapımcılığını yaptığı Jersey Films’in başkanlığını yaptı. Diğer filmleri arasında idareci yapımcılığını yaptığı HBO komedisi “The Pentagon Wars” ve ortak yapımcılığını yaptığı bilim kurgu gerilimi “Gattaca” bulunmaktadır.
E. BENNETT WALSH (İdareci Yapımcı) çok kısa bir süre önce, Russell Crowe, Ben Affleck, Rachel McAdams ve Helen Mirren’in rol aldığı ve aynı adla BBC’nin başarılı mini dizisinden uyarlanan Kevin Macdonald’ın 2009 yapımı cinayet gerilim filmi “Devlet Oyunları”nın idareci yapımcılığını yaptı. Walsh daha önce de, “En İyi Yabancı Film” dalında Altın Küre ve BAFTA ödülleri adaylığı kazanan Marc Foster’ın başarılı filmi “Uçurtma Avcıları”nın ve Shia LaBeouf’un rol aldığı listebaşı gerilim filmi “Disturbia”nın yapımcılığını yaptı.
Walsh, aralarında aksiyon gerilim “hayalet Sürücü”, aksiyon macera filmi “Stealth” ve Michael Apted’in gerilim filmi “Enough” olmak üzere birçok filmin idareci yapımcılığını yaptı. İdareci yapımcı olarak filmleri arasında  Quentin Tarantino’nun arka arkaya yaptığı “Kill Bill: Volume 1” ve “Kill Bill: Volume 2”yi en büyük başarısı saymaktadır.
PHIL MEHEUX (Görüntü Yönetmeni) yönetmen Campbell’le birlikte olan uzun ve başarılı işbirliğine “Edge of Darkness”la devam etmektedir. Méheux Campbell’in ilk uzun metraj çalışması “Criminal Law”u çekti ve onunla birlikte çalışmaya “Defenseless”, “No Escape”, “Golden Eye”, “”Maskeli Kahraman Zorro”, “Sınırların Ötesinde”, “Zorro Efsanesi” ve Méheux’ya British Society of Cinematographers Ödülü ve Bafta Ödülü adaylığı kazandıran James Bond gerilimi “Casino Royale”la devam etti.
Méheux’nun diğer filmleri arasında “Beverly Hills Chihuahua”, “80 Günde Devr-i Alem”, Chris Columbus’un “Robot Adam”, Jon Amiel’in “Tuzak”, Phillip Noyce’un “Aziz”, “Ghost In The Machine”, “Trial”, “Highlander 2: The Quickening”, “Renegade”, “The Fourth Protocol”, “Max Headroom” ve “Experience Preferred… But Not Essential” bulunmaktadır.
16 yaşında okulu bırakan Méheux, Ealing’teki BBC Televizyon Stüdyolarında televizyon teknisyeni olmadan önce Londra’da çeşitli film işlerinde çalıştı. Boş zamanlarında çok sayıda 16 milim kısa film çekimi ve montajını yaptı. Hevesli çabaları kendisine BBC’nin prestijli film eğitim programında yer kazandırdı ve 1960’ların sonunda Méheux BBC’nin film ünitesinde belgesel kameramanı olarak çalıştı. Ödüllü televizyon filmlerinin birkaçı, yönetmen Anthony Simmons’ın gözüne çarptı. Yönetmenin 35 milim “Black Joy filmi Méheux tarafından çekildi ve 1997 Cannes Film Festivalinde İngiltere’nin resmi girişi oldu. Filmin yapımcısı olan Martin Campbell Alan Clarke’ın draması “Scum”da Méeheux ile birlikte yeniden bir araya geldi.
TOM SANDERS (Yapım Tasarımcısı) ilki yönetmen Francis Ford Coppola’nın 1992 yılında çektiği “Bram Stoker’ın Dracula”sı ve bir diğeri de yönetmen Steven Spielberg’ün 1998’de çektiği “Er Ryan’ı Kurtarmak” olmak üzere Sanat Yönetiminde iki Oscar ödülü adaylığı kazandı.
Sanders “Edge of Darkness”ın yıldızı Mel Gibson’la daha önce “Bir Zamanlar Askerdik”, Oscar ödüllü “Cesur Yürek”, “Maverick”, ve kısa bir süre önce aksiyon macera filmi “Apocalypto” da yapım tasarımcısı olarak çalıştı.
Yapım tasarımları arasında ayrıca D.J. Caruso’nun gerilim filmi “Kartal Göz”, tarihsel drama “Purple Mountain”, romantik komedi “Gerçek Dedikodu”, John Woo’nun “Görevimiz Tehlike II”, “Sürpriz Babalar”, ve “Assassins” bulunmaktadır. Steven Spielberg’in “Kanca”, “Yıldırım Günleri”, “Çıplak Tango” ve “Revenge”ın sanat yönetmenliğini yapan Sanders “Timeline”ın da görsel danışmanlığını yaptı.
1996 yılında Sanderspopüler HBO dizisi “Tales from the Crypt”in “About Face” bölümünğ yönetti.
