“Transporter 3”te Frank Martin’i, Marsilya’daki Ukrayna Çevre Koruma Ajansı Başkanı Leonid Vasilev’in kaçırılan kızı Valentina’yı Ukrayna’ya götürme görevini almış buluruz. Valentina’yı alıp Stuttgart ve Budapeşte üzerinden Karadeniz kıyısındaki Odessa’ya götürmekle yükümlüdür.
Yolculuk sırasında Müfettiş Tarconi’in yardımını alan Frank’i sayısız zorluklar beklemektedir. Bir yandan bu işi alması için baskı yapan insanlarla uğraşırken bir yandan da Vasilev tarafından gönderilen ajanlarla başa çıkmak zorundadır.Sürekli alaycı tavır takınan Valentina’nın işbirliği yapmaktan uzak havası da işini zorlaştırır.Hayatlarını tehdit eden birçok saldırıdan kılpayı kurtula kurtula kaçmaya çalışan Frank ile Valentina kısa sürede birbirlerine aşık olacaklardır.
PRODÜKSİYON BİLGİLERİ
MARSİLYA: YİNE YOLLARDA…
Frank Martin emekli mi oldu? Hayranları için inanılmaz bir durum… Aynı şekilde onu oyuna geri döndürmeye niyetli gangsterler için de…
Johnson gibi bir düşmana karşı durmaya çalışıyorsanız sizin ne istediğinizin pek önemi yoktur. Bileğinde bubi tuzağı bağlı olan Frank Martin, kendisini pahalı arabasından 20 metre dahi uzaklaşamayacak durumda bulur. Aksi takdirde bomba patlayacaktır. Esrarengiz bir paketi Odesa’ya götürmek üzere yola çıkmak zorundadır. Odesa’ya götürmesi istenen “paket” ise genç ve esrarengiz bir kadın olan Valentina’nın ta kendisidir.
Yönetmen Olivier Megaton, “Transporter” serisinin üçüncü bölümüyle gelen yenilikleri şu sözlerle açıklıyor: “Üçüncü bölümdeki en büyük farklılık, Frank Martin’in çevresini saran gerçek tehlikedir. Kariyerinde ilk kez çıtayı ciddi anlamda yükselten korkutucu bir düşmanla yüzyüzedir. Ve yine ilk kez olarak aşık olur ki, bu da onun daha fazla tehlike altında kalmasına yol açar. Kimseye bağımlılığı yokken Frank tıkır tıkır işleyen bir makine gibidir. Aşık olunca daha kırılgan hale gelir. Hayatında ilk defa kendi duygularını açıklamak zorunda kalır. Hepsinden önemlisi de kendi canını kurtarmak için Valentina’yı yol üstünde bırakmayı kabul etmez. Çıtaların yükseltilmiş olmasıyla bu karaktere yepyeni bir boyut eklendi. Aşk üçgeni şeklindeki bu çıkış noktası sayesinde büyük aksiyon filmi kodlarına kilitlendik.”
MÜNİH: STATHAM HAREKETE HAZIR
“Transporter 3”te önemli yer tutan dövüş sahnelerinin koreografisini Corey Yuan üstlendi. Anavatanı olan Çin’de Jet Li ve Jackie Chan gibi isimlerle çalışarak kariyerine başlayan Corey Yuen, Batı’ya göç ettikten sonra “Lethal Weapon 4”, “X-Men”, “Transporter 1 & 2” ve “Kiss of the Dragon” gibi aksiyon ağırlıklı filmlerde koordinatörlük yapmıştı.
Yönetmen Olivier Megaton, filmin aksiyon sahneleriyle ilgili yaklaşımını şu sözlerle dile getiriyor: “Bu filmi yaparken hedefim, daha önceki 15 filmime benzer şekilde yapmamaktı.Her yeni çalışmamda daima sıfırdan yepyeni bir başlangıç yapmayı denerim ve A’dan Z’ye her sahneyi keşfetmek isterim. Buradaki ana fikir bu seriyi daha ileriye taşımaktı. Otto’nun Garajı sahnesini örnek verecek olursam, Jason Statham’ın eline geçen herşeyi kullanarak mücadele ettiği o sahnede Jackie Chan’ın stilinden çok çok uzaklarda olduğumuzu söyleyebilirim.”