Sanders’in bundan sonraki çalışması 2010 Ekiminde gösterime girmesi beklenen yönetmen Randall Wallace’ın spor draması “Secretariat”da görünecek.
STUART BAIRD (Kurgu) ilki 1979 yılındaki Richard Donner’in “Superman” filmi  ve ikincisi de Sigourney Weaver’ın rol aldığı Michael Apted’in “Sisteki Gorillalar”daki çalışmalarıyla iki kere Oscar ödüllerine aday oldu.
“Edge of Darkness” Baird’in yönetmen Martin Campbell’le üçüncü işbirliğidir. Baird, 21’inci James Bond macerası Campbell’in “Casino Royale”iyle BAFTA Ödülü ve Eddie Ödülü adaylığı kazandı. Baird, daha önce de Campbell’in “Zorro Efsanesi”nin kurgusunu yapmıştı.
Baird’in kurgusunu yaptığı filmler arasında ksiyon gerilim “Bakış Açısı”, “Soğuk Ölüm”, “Maverick”, “Cehennem Silahı”, “Cehennem Silahı 2”, “Cezalandırıcı”, “Radio Flyer”, “Zor Ölüm 2”, “Ladyhawke”, “Tommy”, “Outland”, ve yönetmen Fred Zinneman”ın “Five Days One Summer” bulunmaktadır.
Yönetmen olarak Baird’in filmleri arasında “Star Trek: nemesis”, “U.S. Marshals” ve “Executive Decision” bulunmaktadır.
LINDY HEMMING (Kostüm Tasarımcısı) Mike Leigh’in yönettiği “Topsy-Turvy”deki Gilbert&Sullivan çağı kostümleriyle Oscar ödülü kazandı. Hemming ayrıca Leigh’in “Meantime”, “Naked”, “Life Is Sweet”, ve “High Hopes” filmlerinde de kostüm tasarımcısıydı.
Hemming, her ikisi de Christopher Nolan tarafından yönetilen uluslararası gişe rekorları kıran “Kara Şövalye” ve “Batman Başlıyor” filmlerinin kostümlerini tasarladı. Hemming 1995’de Martin Campbell’in yönettiği “Golden Eye”la başlayıp, Roger Spottswoode’un “Yarın Asla Ölmez”, Michael Apted’in “Dünya yetmez”, Lee Tamahori’nin “Başka Gün Öl”, ve Campbell’in “Casino Royale”iyle devam eden birkaç James Bond filminin kostüm tasarımcılığını yapmıştır.
Hemming, 2010 Martında gösterime girecek olan Louis Leterrier’in aksiyon fantezi filmi “Clash of the Titans”ın kostüm tasarılarını da yaptı.
Hemming’in diğer filmleri arasında “Lara Croft Tomb Raider” ve devam filmi “Lara Croft Tomb Raider: The Cradle of Life”, Chris Columbus’ün yönettiği “Harry Potter ve Sırlar Odası”, Sally Potter’in “Erkeğin Gözyaşları”, Daniel Craig’in rol aldığı “The Trench”, Mark Herman’ın “Little Voice” ve “Blame It on the Bellboy”, Johnny Depp’in yönetip oynadığı “Brave”, Bob Rafelson’ın “Kan ve Şarap”, Peter Chelsom’ın “Funny Bones” ve Hear My Song”, Mike Newell’in “Dört Niikah ve Bir Cenaze”, Stephen Gyllenhaal’in “Waterland”, Peter Medak’ın “The Krays”, Jon Amiel’in “Queen of Hearts”, Stephen Frears’ın “Benim Güzel Çamaşırhanem”, David Hare’nin “Wetherby”, Richard Eyre’ın “Laughterhouse” ve Bill Forsyth’in “Comfort&Joy” filmleri bulunmaktadır.
HOWARD SHORE (Besteci) günümüzün en saygıdeğer, aktif bestecileri ve orkestra şefleri arasında bulunan bestecinin film müzikleri arasında Peter Jackson’ın “Yüzüklerin Efendisi” Üçlemesi bulunmaktadır. 1975’den 1980’e kadar “Saturday Night Live”in müzik yönetmenliğini yapan Shore aynı zamanda David Cronenberg’le işbirliğine başladı ve aralarında “Sinek”, “Ölü İkizler”, “Çarpışma”, “Çıplak Yemek” ve “Şark Vaatleri” de olmak üzere yönetmenin filmlerinden 12’sinin orijinal müziğini yaptı.
Diğer film müzikleri arasında, Martin Scorsese’nin “Köstebek”, “Göklerin Hakimi”, “New York Çeteleri”, “Ed Wood”, “Kuzuların Sessizliği”, “Philedelphia” ve “Müthiş Daı” bulunmaktadır. Shore kısa bir süre önce John Patrick Shanley’in “Şüphe” filminin müziğini yaptı.
Gösterim Tarihi: 29 Ocak 2010
Dağıtım: Pinema Film

Bir yanıt yazın