Bu noktada Jason Statham’ın yaptığı “çıplak dövüş” sahnesini örnek veren Olivier Megaton, bu sahne sayesinde ünlü aktörün adaleli vücudunu sergileme şansı bulduğunu belirterek şöyle konuşuyor:
“Jason Statham çekimler öncesinde sıkı bir diet uygulayıp vücudunu forma sokmuştu. Geçtiğimiz yıl boyunca sıkı çalışarak harika bir vücuda sahip oldu. Verdiği kiloların olumlu etkisini yüz hatlarında bile görebilirsiniz. Dolayısıyla karizması tepe yaptı. Atletik vücudunu en iyi şekilde ekrana yansıtmaya çalıştık. Bu sahnenin ardındaki ana fikir, Frank’in sadece irikıyım bir erkek olmadığını Valentina’ya göstermekti. O sadece bir savaşçı değildir, rüya gibi bir vücuda da sahiptir. Valentina onu ilk kez bu sahnede çekici bulmaya başlar. Kadın izleyicilere çekici göstermenin de tek mantıklı yolu buydu.”
İzleyici açısından keyifle izlenecek bir başka sahne de Frank ile Johnson’un finaldeki kapışma sahnesi oldu. Kötü adam Johnson rolünde kamera karşısına geçen Robert Knepper, ikisi arasında film boyunca süregelen mücadelenin doruğa çıktığı o sahne için şu yorumu yapıyor:
“O dövüş sahnesinde Frank’in kendi eşdeğerini bulduğunu kesinleştirmek istedim. Karşı karşıya gelen iki gladyatörün ölüm-kalım maçı gibi olmalıydı. Elimizdeki en büyük şans, o sahnenin koreografisini Corey Yuan’ın yapmasıydı. Böylece sadece vahşi bir güç gösterisi olmanın ötesine geçerek Doğu felsefesinden esintiler taşıyan beyinsel mücadeleye dönüşeceğini hissediyordum. Bundan birkaç yıl önce Tai Chi üzerine çalışma yapmıştım. Hayvan görüntülerini baz alan bir felsefe olduğunu hatırlıyorum. Avlanmaya çıkmış bir hayvanın avına nasıl yaklaştığını, sonra hızla koşarak nasıl saldırıya geçtiğini aklımda tuttum. Dövüşün bundan sonrası benim rahatlıkla yapabileceğim türdendi. Sadece çok özel bir harekette dublör kullandım. O sahneyi iki günde çektik. Olağanüstü yorucuydu ama aynı zamanda canlandırıcı etkisi de vardı. Tam tükendiğinizi zannettiğiniz noktada nanılmaz bir enerji rezervine sahip olduğunuzu hissediyor, tekrar geri dönüp yeniden yapma gücünü buluyorsunuz. Kendinizi sanki Olimpiyat oyunlarındaymış gibi hissediyorsunuz.”
BUDAPEŞTE: ÇITAYI DAHA DA YÜKSELTMEK
“The Transporter” serisinin ilk iki macerası büyük başarı kazandı. Fransa’daki izleyici sayısı 1,5 milyonu geçerken dünya çapındaki hasılatı 50 milyon doları aştı. Serinin üçüncü filminin hem hasılat açısından, hem de aksiyon sahneleri bakımından çıtayı daha da yükseltmesi gerekiyordu.
Yönetmen Olivier Megaton’un bu konudaki yorumu şöyle: “Transporter’ın birinci ve ikincisinde bir sahne hariç diğer aksiyon sahneleri 30 – 40 saniye kadar sürüyordu. O günden sonra ‘Bourne’ üçlemesi ve Tony Scott’un ‘Domino’su gibi filmlerde çıta iyice yükseltildi. Elimizdeki bütçe daha küçük olsa da, bu sözünü ettiğim filmlerin izinden gitmemiz, daha ileriye taşımamız gerekiyordu. Belki elimizde 75 milyon euro bütçe yoktu ama bol miktarda fikrimiz vardı!”
Çekimleri 18 Şubat – 9 Temmuz 2008 tarihleri arasında gerçekleştirilen “Transporter 3”, limitsiz dövüş ve takip sahneleri, akrobatik hareketleriyle tadına doyulmaz bir aksiyon filmi oldu.
Eldeki sınırlı bütçeye rağmen bu savaşın kazanılmasında yapımcıların en önemli silahı, “Hitman” ve “Frontiers” gibi yapımlarından tanıdığımız Jonathan Delerue’nin olağanüstü titizlikle önceden hazırladığı çizimlerden oluşan storyboard’lardı.
Delerue’nin her sahne için tek tek hazırladığı storyboard’ların büyük faydasını gördüğünü söyleyen Olivier Megaton, “Filmdeki aksiyon sahnesinin çok fazla olduğunu düşününce sette kaybedecek bir saniyemiz dahi yoktu. Bu yüzden setteki herkesin ne yaptığımız konusunda net fikri olması gerekiyordu. Sonuçta filmimiz, önceden hazırlanan orijinal storyboard’lardaki gibi bir çalışma oldu” diyor.
Dublör çalışmasının gündeme geldiği noktada bir başka uzman devreye girdi: Bugüne kadarki kariyerinde altı tane Bond filmi, bir çok Belmondo filmi ve son olarak da “The Da Vinci Code” gibi çalışmalar bulunan Rémi Julienne…
Yönetmen Megaton’un Rémi Julienne ile ilgili yorumu şöyle: “Rémi’nin katılımındaki amacımız, mümkün olduğu kadar yaratıcı olmak, onun daha önceki filmlerinde yaptıklarını kullanmamaktı. Araba takip sahnelerinin hepsi, maket kullanmadan gerçek hızda filme çekildi. Takip sırasındaki ritmi ve kendi ekseni etrafında hızla dönen bir arabanın ulaştığı direnme halini yakalamaya çalıştık.”
“Transporter 3”ün çekimlerinde günümüzün modern aksiyon filmlerinin çoğundan farklı bir yöntem izlendi. Kısaca 3D olarak bilinen 3 boyut sistemi çok az kullanılırken akrobatik sahnelerin büyük kısmı set ortamında gerçekleştirildi.
Olivier Megaton kullanılan yöntemi şu sözlerle açıklıyor: “Bu filmi yaparken yepyeni fikirleri gündeme getirdik. Bir arabayı şiddetli çarpışmaya meydan vermeden bir trenin üzerine nasıl sıçratabiliriz? Bir kamyonun yan tarafından aşağıya nasıl kaydırabiliriz? Bunlar gibi yeni fikirleri gündeme getirirken her günümüzde farklı zorluklarla karşılaştık. Çözümle ilgili fikirler de çekimler sırasında üretildi. Zaten filmin çekimlerini heyecanlı ve eğlenceli kılan da bu oldu.”
Filmdeki araba takip sahnelerinin çoğu, adeta bir aksiyon senfonisi şeklinde yapılandırıldı. Bu yaklaşım, arabaların ön çamurluklarının hasar görmesine, yüksek riskli helikopter uçuşu sahnelerine, hatta belli bir amaçla üretilmiş dört tekerlekli motosikletlerin Marsilya caddelerinde kullanımı sonucunu getirdi.
ODESSA: YENİ YÜZLER
Serinin ilk iki bölümünde olduğu gibi “Transporter 3”te de Frank’in (Jason Statham) müfettiş Tarconi (François Berleand) ile bir araya geldiğine tanık oluruz.
Filmin kadrosundaki tek Fransız aktör olan François Berleand, İngiliz meslektaşı Jason Statham ile yeniden bir araya gelmekten duyduğu memnuniyeti, “Serinin her yeni filminde birbirimizin kollarına atılıyoruz” sözleriyle dile getirdikten sonra filmin setinde karşılaştığı zorlukları şöyle anlatıyor:
“İngilizcem çok zayıf olduğu için ilk birkaç gün epeyce zorlandım. İngilizce konuşmak zorunda olduğum için endi ana dilimde konuştuğum roller kadar rahat olamıyorum. Aynı sözcüklerin vurgusunu layıkıyla yapamadığımın farkındaydım. Sonuçta bir dil koçuyla çalışmak zorunda kaldım. Kendimi bir film setinde sinirli ve gergin hissettim ender anlardan birisiydi.”
“Transporter” serisinin üçüncüsünde kadroya ilk kez katılan oyunculardan birisi, kötü adamı oynayan Robert Knepper oldu. Geçtiğimiz yıllarda “Prison Break” adlı filmde oynadığı T-Bag karakteri ve son dönemde de “Hitman”deki rolünden tanıdığımız Knepper için Olivier Megaton’un yorumu şöyle:
“Bence Robert Knepper’in gözle görülür karizmasının yanısıra en harika yönleri, konuşma ve hareket etme tarzındaki kusursuz yaklaşımıdır. Knepper kalitesindeki bir aktörle çalışma fırsatı bulacak kadar talihliyseniz artık her detaya dikkat edebilirsiniz. Filmde portresini çizmiş olduğu sinirleri çelik gibi sağlam adamı oynarken her kareye olağanüstü sağlamlık katmasını bildi. Nasıl bir karakter istediğimi kendisine anlatırken fikir edinmesi için ‘Phone Game’ adlı filmi göstermiştim. Daha net söyleyecek olursam, Kiefer Sutherland’ın o filmde Colin Farrell ile konuşurken kullandığı soft yaklaşımın benzerini istiyordum. Böylesine harika bir aktörle oynayınca Jason Statham da riskli pozisyonda kaldı. Çekimlerin ilk gününde ilk defa karşı karşıya geldikleri dakikayı hatırlıyorum. Knepper’in çıtayı yükselttiğini Jason hemen sezinledi ve buna uygun şekilde karşılık verdi.”
Rolüne hazırlanırken fiziksel ve beyinsel açıdan hiçbir şeyi şansa bırakmadığını açıkça ifade eden Robert Knepper, filmde oynadığı karakterle ilgili düşüncelerini şu sözlerle dile getiriyor:
“Bu karakterin en çok ilgimi çeken yanı karmaşık yapısı oldu. Yıllar önce oyunculuk dersleri alırken hocamız Bill Esper bize şöyle demişti: ‘Bir doktoru gerçek bir doktor gibi oynayamazsınız. Aynı şekilde kötü adamı da gerçek kötü adam gibi oynayamazsınız. Yaptığınız şey kötü adamı iyi adam gibi oynamaktır. Kötü işler de yapıyor olsanız, yaptığınız şeyin doğru olduğuna beyninizle ve kalbinizle inanmalısınız. Eğer kötü olduğunu düşündüğünüz bir iş yapıyorsanız, bu gerçekle uzun süre yaşayamazsınız. Sonuçta insanlar yaptıkları işi kendi beyinlerinde doğrulamak zorundadırlar. Johnson rolünü oynarken hocamın bu sözlerini aklımdan hiç çıkartmadım.”
Robert Knepper filmde oynadığı karakteri tanımlamaya şu sözlerle devam ediyor: “Johnson gibi bir adamın kötü işler yaptığı gerçeğiyle uzun süre yaşayamayacak yapıda olduğunu düşünüyorum. Bence o tuhaf biçimde vatansever bir insandır ve yaptığı işin doğruluğuna gerçekten inanmıştır. Hükümetin kirli işlerini yapar ama bunu ülkesinin ve dünyanın iyiliği için yaptığını düşünür. Amerika’nın sıkıcı havasıyla ünlü tipik banliyölerinden birisinde büyümüştür. Küçük kasaba ortamında çok fazla yaşayamayacak kadar dolu bir insandır. Harvard veya Yale eğitimli birisi olmalı… Dolayısıyla iyi eğitimli ve sofistike bir erkektir. ‘Hitman’de oynarken portresini çizdiğim karakterde aklımdan hep Putin’i geçirmiştim. Buradaki Johnson rolünde ise gözümün önüne hep Amerikan hükümetinin Irak’a gönderdiği bir diplomatın yüzü geldi. Başkan adına oraya gittiği halde uçaktan inerken iş adamına benziyordu. Bu filmdeki Johnson karakteri de o diplomat gibidir. İyi giyinen, iyi ortamlarda yaşayan seçkin bir kişidir. Sizinle karşılıklı oturup 18. yüzyılda yazılmış bir kitap üzerine tartışabilir. Sonra silahını çekip sizi öldürür.”
“Transporter 3”ün kadrosundaki tek kadın oyuncu, kısaca Sasha adıyla tanınan Rus asıllı Natalya Rudakova oldu. New York’taki bir caddede karşıdan karşıya geçerken Luc Besson tarafından keşfedilen Natalya Rudakova, filmin erkeksi dünyasına bir tutam feminen hava getirdi.
“Transporter 3” ile film dünyasına ilk adımını atan güzel oyuncu, “New York’ta sokakta yürüyordum. Luc Besson ile karşılaştım. Bana oyunculuk derslerine katılmam gerektiğini söyledi. Sonra bu filmin oyuncu seçmelerine girdim. Kamera önüne ilk kez geçme fırsatını da bu filmde buldum. Kamera ilk çalışmaya başladığında vücudumun her yanı zangır zangır titriyordu” diyor.
Natalya Rudakova filmde oynadığı Valentina karakterini şu sözlerle yorumluyor: “Kendisini çok iyi kontrol eden Frank’in tamamen zıttı olduğunu söyleyebilirim. Anlık yaşayan bir kadındır. Hayatı sever. Günümüzün modern genç kızları gibi o da bir hayli çılgındır.”
Gerisini yönetmen Olivier Megaton tamamlıyor: “Filmdeki tek karakter olarak Sasha bu filme doğaçlama ve lezzet getirdi. Bence o gerçek bir volkan gibidir. O olmasaydı kesinlikle canımız sıkılırdı.”
Yönetmen: Olivier Megaton
Oyuncular: Jason Statham, Natalya Rudakova, François Berleand, Robert Knepper,
Jeroen Krabbe, Alex Kobold, David Atrakchi, Yann Sundberg
Senaryo: Luc Besson, Robert Mark Kamen
Yapımcılar: Luc Besson, Steve Chasman
Görüntü Yönetmeni: Giovanni Fiore Coltellacci, Prodüksiyon Tasarımı: Patrick Durand
Kostüm Tasarımı: Olivier Beriot, Kurgu: Camille Delamarre, Carlo Rizzo
Sanat Yönetmeni: Arnaud Le Roch, Özgün Müzik: Alexandre Azaria
Europa Corp, TF1 Films Productions
26 Aralık’ta Sinemalarda